Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

ARKADAŞIM HALİT - 14.BÖLÜM

30 Nisan 2017 - 15:25

 


 


ARKADAŞIM HALİT
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM


 


Rahmetli Abbas- é Mirseydan’ın sol tarafında küçük bir ev vardı. Bu evin Ekrem isminde yetişkin bir oğlu vardı. Kendi halinde sessiz sedasız bir gençti. Bir kamyonda muavinlik yapıyordu. Muavinlik yaptığı kamyon onların mıydı başkalarının mıydı tam olarak hatırlamıyorum. İsmi Laçin olan ve benimle yaşıt bir çocuk devamlı onlara gelir giderdi. Sanırım yakın akrabaydılar. Ekrem’in ailesi daha sonra bu evden ayrılarak Siverek’te herkesin “Lalek” ismiyle tanıdığı Falcı bir kadının oturduğu mahalleye taşındı. Onlar taşınınca evi Almancı bir aile satın aldı. Çermik yöresinden, Hesto Köyü’nden Siverek’e yerleşen bu ailenin reisi yaşlı bir kadındı. İsmi Vesila’ydı. Geldiği yöreye özgü elbiseler giyerdi hep. En çok da başındaki kofisi dikkatimi çekerdi. Onu her gördüğümde Çermik yöresinde yaşayan dayılarımı ve  yaşlı kadınları hatırlardım. Çünkü dayılarımın yaşadığı Ğeybiyan Köyü’ndeki yaşlı kadınlar tıpkı Vesila Teyze gibi giyinirlerdi. Oğlu işçi olarak Almanya’ya gidince eşini ve çocuklarını annesi Vesila Teyze’ye  bırakmıştı.


 


Vesila Teyze’nın oğlu bir hayli eski olan bu evi yıktırıp yerine yenisini ve evin caddeye bakan ön cephesine de küçük bir dükkân yaptırdı. Ben ilkokuldayken babam bu dükkânı kiralayarak beni ve  kardeşim Sait’i  ticarete özendirmek istemişti. Babama göre okul okumakla bir yere varılmıyordu. Hatta okul yüzünden insanın başına bir sürü bela bile gelebiliyordu. Necmettin abinin başına okumuşluğu yüzünden az mı musibet gelmişti! Dahası yakın akrabalarımızdan tanınmış siyasetçi Ali Karahan ve Şair-Avukat Necati Siyahhan’nın başına az mı şey  gelmişti! Babam bu yakın akrabalarımızın başına gelenleri yakından bildiğinden bizim okula gitmemizi pek tekin bulmuyordu. K.Ali amcamın oğlu Necmettin Büyükkaya büyük adam olmak hayaliyle İstanbul’a gitmiş, orda üniversite okurken ismi komüniste çıkarak bütün emekleri bir çırpıda güme gitmemiş miydi! Necmettin abinin onca emeği, onca çabası boşa gittiği gibi hem kendi başını derde sokmuş  hem de yakınlarına büyük üzüntüler yaşatmıştı. Ali Karahan amcamız ve yakın akrabamız Necati Siyahhan ise fakir fukara davasına baş koydukları için yaşamlarının en verimli çağında tutuklanıp hapse atılmışlardı.


 


Babam, gözleriyle gördüğü, kulaklarıyla duyduğu bu hadiseler den gerekli dersi çıkarmış  olacak ki çantamızda defter kalem okula gidip gelsek de bizi okula göndermeye pek de meyilli değildi. Erken yaşta bize ticaret yolunu göstermesi ona daha mantıklı gelmişti. Kim bilir kendine göre belki de haklıydı.


 


Aslında “komünist olurlar” diye çocuklarını okula göndermeye cesaret etmeyen tek kişi babam değildi Siverek’te. Coğrafyamızda aynı kaygıdan dolay çocuklarını okula  göndermek istemeyen yığınca aile vardı. Onlara göre en isabetli tercih çocuklarını erken yaşta bir ustanın yanına çırak verip onları tez elden geçerli bir mesleğe kavuşturmaktı. Bir de çocuklarını bir din adamının yanına verip Kuran öğrenmelerini sağladılar mı, hem bu dünya hem de diğer dünya teminat altına alınmış olurdu. Anne ve babalar bunu yaparak ilerde çocuklarını kazadan beladan ve özelikle de komünizm tehlikesinden sakınmış oluyorlardı.


 


Ailelerin çocuklarını  -özellikle de kız çocuklarını- okula göndermemek konusunda etkisinde kaldığı yerel nedenleri gözden uzak tutmamak gerekir. Babalar Siverek ve çevresinde etkin olan şeyhlerden ve yetersiz din adamlarının söylediklerinden fazlasıyla etkileniyorlardı. Bu gerici ve çağ dışı güruh bölge insanını komünizm tehlikesiyle korkutarak çocukların okula gönderilmelerini, ilim ve irfanla donanmalarını engelliyorlardı.


 


İşte bu yüzden babam ilerde başımıza bir iş gelmesin diye  1971 yılında bu Almanancı ailenin dükkânını bizim için kiraladı. Babamı mahcup etmemek, bize duyduğu güveni boşa çıkarmamak adına o yaşta, o çocuk halimizle bir yıla yakın öteberi doldurduğumuz bu dükkânda bir şeyler yapmaya çalıştık. Fakat daha sonra okul ile dükkân işinin bir arada yürümeyeceğine  kanat getirerek dükkânın kapısına kilit vurduk.


 


Bir yıla yakın bakkal olarak çalıştırdığımız ve sonra kapatığımız bu dükkânın az ilerisinde Mobilyacı Tevfik Amca’nın dükkânı vardı. Dükkânın mülkiyeti Ali-é Qerece’ye aitti.  Tevfik’in iki oğlu vardı. Birisinin ismi Kenan’dı ama diğerinin adını hatırlamıyorum. İki kardeş babalarına yardımcı olmak için gecesini gündüzüne katıyordu. Küçük oğlu cin gibi uyanık,  atik ve hareketliydi. Büyüğü onun tam tersiydi. İşleri iyi gidince Tevfik Amca yandaki dükkânı da iş yerine katarak işini büyütmüştü.


 


Dükkânda Siverek’te yeni yeni tanınmaya başlanan komedinler, karyola, gardırop, sandalye, masa ve benzeri ev eşyaları satılıyordu. Sivereklilerin “kafes” dedikleri önü camla kaplı küçük dolaplar ve çeyiz sandıkları dükkânın gözde eşyaları arasındaydı. Şehirde ve çevre köylerde oğlunu veya kızını evlendirmek isteyenlerin çeyiz için uğradıkları tek adres Tevfik Amca’nın dükkânı oluyordu. Tevfik Amca’dan satın alınan eşyalar bir sırt hamalı tarafından evlere taşınırdı. Tevfik Amca’nın iki oğlu ellerinde cila şişesi durmadan vitrin-dolap cilalardı. Bu işi sık sık yapmak gerekiyordu. Çünkü Siverek sıcağına maruz kalan malzemelerin rengi birkaç güne kalmadan saman sarısı gibi soluyordu. Bunun önüne geçmenin tek yolu onları sık sık cilalamaktı. Bu zahmetli işi yerine getirmek de çocuklarına düşüyordu.


 


Tevfik Amca orta yaşlı, kısa boylu, ince ve zayıf biriydi.  Günün her saatinde iş yerine yakın bir noktada gürültü patırtı içinde oyun oynayan biz çocuklara karşı son derece hoşgörü- lüydü. Fakat çocuklarının bizimle oyun oynamasına asla müsaade etmezdi. Seyrekleşen saçlarını günde birkaç defa   arkaya doğru özenle tarardı. Ayhan Işık gibi ince bıyıkları vardı. Modaydı. O yıllarda bu tip bıyık bırakan epey insan vardı Siverek’te.Bunlardan birisi de kapı komşumuz Mehmet-é Xecda Eboy’du.


 


İşi gereği temiz giyinen Tevfik Amca bazen öğle sonrası dükkândan ayrılır ve mahalleden arkadaşı Nedim-é Cindiya ile birlikte çarşıda takıldıkları bir kahvehanede “nezere” oyunu oynamaya giderdi. Babalarının yokluğunu fırsat sayan çocukları biraz olsun rahatlar ve bir gözleri çarşıya uzanan yola diğer gözleri dükkâna bakacak şekilde bize katılır, oyunlar oynarlardı.


 


Tevfik Amca’nın dükkânının bir köşesinde küçük tahta bir masa vardı. Bu masanın üstünde büyükçe bir radyo duruyordu. Radyo sabahın erken saatlerinden akşamın geç saatlerine kadar hep açık tutuluyor,  çevreye devamlı türkü, şarkı sesi yükselirdi. Herkesin yakından bildiği ve sevdiği tanıdık sanatçılar  çıktığında radyonun sesi biraz daha açılırdı. Sabah saatlerinde daha çok Muazzez Turing’in sesinden türküler yükselirdi. Mahalleli Muazzez Turing’in sesine bayılırdı. Onun “geçti dost kervanı“  ve   “Mektebin bacaları “ türküsü çalınınca herkes pür dikkat kesilir, can kulağıyla dinlerdi.


 


Tevfik Amca’nın radyosu başka işlere de yarıyordu. Mahallede evinde radyosu olamayanlar Türkiye’de olup bitenleri bu radyo sayesinde öğreniyordu.12 Mart Muhtırasının o sıkıntılı günlerinde mahallemizin tek haber kaynağı Tevfik Amca’nın bu kocaman radyosuydu. Öğle vakti saat 13.00’te Ana Haber başladığında havadisleri merak eden ahali büyük bir merakla  dükkânın önüne doluşurdu. Herkesin kulağı radyoda büyük bir dikkatle haberleri dinlemeye koyulurdu. Haber bültenini dinleyenler arasında tabi ki ben de hep olurdum. Sebebine gelince; 12 Mart 1971 yılında iktidarı ele geçiren generaller önlerinde engel gördükleri aydın ve devrimcileri bertaraf etmek için onlara karşı kapsamlı bir sürek avı başlatmıştı.


 


Devletin polisi ve jandarması memleketin dört bir yanında dağ taş kaçak duruma düşen devrimcileri arıyordu. Ve arananlar arasında ne yazık ki Necmettin abi de vardı. Anne ve babası başta olmak üzere bütün yakın akrabalarımız Necmettin abinin yaşamından endişe ediyordu. Onun yaşayıp yaşamadığını bilen yoktu. Bütün akrabalar diken üzerindeydi.  Onun için kaygılananlar arasında seksen yaşına merdiven dayayan yaşlı dedem de vardı. Hatta o herkesten daha çok Necmettin abiyi merak ediyor ve başına bir şey gelmesin diye gece gündüz ona dua ediyordu. Dedem ajans saati yaklaştığında haberleri dinlemem için beni Tevfik Amca’nın dükkânına gönderirdi. Radyodan haberleri dinler ve olup bitenleri harfi harfine dedeme aktarmak için eve koşardım.


 


Devlet tarafından aranan devrimcilerin isim listesi her saat başı  anons ediliyordu. Haber bülteni başladığında spiker aranan devrimcilerin isimlerini, ana-baba adlarını, doğum tarihlerini  ve doğdukları yeri alfabetik sıraya göre bir bir okurdu. İsimler okunduğunda heyecanlanır ve tepeden tırnağa tere batardım. Necmettin abinin ismi bir an okunsun diye sabırsızlanırdım. İsminin okunmuş olması iyiye delaletti. Çünkü bu ismi okunan bir devrimcinin henüz yakalanmadığı ve öldürülmediği anlamına geliyordu. Necmettin abinin ismi okunduğunda tuhaf duygulara kapılırdım. Onun öldürülmemiş olmasına sevinir ve hemen haberi dedeme ulaştırırdım.


 


Sağda solda öldürülen devrimcilerin isimleri radyodan duyurulduğunda “Necmettin abinin arkadaşlarıdır,” diye bütün aile üzüntüye boğulurduk. Devrimcilerin öldürülmesine hepimizden çok annem üzülürdü. Çünkü o bir çocuk nasıl dünyaya gelir, nasıl büyütülür ve nasıl yetiştirilir bütün bunları hepimizden çok daha iyi biliyordu. Çünkü o bir kadın ve bir anneydi.


 


Radio haberleriden  her gün bir devrimcinin ölüm ve yakalanma haberini alır ve sarsılırdım.Necmettin abiye sıra gelmesin diye dedemin bana öğrettiği birkaç duayı durmadan okuyordum içimden. Mahir Çayan ve arkadaşlarının Kızıldere’de öldürüldüğüne dair haberleri  radyodan  duyduğumda üzüntüden başım dönmüştü. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam haberlerini duyduğumda da dünyanın sonu geldi sanmıştım.  
Art arda gelen üzücü haberlerin ardı arkası kesilmeyince babam sokak başında radyo haberleri dinlemekten beni kurtarmak için Siverek İspahi Pazarından evimize mavi kaplı Philips marka bir radyo satın almıştı.


 


Tevfik Amca’nın kendisi, çocukları ve iş yerinde bir köşede duran o tahta masa üzerindeki  o kocaman radyosu nerededir şimdi, bilen var mı, çok merak ediyorum.


 


 


Devam edecek…


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]                                                 

Bu yazı 1881 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum