ARKADAŞIM HALİT
YİRMİNCİ BÖLÜM
Evimizin önünden geçen ana caddenin karşı tarafında oturan Ali-é Qerecanın hemen solunda Emkosanlardan Qadé Emkosanın evi vardı. Kardeşi Heci-é Emkosan Siverek Hayvan Pazarında babamın iş ortağı ve aynı zamanda benim kirvemdi. Qadé Emkosan ile kardeşi Heci é Emkosan ne fiziki ne de mizac olarak birbirine hiç benzemezlerdi. Heci Kirvem, hareketli, esprili, şamatayla başı hoş olan biriydi ama Abisi kirve Qad onun tam tersiydi. Duruşu, yürüyüşü ve konuşma tarzıyla Karadenizde gemileri yağmalanmış yorgun bir kaptanı andırıyordu.
Dışarıya karşı son derece sessiz, naif ve kibar olan Qado Kirve yakın çevresine ve özellikle de çoluk çocuğuna karşı oldukça asabiydi. Asabiliğinden kaynaklı olumsuzluklar sadece aile bireylerine yansıyordu. Nedeni bilinmezdi ama Qado kirve her nedense gülmeyi kendine yasaklamıştı. Yaşadığı sorunların aile bireylerinden kaynaklandığını sanırdı.Böyle düşündüğü için de eşi ve çocuklarıyla yıldızı bir türlü barışmıyordu. Onlarla hep sorun yaşıyordu.
Qado Kirve iki evlilik yapmıştı. İlk eşi ölmüş, ikinci evliliğini Hewé isminde emektar bir kadınla yapmıştı. İlk eşinden çoğu erkek olmak üzere epey çocuğu vardı. Çoluk çocuğa karışan çocukları da Abdalağa Mahallesinde oturuyordu. Büyük oğlu Ramazan, Şair İbrahim Rafet İlkokulunun tam karşısında bulunan sağlık ocağında çalışıyordu.
QadoKirvenın ikinci eşinden biri erkek diğerleri kız, birkaç çocuğu vardı. Ailenin tek oğlu Celal benimle yaşıttı. Kızlarından sadece Ayşeyi hatırlıyorum. Bir kızı Heci-é Emkosanın oğlu yani amcasının oğlu Mevlo ile evliydı. Ailenin bütün çocukları kendi halinde, kimseye zararı olmayan saygılı insanlardı. Celal işten güçten fırsat bulduğunda, evlerinin az ilerisinde bulunan oyun alanına gelir, bizimle oynardı.
Mahallemizdeki bütün aileler de olduğu gibi evin ağır yükünü Hewé Teyze sırtlamıştı. Asabi eşinden laf işitmek istemeyen Hewé Kirve gecesini gündüzüne katarak durmadan çalışırdı. Tek gayesi dünyanın sıkıntısını sırtlıyan eşini memnun etmekti. Ne var ki onca çabasına rağmen şükür etmeye yabancı kocasını bir türlü memnun edemezdi. Qado Kirve sarfedilen onca çabayı kayda değer bulmazdı. Sarf edilen çabalar onun nezdinde hep yetersiz kalırdı.
Qado Kirve çivisi çıkmış bu rezil dünyanın gidişatına dur diyemediği için yüreği daralır ve olur olmaz yerde çevresine çatardı. Sırtına binen yoksulluk belasından nasıl kurtulacağını bilmediğinden çok sıradan bir şeye bile anında sinirlenir, bununla kalmaz açar ağzını, yumar gözlerini ve çocuklarına yakası açılmadık dünya kadar küfürler savururdu. Küfürlerden en çok nasibini alan hiç şüphesiz Hewé Teyze olurdu. Siverek kültürü ve âdetleriyle yoğrulan Hevé Teyze kocasının yüzüne tek kelime bile söyleyemeye cesaret edemezdi. Onun vazgeçemediği tek silahı zulasında sakladığı gün yüzü görmemiş beddualarıydı. Qado Kirve sinirlenip küplere bindiğinde, küfrün bini beş parça havalarda uçuştuğunda, Hewé Teyze ortalığa saçılan küfürleri sineye çeker, iki elini havaya kaldırıp bildiği ne kadar beddua varsa hepsini eşinin arkasından bir bir sıralamakla yetinirdi. Qado Kirve uzun boylu, zayıf ve esmer birisiydi. Başına devamlı bir mendil bağlar ve öyle gezerdi. Abdalağa yöresinde tarıma elverişli babadan kalma birkaç parça değerli tarlası vardı. Bütün zamanını orada geçirirdi. Ailenin bağ bahçe ve tarla işlerinde kullandığı eski bir at arabası ve bu arabaya koşturduğu çelimsiz bir atı vardı. Sütünden yararlandıkları ve evlerinin bir köşesinde bağladıkları inekleri ailenin içinde bulunduğu maddi sıkıntıyı gözler önüne sermek istercesine çok zayıftı. Hewé Teyzenin Siverek dışında bulunan bağlardan sırtlayarak getirdiği çuvallar dolusu taze ot bu çelimsiz hayvancağızı bir türlü kendine getirmeye kâfi gelmezdi.
Qado Kirvelerin oturdukları toprak damlı ev mahallemizin en eski evlerinden birisiydi. Evin sağında Ali-é Qerece, solunda arkadaşım Halitin babası Bahserli Nalbend Mahmut oturuyordu. Arka tarafında ise Mehmed-é Cımo Bülbülün evi vardı. Taş ve toprak yığınından ibaret bu evin büyük bir avlusu ve iç içe geçen toprak zeminli birçok odası bulunuyordu. Evin çöktü çökecek bir hali vardı.
Geniş avlunun bir köşesinde Sivereklilerin çukur dedikleri özel bir yer vardı. Çevresi kaba taşlarla çevrilen ve içine hayvan pisliği doldurulan bu çukurlar Siverekte evinde at, eşek, inek besleyen her ailenin avlusunda mutlaka bulunurdu. Hayvanlardan arta kalan pisliğin biriktirilmesi ve değerlendirilmesi Siverekte yaşayan birçok yoksul aileler için hayati önem taşırdı. Yirmi yaşın altında olanların kış aylarında biriktirilen bu pisliğin neye yaradığı konusunda sabit bir fikri olmayabilir. Fakat bu yaşın üstündekiler bu pisliğin ne kadar değerli olduğunu çok iyi bilirler.
Devam edecek
Kadir Büyükkaya / Hollanda
[email protected]
Önemli not: Bu yazıya konu ettiğim aile veya şahıslarla ilgili bilgisi olanların bildiklerini benimle özelden paylaşmalarını önemle rica ediyorum.
FACEBOOK YORUMLAR