Mustafa Karadağlı

Mustafa Karadağlı

[email protected]

BİLMEK

27 Ocak 2011 - 22:00

 

 

Rivayet olunur ki ateş böceğine sormuşlar; “sen neden hep gece görünürsün de gündüz görünmezsin? Böcek demiş; aslında ben gündüzde görünürüm, fakat güneş ışığı karşısında fark edilmiyorum. Sadi-i Şirazi ne güzel anlatmış meramı. Haddi bilmek ancak bu kadar güzel  bir fabl ile tasvir edilebilir.
  
Evet, haddi bilmek gerçekten erdemli olmanın bir düsturudur. Süfyan-ı Servi, “ilim-irfanla, talimle ve yönetimle iştigal olan birinin kavgayla münakaşayla alakasını kesmesi elzemdir” der. Yanlış davranışları değiştirmede bildiğimiz doğrular varsa bunu münakaşayla haykırmaktansa, yol göstermek  kanımca daha iyi bir yöntemdir.
    
Asrımız gösterdi ki kısa süreli  kahramanlıklar ancak moda kahramanlar oluşturur. Bu hususta Bediüzzaman’ın yöntemi iyi bir misal teşkil eder. Yaparak yaşayarak bildiğini ve  kendini ifade. Bu yöntemi elbette beğenmeyenler, eleştirenler de  var. Onlara şu gerçeği bir kez daha haykırmak lazım. Olaylar ve davranışlar kendi zamanı çerçevesinde değerlendirilirse sosyal realite daha iyi anlaşılabilir.  Peki bu yöntem kadim bir doğru mudur?
   
Kişileri putlaştırmadan sevmek, beşeri fikirlerin ömrünü uzatır kanımca. O bir beşerdir anlayışıyla hareket edip bize hikmetleri anlamamızda yol gösterdikleri için onlara teşekkür etmeli, ifadelerinde kusur değil, hikmet aramak gerekir. Benim fikrimde haktır esasını temel alıp, en doğrusu benim fikrimdir anlayışından uzak durmak gerekir.  Şükür ki yeni nesil dünyaya farklı bir pencereyle yaklaşıyor artık.  Beşeri fikirler artık tek bir beşerin düşüncesi etrafında dönemiyor. Bütün fikirler bir birinden ister istemez basın-yayın aracılığıyla etkileniyor. İyi mi oldu dersiniz? Bu sorunun cevabını bir jenerasyon sonrasında aramak gerekir. Çünkü insan yüzeysel iletişimle davaları ve dava adamlarını tanıma fırsatı bulmayabilir. Ama okuma ve anlama aracılığıyla yanlış veya doğru anlama yetisi kazanabilir. Bu doğrultu da günümüzün insanı kendini bir ateş böceği görüp hicap etmeli, eksiklerini anlamada empati kurmalı. İlla “benim fikrim hakikat kabul edilmeli” kabalığını bırakmalıdır. Değiştirmek istediklerimize gücümüz  başta yetmeyebilir, ucuz kahramanlıklar yerine pusula vazifesi daha iyi bir netice getirebilir. Mevlana; “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.” der. Aynı duyguları paylaşabilmenin ön şartı ise yine empatiden gelir. Eğitimde; kişileri anlamadan bilmeden yol göstermek eğitmeye çalışmak doğru bir metot değildir Ülkemiz insanı bu yetersizlikten çok çekti ve hala çekiyor. Kişiler kendilerini anlatamadı ve kişiler birbirini anlamadı. Aynı güneşin çocukları aynı güneşten mahrum kaldı.  Ateş böceği kıssa’sı yerine şu kıssayı rehber edindi. Akrebe sormuşlar: “ Hain akrep, sen neden hep yazın ortalıklarda görünüyorsun da kışın bir kez olsun yüzünü göstermiyorsun? O da demiş; “ be üç kağıtçılar yazın ne hürmet görüyorum ki kışın da görüneyim” Evet bugüne dek ideolojiler bir birlerini yaz akrebi gibi gördüler, bir birlerinin kafasını her fırsatta ezmeyi ilke edindiler. Sahte gülücüklerle bir birlerini yok saydılar; hemde bir birlerini bilmeden.
  
Bacon derki; “bilmek eğemen olmaktır.” Bu her hususta böyledir:  Eğitimde, idarecilikte, sevgide, işte, ideolojilerde ve  ailede…
    
Bilen ve anlayan güzel günlerde buluşmak dileğiyle…

 

 

Selam ve muhabbetle…

M.KARADAĞLI

Bu yazı 1082 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum