Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

NECMETTİN BÜYÜKKAYA'NIN ANISINA

21 Ocak 2012 - 22:00

NECMETTİN BÜYÜKKAYA'NIN ANISINA

SİVEREK ÜSTÜNE KAR YAĞMIŞTI

Mevsim,
Yaman mı yaman
 bir kara kıştı
Siverek üstüne kar yağmış
Karacadağ
buz kesmiş
Dicle donmuş
Fırat susmuştu
Diyarbekır zindan
ortasında
bir yiğit vurulmuştu.
Kara haber
Baba ocağına tez uçmuş
Anne yüreğine
kör ateş
dost yüreğine
hüsran dolmuştu.
Zulüm vahşet
kudurmuş,
yer gök
yanıp kavrulmuştu.
Yüreklerde saklanan
o hüzün yüklü umutlar
kolu kanadı kırık bir düş
dağlarda gezinen
o masum sevdalar
yuvadan düşmüş bir yetim kuştu artık.
Mevsim yaman mı yaman
bir kara kıştı
Diyarbekır zindan
ortasında
bir cengaver vurulmuştu.
Zaman yoktu
Yas, matem tutmaya
bir gece vakti
koyuldular yola
bir baba
bir ana
ve
bir de amca.
Yol boyu
gizli gizli ağladılar
el avuç açtılar
ve için için
yalvardılar
yalvardılar Allaha
yakardılar Tanrıya
medet imdat dilediler
gelmiş geçmiş
bütün bildik evliyadan.
Sığındılar büyüklüğüne
her türden
her dilden
niyaz duaya.
Doğru olmasın
yalan çıksın
diye
bu düş bu rüya
ve
yalvardılar Allaha
yakardılar tanrıya
bir baba,
bir ana
ve
birde amca.
Şafak sökmeden vardılar
Diyarbakır dedikleri
o kadim diyara.
Onuru
gururu
ve
duruşuyla
asi bir kale gibi vakur
ve bir o kadar mağrur
bir baba
bekliyordu
zindan kapısında
yanında bir ana
birde amca
bekliyordu çaresiz
bekliyordu nacar
gözleri
kapıda
gözleri
tel duvarda
gözleri
zindan damina konan
üşüyen kuşlarda.
Baktı
baktı etrafina
kimsecikler yoktu ortada
kimseler gelmiyordu imdada
dikti gözlerini baktı havaya
yalvardı içinden bir tek tanrıya
yalvardı için için
yalvardı mevlaya
doğru olmasın
yanlış çıksın
diye
bu düş bu rüya
yoksa
nasıl dayanır
bu yürek
nasıl dayanır
bu can
bu acıya bu yaraya.
Çıktılar kapıdan
iki zabıta
bir jandarma
ellerinde bir torba
bir iki dosya
hal vaziyet benzemiyordu hayra.
Anlaşılan kapatılmıştı eldeki dosya
emir verdi zabıta
“yürüyün’’ dedi
‘’yürüyün’’ karşı binaya
yöneldiler karşı tarafa
dizildiler ard arda
önde zabita
ana baba
ve birde amca
yürüdüler karşı tarafa.
Vardılar
ölüm kokan
o cehennem kapısına
emir verdi zabıta
ana- amca
bekleyecekti dışarıda
İçeri girecekti bir tek baba
yapayanliz
ve bir başına.
Böyle verilmişti emir fetva
içeriye girdiler
dar bir kapıdan
yürüdüler
dar-uzun
karanlık bir koridordan
geçtiler küçük büyük odalardan
sonunda vardılar
o en büyük odaya.
Titredi baba
gerçekleşiyordu
o düş o rüya
bir mevta duruyordu ortada
uzatmışlardı
dört ayaklı bir tahtaya
örtmüşlerdi üstüne
yeşil renkli
kalın bir muşamba
çıplak bir kol
sarkmıştı aşağıya.
Serçe parmağından
kan süzülüyordu damla damla
açık bir el duruyordu havada
sanki
hal u ehval arz ediyordu tanrıya.
Titredi baba
baktı etrafina
kimsecikler yoktu ortalıkta
kimseler gelmiyordu imdada
bir kedi dolanıyordu etrafta
neydi derdi ?
Ne ariyordu
gecenin bu vakti
buralarda ?
Yoksa
insan eti
kan kokusu mu davet etmişti onu buralara?
Isyan etti baba
düştü düşecekti
ha burda ha orda
zor duruyordu ayakta
isyan etti Allaha
bak dedi
bak ve gör dedi
insanın insana yaptığına
sonra vazgeçti yalvarmaktan
dayandı
dayanacaktı bu hain acıya
rüsva olmayacaktı bu diyarda.
Jandarma girdi araya
‘’bak buna’’ dedi
senin mi bu mevta?
Tutular kolundan
yaklaştırdılar masaya
kaldırıldı örtümuşamba.
Dondu kaldı baba
baktı evladına
baktı o esmer yüze o kumralkaşa
dokundu alnına
dokundu saçlarına
dokundu yarasına
dokundu
yanağinda gülümsiyen
o hain yaraya
nasılda kıymışlardı
o güzelim cana.
Evlat acısı bu
benzemiyordu hiçbir acıya
hiç bir yaraya
ve
hiç bir belaya
dokundu baba
dokundu bir daha
dokundu evladına
sarılmak istedi
can ciğer evladına
doyasıya ağlamak geldi içinden
lakin yapmadı
yapamadı
dayandı dayanacaktı inadına
rüsva olmayacaktı
bu meydanda.
Tuz zehir bastı yarasına
ve
direndi inadına.
Döndü Baba
başı ile verdi cevap
benim dedi
benimdir bu evlat
jandarmaya.
Kapattılar yüzünü
görmek istemediler
babanın o derin hüznünü
cayır cayır yanan yüreğini.
Emir verdi zabıta
at bir imza bu kağıda
git bul bir araba
yaptır bir tabut sanduka
işlemler kalmasın akşama.
Olur dedi baba
çıktılar dışarı arka kapıdan
dolaştılar ön kapıya
gözgöze geldiler
ana-baba
ve birde amca
anlatılacak hiç bir şey kalmamıştı ortada
her şey varmıştı varacağina.
İsyan ettiler
başlarına gelen bu musibet belaya
baba koştu tabuta
amca koştu dolmuş durağına
ana yıkıldı
kaldı oracıkta
kaldı bir başına kaldı ortada.
Çok geçmeden buluştular kapıda
yüklendi dolmuşa
tabut sanduka
bağlandı sımsıkı
bağlandı bağaca
koyuldular yola
istikamet Karacadağa
dost ahbap
hısım akraba
Yarı yolda
katıldı hüzün katarına.
Korku sinmişti taşına toprağına
ve
bir bütün Karahan ovasına.
Kimseler sahip çıkamıyordu
canciğer evladına
ağlamak bile
bağlanmıştı kesin yasağa
hafiyeler dolanıyordu etrafta
ağızlarında salya
korku salıyordu çoluk çocuğa
o dar ve kötü zamanda.
Vardılar ana baba ocağına
misafir edilecekti sonbir defa
bir kaç dakkikalığına
gözü kalmamalıydı baba ocağında
ancak böyle varacaktı muradına.
Ne demeli sonrasina ?
Toplandılar tabutun başına
bakmak istediler
uzun boylu o yiğidin naaşına
lakin emir fetva vardı
kimsecikler dokunmayacaktı
o tabutun kapağına
yoksa hafiyeler dayanacaktı kapıya.
Boyun eğdiler
emir fermana
her şeyi bıraktılar dem û zamana.
Yaşlılar vardılar karara
cenaze yerde kalamazdı daha fazla
yoksa olurdu eziyet cefa
yöneldiler
Gülabibey camii avlusuna
durdular mevta namazına
sonra yurüdüler asri mezarlığa.
Insanlar gelmişti
zor ve çetin yollardan
insanlar gelmişti
uzun yollardan
kimi batıdan
kimi doğudan.
Ağlaşıyordu
Köylü kadınlar
şehirli bacılar
koşmuşlardı sağdan soldan
toplanmışlardı şurdan burdan
insandan geçilmiyordu
o kadim bulvar.
Yerine getiriliyordu
o son görev
o son veda,
o kara kışta.
Ve
gururla baktı baba
baktı etrafına
sonra haykırdı arkasından yiğidinin
bak dedi
bak yalnız değilsin be evlat
bak bu insan seline
bak bu sevgi vefa denizine
hele gelsin o vaxt o zaman
elbet yerine gelir o ahd o vaat
hele gelsin o dem o devran
alınır elbet
alınır o ahd o intikam
alınır hemde kat be kat
yeter ki sen rahat uyu be ey evlat
varsın gülsün o puşt ahmak
yüreğinde kalmasın merak
yerini bulacaktır
bu emek bu kan
hele dizilsin bu kervan
bak kim dinler emir
kim dinler ferman
hele bir dizilsin bu kervan
bak sürer mi
bu devran bu talan
yeter ki sen rahat uyu be ey evlat
hele gelsin o vaxt o zaman
yüreklerde kalmaz bu dert bu meram
doğacak elbet doğacak
gün görecek bu dıyari harran
yeter ki kanamasın o mübarek yaran.
Kondu toprağa tabut
biraraya geldi bütün mümin cemaat
kaldırıldı bütün eller havaya
yürekler durdu niyaz duaya
bir ağızdan haykırdılar tanrıya
yıkılsın bu zulüm
son bulsun bu hüzün
lanet yağsın üstüne
her türden deyyusun dinsizin.
Amin denildi hep bir ağızdan
uzandı yiğidim
uzandı sesiz sedasız
uzandı gamsız tasasız
uzandı toprağına memleketin
sağ yanında dedesi Xelîlê Nofelan
sol yanında
bavê Yekbûn
Feridê Brodirêjan
uzandı toprağına Sivereğin…..

Kadir Büyükkaya
[email protected]

Bu yazı 3405 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum