Bir bebek kadar masum askerlerimiz, güvenlik görevlilerimiz, hunharca, kalleşçe arkadan vurulurken, ibret abidesi olan bu olaylara karşı gün geçtikçe daha sönük, silik, duyarsız ve tepkisiz bir topluma dönüşüyoruz.
Daha birkaç yıl öncesine kadar gerek Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da olsun gerekse ülkemiz genelinde olsun hasmını bile arkadan vurmayacaksın anlayışı hakimdi. Bugün bundan uzaklaşılarak, kadın ve çocuklar dahi birer hedef haline getirilerek en iğrenç davranışlar gösterilmektedir.
Doğu ve Güneydoğu’nun tamamı Kürtmüş gibi birileri çıkıp kendilerini bölgenin tamamının temsilcisi zannetmektedir. Oysa bu bölgede Türkler, Araplar, Zazalar, Kürtler ve belirtilen bu toplumların dillerini konuşan değişik dinlere mensup topluluklar da vardır. Bu gerçek görmemezlikten gelinmektedir.
Günümüzde doğudaki Kürtler hakkında bol bol konuşulup yazılırken hiç kimse batıdaki Kürtlerden söz etmemektedir. Batıda kendi emeğiyle bin bir sıkıntıyla mücadele ederek tarım ve inşaat sektöründe çalışanların neden bölgelerinden göç edip geldikleri anlatılmamaktadır. Batıda bulunan büyük kapital sahibi Kürtlerin ise yaşadıkları yerlere sırtlarını döndükleri, bölgelerini unuttukları ve doğdukları yerlere yatırım yapmaktan kaçındıkları bilinmektedir. Üstelik belirtilen her iki kesimde bölgelerinde olup biten olumsuzluklara karşı tepkisiz ve duyarsızdırlar.
Gerek normal dönemlerde gerekse terör eylemlerinden sonra özellikle muhalefetteki siyasiler seçim dönemleri hariç o bölgelere sık sık gidip gerek sivil toplum kuruluşlarıyla gerekse halkın itibar gösterdiği eşrafla görüşmezler, halkın arasına girip halka birlikten ve beraberlikten sözetmezler.
Gazetelerin bazı köşe yazarları sıklıkla hep olumsuzluklardan bahsederken, birlik ve beraberlikten, terörün çirkin yüzünden, ırkçı düşüncenin ilkelliğinden aynı sıklıkla bahsetmemektedirler.
Terör eylemlerinden sonra yazılı basın terörü manşetten büyük puntolarla lanetlenmemekte, on saniye bile görsel medyada bir kınama yapılmamaktadır.
Doğu ve Güneydoğu’dan bazı siyasilerin ırkçılığı meclise girmek için paravan olarak kullandıkları ve kaybolmaya yüz tutan aşiret reisliği kavramını da bu şekilde ayakta tutukları belirtilmemektedir.
Türkiye genelinin siyasi partisi olmak istemeyen parti özelliklede batıda yaşayan Kürtler tarafından faks ve elektronik mektuplarla buna zorlanmamaktadır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu da sözüm ona özerklikten bahseden insanların bugüne kadar o bölgenin sanayi, sağlık, eğitim, ulaştırma, tarım ve hayvancılık sorunlarını dile getirmedikleri görülmektedir.
Yakın tarihimiz bile bin bir dersle doluyken neden birlikte yaşama hazzından, birlikte yaşamanın gücü ve kudreti, ayrışmanın felaketi ve sefaleti getirdiği sıklıkla anlatılmamaktadır.
Yirmi birinci yüzyıl çağdaş insanının ve toplumunun nasıl olması gerektiği irdelenmemekte ilkel ırkçı düşüncelerin peşinde koşulmasının anlamsız olduğu vurgulanmamaktadır.
Doğu ve Güneydoğuda insanların sosyal hayatı cennete çevrileceğine yıllardır cehenneme çevrilmektedir.
Oysa ne güzel türkülerimiz vardır her kıtası bölgenin konuştuğu dillerden oluşamaktadır. Müziğimizin bu güzellikleri konuşulmamaktadır.
Neden ?
Doğu ve Güneydoğu’da doğal zenginlikler mi var? Sömürgeci güçlerin iştahını kabartan, Ortadoğu’da insanları hayvan yerine koyup birbirine kırdıran, ar ve namus bırakmayan...
Yoksa bu yüzyılın çağdaş insanı olarak akıl ve mantık doğrultusunda düşünmek, konuşmak, yazmak veya siyasi davranış sergilemek birçok kişinin rant kapısına giden yolunu mu kapatacaktır..
İsmet TEKEL/ İZMİR
FACEBOOK YORUMLAR