Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

ÖFKEM DAĞLARDA MAHPUS

14 Şubat 2014 - 10:58


ÖFKEM DAĞLARDA MAHPUS


 


 


Kar tipi deryasında mahsur


Bir babayım ben


Sırtımda titrek


Bir yürek taşırım


Üşüdükçe üşüyen


Üşüdükçe tükenen.



Süphan Dağı



On yerinden birden kanar


Utanası bu halimden.


Siyabend ile Xecé


Derinden inler


İçine tükürülesi bu kaderime.



Sahipsizlik diz boyu



Kimsesizlik çeşit çeşit


Dağlara hapsedilen



Van deryasıdır



Kudurur için için


ve


Lanet yağdırır



Bu rezil Dünya’nın


Gelmişine geçmişine.



 


Bildik yollar geçit vermez


Dört bir yanım


Sis boran içinde


Öfkem dağlarda mahpus


Çığlığım bana döner


Esiriyim kara kışın velvelesine



Bir ceset hamalıyım ben



Kalmışım bir başıma


Kimsecikler görmez halimi


Haykırmak gelir içimden


“Bak gör hallerimi ey insanlık


Bak ne hallerdeyim?”


Lâkin yalvaramam


Yalvarmanın, yakarmanın


Derde derman olmadığını


Yaşlı ve yorgun tarihimden


En iyi ben bilirim.


Kaç zemberi kış



Kaç acımasız çığ



Kaç velvele


ve kaç


Kar tufanı koptu bu yollarda


Bir ben


Bir de Allah bilir


Bu coğrafya.



Sırtımda yamalı bir torba



İnce mı ince


Kar, buz içinde



Dona kalmış bir can taşırım içinde


Hasta mı hasta.


Yürek sıcaklığım çaresiz



Kurduğum her cümlede


Leblebi-şeker



Büskivi-lokum


Yeşil-kırmızı balonlar


Ve


İçi pamuk, lastik çizmelerden


Söz ediyorum.



Bir de yeni esbablar, güzel libaslar.


Şahan’ım sever diye



Şehirde kebap yemeyi,


Üstüne kola içmeyi de


Vaad ediyorum


Can ciğerime.


 



Karlı gecelerin



Belalı yürüyüşlerinde


Bedeni esir alan uyku hali nedir ?


İyi bilirim!


Böylesi zamanlarda


Uyku sıcaklığı


Ölüme yollanan bir tebessüm


Yaşama miras bir elveda öpücüğü


ve


Azrail’e verilen bir işmardır


Yavrum, bunu nerden bilecekti?


Bitkin beden,


Yorgun gözler


Uykuya göz kırptığında


Ölüm kapıda amade demekti


Muharrem bunu bilmezdi.


Korkulan olmuştu sonunda.


Şeker-libas keyfi


Kebap-kola vaadi


Çizme-balon sevinci



Hiçbir parlak vaad alamıyordu



Şirin uykusundan yavrumu


Göz kapakları ağırlaştıkça


Derin iniltiler inişe geçmişti


Sessizlik Zağros gibi


Hareketsizlik Herekol gibi


Sırtıma binmişti.


Uyku ve ölüm


Şekerin tadına


Desenli libasların sevincine,


Kola ve kebabın cazibesine üstün gelmişti.


Gökyüzünün maviliğine balonlar uçurmak


Artık hiç olmayacaktı yavrumun hayatında


O çok sevdiği


Bayram şekerleri


Bir daha hiç taşınmayacaktı cebimde.


Can attığı o kebaptan


Bir daha almayacaktım ağzıma.


Kar, beyazdı


Dondurma da öyle.



Sırça köşklerde oturanlar



Çocukların dondurmasına


Hüzün ve keder bulaştırdılar.


Artık onu da yiyemeyecektim.


Gazete ve televiziyonlar


Akşam haberlerinde


Kar fırtınasının üstün


Galibiyetini ilan ediyordu


Yedi cihana


Makine -motor sesleri arasında.


Ve



Bir babanın mağlubiyetini


Duyuruyordu dünyaya.



Oysa biz


Kara kışa değil


Kar zülmünü bize reva gören


Hesap-kitap sahibi


Efendilere yenilmiştik.


Mağlup olan beşer


Kaybeden insanlıktı


Biliyor musunuz?


Çok bilenler


Kişi başına düşen


12 bin dolarlık


Safi gelirden bahsediyordu


Bu memlekette


Çok çirkin ve çok hayasızca.



Leblebi-şeker



Lastik çizme


Ve renkli balonlar


Yoktu hayatımızda artık


Anlıyor musunuz?


 


Kadir Büyükkaya\ 08.02.2014


[email protected]


Bu yazı 1803 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum