Cuma Özusan

Cuma Özusan

[email protected]

SAİD NURSİ NEDEN HALA ETKİLİDİR

07 Ağustos 2011 - 21:00

SAİD NURSİ NEDEN HALA ETKİLİDİR

Cuma Özusan

Yirminci asrın başından günümüze kadar Müslümanlar üzerinde en etkili kişilerden biri kuşkusuz Said Nursi’dir.  Ölümünden sonra bile etkisi azalmamış, artmıştır. Eserleri başka dillere çevrilmekte ve yabancı ülkelerde de okunmaktadır. Onun kitaplarını okuyup Müslüman olanlar var. Gençlerimiz anlaşılması oldukça zor eserlerini okuyup anlamaya çalışıyorlar. Gelişen özgürlük ortamında kitapları serbestçe basılıp yayımlanıyor. Artık o eski yasaklamalar ve kovuşturmalar devri kapandı. Hatta Said Nursi’ye olan alaka hayatını film haline bile getirdi. Resmi ağızlardan onun hakkında övücü sözler söylendi. Hey gidi günler hey! Bir zamanlar adını ağza almak tehlikeli idi. Neyse onlar geride kaldı. Fakat şimdi bu rağbetin ve itibarın sırrı nedir. Bunu kendimize sormamız ve cevabını aramamız lazımdır.

Büyük önemine rağmen bu konu üzerinde yeterince durulmuyor. Tarafsız ve nesnel bir araştırma ve inceleme yapılmıyor. Bir hareket bu kadar etkili ve yaygın ise üzerinde durup var olan gerçek noktaları araştırmamız ve keşfetmemiz lazımdır. Ama ne yazık ki ülkemizde önemli bütün meselelerde olduğu gibi bu meselenin de yeterince önemi anlaşılmıyor. Bizim geriliğimizin en büyük sebeplerimizden biri meselelerimizi el yordamı ile halletmeye çalışmak, işi oluruna veya zamana bırakmaktır. Fakat dünya böyle yapmıyor. Her olayın gerçeğini ve dayandığı kanunları bulmaya çalışıyor. İnsanlar Said Nursi’ye neden hala rağbet ediyorlar. Said Nursi -moda tabirle- günümüzün bir fenomenidir. Böyle bir olayın ve olgunun bilimsel bir metotla araştırılması lazımdır. Sevmekle yetinmek, karşı çıkmak veya ilgisiz kalmak hiç de doğru değil
Said Nursi hakkında bağlılarının ve sevenlerinin tarafsız bir inceleme yapabilecekleri düşünülemez. Çünkü sevmek insanın sevdiği kişi hakkında tarafsız olmasını önler. Kişi sevdiğinin kusurlarını göremez. Bir insanın düşmanları da aynı şekilde tarafsız olamaz. Onlar da düşmanlıklarından bir adamın iyi taraflarını göremezler. Yani bir araştırma ve incelemenin yapılabilmesi için müspet veya menfi duygulardan arınmak lazımdır. O konuyla ilgili bir yararının veya zararının olmaması lazımdır. Said Nursi hakkında lehte ve aleyhte yazılanların hiç biri objektif değildir. Lehte yazanlar onu methedip göklere çıkarıyor, yani yazdıkları birer methiyeden öteye geçmiyor. Hatta bilimsel bir görünümde olanlar bile böyledir. Aleyhte yazılanlar da kin ve düşmanlıktan başka bir şey ifade etmiyor. Onun hakkında karalayıcı sözler dile getiriliyor: yobaz, gerici, meczup, Kürtçü gibi…

İmdi bunların dışında olanlardan da bir hareket göremiyoruz. Müslüman aydınların çoğu bu konuda sessiz kalıyor. Tarafsız bir eleştiri yapsa anlaşılmayacak ve gereksiz yere düşman kazanacak diye çoğu bu tutumu tercih ediyor veya dost sohbetlerinde gerçek düşüncesini açıklıyor. Tek tük doğrudan karşı çıkanlar ve eleştirenler de vardır. Fakat bunlar da konuyu derinliğine kavramaktan acizdirler. İşi sadece akait çerçevesinde ele alıyorlar. Bildiğim kadarı ile Said Nursi’nin kitaplarını ve düşüncelerini ciddi bir şekilde eleştiriye tabi tutan kişi Prof. Abdülaziz Bayındır hocadır. Altı yüz sayfalık bir eleştiri kitabı çıkarmıştır ve fakat adını doğrudan üzerine koymaya cesaret edememiştir. Yazdığına sahip çıkan ve savunan kişinin böyle yapmaması lazımdır. Siz yazdığınızı ciddiye almaz ve önemsemezseniz kimse sizi ciddiye almaz.

Said Nursi’yi ve hareketini eleştirirken onu anlamaya çalışmalı. Abdülaziz hoca bunu yapamıyor. Söylediklerinin hepsi de doğru olabilir fakat bu bir işe yaramaz. Said Nursi’nin mücadelesi o kadar büyüktür ki onun bazı yanlışları varsa da bu önemsiz kalmaktadır. O bütün hayatını inandığı dava uğrunda harcamıştır. Söylediklerinde serapa samimidir. Onu büyük yapan işte budur. Sözlerini etkili kılan budur. Yoksa elbette yazılarında -nurcular kabul etmese de- Türkçe sözdizimine uymayan şeyler vardır ki kendisi de bunu itiraf etmektedir. Bu onun büyüklüğüne zarar vermez ve etkisini sınırlamaz. Zaten söz, şekli ve kalıbı ile değil içeriği ile değer kazanır. Eskiden beri en büyük edipler bir söz çok mükemmel olsa da yalnız bundan dolayı etkili olamayacağını söylemişlerdir. Montaigne denemelerinde -sözünün etkisini zayıflatacaksa- insanın gramer hatalarına bakmadan içinden geldiği gibi yazmaya ve söylemeye çalışmasını öğütlüyor.

İnsan amacına ve niyetine göre değerlendirilir. Said Nursi hayatını İslam uğrunda harcamıştır. Hiçbir şeye sahip olmamıştır. Bu ona büyük bir güç vermiştir. Birkaç defa ölümle burun buruna gelmiş ve bundan dolayı Allah tarafından korunduğuna, bir görevle görevlendirildiğine inanmıştır. Onun yazdıkları ile yaşadıkları birbirinden ayrılamaz. Nasıl yaşamışsa onu yazmıştır veya ne yazmışsa onu yaşamıştır. Adeta Oscar Wilde’ın yaptığı gibi “yeteneğini eserlerine, dehasını hayatına koymuştur”. Said Nursi’yi büyük yapan bir başka yanı da insanlardaki iman zaafını görmesi ve bütün zekâsını ve bilgisini bu yolda kullanmasıdır. O insanların -inanır görünse de- esasında inanmadıklarını veya zayıf bir imanla inandıklarını görmüştür. Bu yüzden fıkhi ve ameli konularla uğraşmamıştır. Tabiattan ve yaşantısından verdiği örneklerle insanları Allaha ve ahrete inandırmaya çalışmıştır.  Ve bunda da başarılı olmuştur. Bugün bile hala hocalarımızın çoğu, temel zaafın nereden kaynaklandığı anlamıyor. Vesselam.

Bu yazı 828 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum