Cuma Özusan

Cuma Özusan

[email protected]

SİVEREK'İN KAYBOLAN TARİH VE KÜLTÜRÜ

30 Aralık 2010 - 22:00




Özel bir duyarlılığı olmayınca insanlar genellikle etraflarındaki tarih ve kültür mirasına ilgisiz kalıyorlar. Günlük küçük kaygılar veya siyasi konular her şeyin merkezinde yer alıyor. Bu yazıda bu ihmalkârlığımızın üzerinde durmak istiyorum. Orada Siverek’te yaşayanlar kadar dışarıda yaşayan Siverekliler de daha bir içten Siverek’le ilgileniyor, kendi kimlik ve geçmişlerini anmaya, tanımaya çalışıyorlar. Dışarıda kalmayanlar vatanın ne olduğunu o kadar anlayamazlar. Bunda mübalağa yapmadığımı, son derece samimi olduğumu bilmenizi isterim. Bir yerde yerleşip kalanlar biraz vurdumduymaz oluyor. Tabi istisnalar hariç.

         
Zaza diliyle yazdığım bir kitabımı bulup okuyan ve telefonla arayarak takdir ve teşekkürlerini bildiren avukat Mehmet Güzeler’le tanışmamız benim için çok hayırlı oldu. Bu değerli kardeşim bir de Selim Acarlar hoca ile birlikte hazırladığı Zazaca Mevlidi bana gönderdi. Hocanın ve Güzeler’in şüphesiz çok iyi niyetlerle yaptığı bu çalışmayı yeterli ve amacına erişmiş bulmadım. Daha çok çalışmaları ve konuyu daha iyi hazırlamaları lazım. Bunun üzerinde ayrıca duracağım. Bu çalışma benim derin bir yaramı kanattı ve içim “cız!” etti.
         
Tarih ve kültürümüzün Siverek’in şanına yaraşır bir gayret ve ciddiyetle ele alınması lazım. Bu hususta yeterli ve tatmin edici çabalara ne yazık ki rastlamıyoruz. Kendi çabasıyla bir şeyler yapmaya çalışan değerli kardeşim Ramazan Özgültekin’e teşekkür ederim. Sözlü kültürümüzü yazılı hale getirmeye çalışıyor. Fakat bunlar yeterli değil. Bu işi layıkıyla ele almak ve ilmi metotlar çerçevesinde üzerinde durmak lazımdır. Bizim geçmişe ait nice değerli eserlerimiz tahrip oldu veya kaybolup gitti. Ben daha orada iken mesela Abdal hamamı -ki çok eski ve değerli bir eserdir- metruk ve bakımsızlığa bırakılmış idi. Sonradan tamamen yok olduğunu öğrendim. Çok yazık! Evliya çelebi Siverek’e uğradığını ve oradaki hanlar, hamamlar, medreseler, bedestenler ve çarşılardan bahseder. Hani bunlar nerede! Eski eserler hakkındaki kadir bilmezlik buna sebep oldu. Halen de bunun kadrini anlamış değiliz.
         
Hatırlıyorum Siverek’in Koçali Baba namında bir türbesi vardı. Lahuti ve ruhani havasıyla içeriye girenleri ürpertirdi ve haşyete boğardı. Orada kendinizi bir başka âlemde sanırdınız. Sonra ne oldu, güya tamir ve asrileştirme adıyla yok oldu, yerine hiçbir şeye benzemeyen beton ve taşla örülü ruhsuz bir yapı inşa edildi. Ki bu onun otantik haline karşı yapılmış bir ihanettir. Dünyanın hiçbir yerinde kimse eski eserleri onarmak bahanesiyle bu kadar tağyire ve bozmaya cüret edemez. Yüksek lisans diploması ve mimarlık ehliyeti olmayanlardan başkası onlara dokunamaz. Ulu camideki hüsnü hatlar da adi boyacılar tarafından güya yeniden yazılıp tahrif edilmedi mi? Bunlar birer cinayettir fakat kimse farkında değil ve kimsenin bu olaylar karşısında kılı kıpırdamadı. Hadi diyelim bu işi yapanlar bundan anlamıyorlardı fakat kendini aydın ve kültürlü sayanlar da buna seyirci kalmadı mı?
         
Ben hatta Cerrah Baba, Kafur Dede, Kemal Hoca, Abdal Ağa gibi ziyaretgahların -çok basit ve gösterişsiz bile yapılmış olsalar- eski hallerinin olduğu gibi muhafaza edilmelerini isterdim. Tarihe saygı budur. Orijinalini bozmak hiçbir şekilde mazur görülemez, affedilemez. İsterse bunlar çok alelade bir şekilde bina edilmiş olsunlar... Asıl olan onun havasını, ruhunu muhafaza etmektir. Siz onu yenileştirdiğiniz zaman hiçbir tarihi hatıra gücü ve etkisi kalmaz. Hani Siverek’in kale duvarları nerede? Onun bir taşı bin tane tarih demektir. Bizim babalarımız zamanında anlattıklarına göre kale bedenleri dört tarafı ile insan boyunda idiler ve üzerleri çinko ile örtülü imiş. Evlerimize toprak taşıya-taşıya mahvettik. Yıkın babam yıkın! Elinize ne geçerse yok edin. Dört beş sene evvel Cincıklı hamamını gördüm. O otantik halinden eser kalmamış. Taşların üzerini betonla örtmüşler, o güzel yarım kubbelerin altında beton duvarlar inşa etmişler. Cahilliği bu kadarına pes doğrusu! Yer altı hamamı şimdi ne âlemde bilmiyorum. 1960 ların başında ortaokulda okurken kaç defa orada yıkandım! Sonra keçecilere bırakıldı. Sonra ne oldu bana haber verin. Her halde Abdal hamamının başına gelen onun da başına gelmiştir. Ey hemşerilerim! Gelin buraları görün de yıkık bir duvarın nasıl uzman mimar ve mühendislerce muhafaza edildiğini görün. İbret alın!
         
Ben bunları hatırlayınca içimde dertler birikiyor. Patlayacak gibi oluyorum. Her şeye layık olduğumuza inanıyorum. Bizim sorunumuz sadece ekonomik, ideolojik veya siyasi değildir. Biraz bizi biz yapan değerlerimizi koruyup muhafaza edelim. Emin olun ki eskiye ait bir şeyiniz kalmayınca kimse sizin oranın sahipleri olduğunuza inanmaz. Birileri gelir ve sizi kovarsa neyi korumaya çalışacaksınız. Atalarımızın mezarları bile ortadan kalktı. Babalarımızın mezarlarının üzerinde binalar yükseliyor. Siverek’in dört tarafındaki mezarlıklar yok olmadı mı? Tarih şuuru, geçmiş zatların mezarları ile birlikte yok olup gitti. Ben çocukluğumda Esmer çayındaki mezarlıklarda oynardım. Ne özenti ile yapılmış mezar taşları vardı! Şu Şeyh Münür’in mezarıdır derler, gayet ustaca yapılmış taşların etrafında birbirimizi kovalardık. Şimdi yerlerinde yeller esiyor. Eğer Gülabi’deki çevirme olmasaydı belki Siverek’in yetiştirdiği en büyük ulemadan olan Abdülkadir Hocanın da mezarı kalmayacaktı. (Abdülkadir Hoca’nın adı, Sadık Albayrak’ın Son Devir Osmanlı Uleması adlı kitabında geçer). Hani eskiden yaz sıcaklarında serinlemek için girdiğimiz çimeceklere ne oldu? Şimdi çoğu onların varlığından bile haberdar değil.
         
Kalakala bir Hükümet konağı, bir Gazipaşa ilkokulu, bir Cûdi Paşa hanı, bir Gümrük hanı, bir Hacıpınar ve Terzilerin evi kaldı. Ben daha orada iken Ulu cami arkasında harabe halindeki Osman Paşanın saray yavrusu yıkılmış evine, eyvanının kemerlerine ve taşlarına bakar içimden bu haline üzülürdüm. Kimse maziye sahip çıkmıyor diye hayıflanırdım. Ben Paris’i ve Avrupa şehirlerini örnek göstermekten utanırım. Gelin Bursa’yı görün. Eski bir harabenin taşına dokunamazsınız. Hepsini otantik halinde onarıp diriltiyorlar. Onlar diriltici biz ise yıkıcıyız. Geçmişi olmayan fertler ve toplumlar hafızasızdırlar ve hafızasız kimse yaşayamaz. Çok yazacaktım ama çok yazmak beni de sizi de fazlasıyla üzer. Kalbim sağlam değil. Bütün hemşerilerime selamlarımı iletir tarih ve kültürlerine sahip çıkmalarını dilerim. Allaha emanet olun.

(1 Ekim 2009 tarihinde yazıldı)


Bu yazı 2642 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum