UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK
13. BÖLÜM
Hasanın gece vakti dışarı çıkmasına bir anlam verememiştim. Meğer aklına parlak bir fikir gelmiş. Yaşlı ninesi bir zamanlar ona Kırık, çıkık ve incinme hadiselerinde ağrıyan yerin üstüne tuzu bol hamur lapası koyun, faydası olur demiş. Yaşlı ninesinin reçetesini hatırlayan Hasan, otelin alt katında bulunan mutfağa inip bir miktar un ve biraz da tuz almaya gitmiş. Az sonra elinde bir poşetle odaya döndüğünde, bana dostça gülümseyerek, Biraz daha dişini sıkarsan sana öyle bir derman hazırlayacağım ki bütün acıların buharlaşıp yok olacak dedi.
Hasan tuz ve unu birbirine karıştırıp kaşla göz arasında iyi bir hamur lapası elde etti. Zor günün iyi dostu Hasan Kongül, yoğurduğu hamuru bir bez parçasının üzerine yayarak güzelce bileğime sardı. Hamurun verdiği sıcaklık sayesinde olsa gerek ağrımın az da olsa hafiflediğini hissettim. Buna rağmen sabahı zor ettim.
Dinlenirsem ağrılarım kendiliğinden geçer diyerek ertesi gün ihmal edip doktora gitmedim. Akşam ağrılarım yeniden azınca yerimde duramaz oldum. Halime acıyan Hasan arkadaşımın aklına bu defa başka bir reçete gelmişti. Yine ninesinden duyduğuna göre siyah kuru üzüm keçi kılıyla birlikte bir tencerede kaynatılıp ardından dövülüp merhem haline getirilirse incinen yerin üstüne konulduğunda ağrılara birebir gelirmiş! Hasan bunları anlatınca önce espri yapıyor sandım. Sonra ciddi olduğunu görünce acıyan bileğimi unutarak başladım gülmeye.
Hasana İyi de Hollandada keçi kılını nerden bulacağız? dediğimde, Sen dur, ben bulurum diyerek dışarı çıktı. Çok geçmeden elinde bir poşetle geri geldi. Gözüm poşete takılınca Hasana Buldun mu keçi kılını? diye takıldım. Hasan poşeti masanın üstüne bırakarak, Keçi kılı bulamadım fakat gece bakkalından kuru üzüm aldım. Şimdi kuru üzümden sana bir merhem yapıp bileğine saracağım, sabaha bir şeyin kalmaz dedi. Başka çarem olmadığından Hasanın hammaddesi kuru üzüm olan merhemini reddetmedim. Hasan otelin mutfağına inerek kuru üzümü merhem haline gelene kadar bir kapta dövdü. Sonra getirip bileğime sardı. Bu merhemin mi faydası oldu, yoksa zaman aşımından dolayı ağrılarım kendiliğinden mi geçti, bilemem! Fakat şu bir gerkçek ki gece ağrılarım yavaş yavaş dindi. Sabah uyandığımdaysa ağrıdan eser kalmamıştı. Hasanın ninesinden duyduğu kuru üzüm reçetesi sayesinde artık doktora gitmeme gerek yoktu.
Arkadaşım Hasanla savrulduğumuz Hollandada bazen çok tuhaf şeylerle karşılaşır ve halimize acırdık. Eşten dosttan, anadan babadan, kardeşten akrabadan uzak diyarlarda geçirdiğimiz ilk Kurban Bayramıydı. Bayrama birkaç gün kala yüreğimize ağır bir hüzün çökmüştü. Bu hüznü hafifletmek adına güzel günlere olan özlem ve beklentilerimizi başka baharlara erteleyerek birbirimize güzel temennilerde bulunduk. Dilek ve temenniler yüreğimize çöken hüznü ortadan kaldırmaya kafi gelmese de az buçuk hafiletiyordu. Bayramın birinci günü bir arkadaşımızın ailesi kazayı belayı def etsin, malına mülküne bereket katsın diye paraya kıyıp bir kurban kesmişti. Hollandada kurban etini dağıtacağın fakir fukara olmadığından etler daha çok baba ve evlatlar arasında pay edilir, geriye kalan derin dondurucularda saklanıp tasarrufa gidilirdi. Fakat kurban etinin tadına başkaları da bakmalıdır ilkesini uygulayanlar da vardı. Bu ailelerden birisi de yakın ilişki içerisinde olduğumuz bir arkadaşımızın babasıydı.
Kurban kesilip etler eve taşındığında hayırsever babanın aklına ben ve Hasan gelmişiz! Arkadaşımızın babası küçük oğlunun eline bir poşet tutuşturarak, Oğlum al bu eti, götür o ilticacı Kürtlere ver. Bu gece hayrımıza yesinler demiş. Arkadaşımızın küçük kardeşi elinde poşet kaldığımız eve gelmiş. Ben o gün evde değildim. Kapı çalınca Hasan açmaya gitmiş. Karşısında arkadaşımızın kardeşini görünce onu içeriye buyur etmiş. Çocuk gitmesi gerektiğini söyleyerek elindeki poşeti Hasana teslim etmiş. Babasının gönderdiği selamı Hasana iletmiş. Hasan, Sağ olun diyerek elinde poşet yukarıya çıkarken poşetin ağırlığına bakarak kestikleri kurban Allah katında kabul görsün diye arkadaşımızın babasına hayır duasında bulunmuş.
Akşama doğru eve döneceğimi bilen Hasan, En iyisi ben bu kurban etini ateşe bırakayım. Kadir geldiğinde birlikte yeriz, diyerek bir kenara bıraktığı poşeti açıp içindeki paketi masaya bırakmış. Bir gazete kağıdına sarılan paketi açtığında gözleri faltaşı gibi açılmış. Gazetenin içinden çıka çıka etlerinden tamamıyla sıyrılmış koskocaman bir kaval kemiği çıkmış. Hasan kurban eti niyetine bize gönderilen kaval kemiğini görünce şaşkına dönmüş. Bir süre kemiğe bakıp durmuş. Öyle etkilenmiş ki hırsından az daha ağlayacakmış. Sonra düşünmüş taşınmış, Ben bu hakareti sineye çekemem, diyerek kemiği poşete koyup bize kurban eti gönderen ailenin kapısına gitmiş. Hayırsever aile bir apartmanın dördüncü katında yaşıyordu. Kapı çalınınca aileden birisi pencereyi açıp yukardan aşağıya bakmış. Hasanı elinde bir poşetle görünce Hayırdır Hasan, ne istiyorsun? diye sormuş. Hasan elindeki poşeti havaya kaldırarak, Yahu bize kurban eti niyetine bu kocaman kemiği göndermişsiniz! Yahu biz it miyiz kedi miyiz! Kaldı ki bizim bu kemiği kaynatacak büyüklükte bir kazanımız da yok. Bu nedenle kemiğinizi size geri getirdim. Alın siz yiyin demiş.
Akşam üstü eve döndüğümde Hasan halen burnundan soluyordu. Nedenini sorduğumda meseleyi baştan sona bana anlattı. Hasanı dinledikten sonra, Hasan çok ayıp etmişsin, bunu yapmayacaktın? dedim. Hasan yüzüme tuhaf tuhaf bakarak, Gönderilen o kocaman kemiği gözlerinle görseydin inanıyorum ki sen de aynı şeyi yapardın. Adamlar kemiği adeta jiletle traş etmişlerdi. Kemiği geri götürmeseydim kahrımdan ölürdüm dedi.
Hasan bunları söyleyince kendimi daha fazla tutamadım ve başladım gülmeye. Hasan güldüğümü görünce, Kadir ya, Allah aşkına gülme. İnan ki çok zoruma gitti dedi. Bunun üzerine, Hasan... Çok ayıp etmişsin dememin nedeni şu: O kemiği sahibine iade etmeden önce kasaba gidip iki üç kilo biftek alacaktın. Biftekleri kemikle birlikte götürüp Vallahi biz de kurban kesmiştik, biz de size şu kurban etini getirdik, diyecektin. Belki bu sayede yaptıkları işten utanırlardı dedim. Hasan tuhaf tuhaf yüzüme baktı. Yahu Kadir, sen de amma safsın. Onlarda utanacak yüz olsa bize bu hakareti yapar mıydı? deyip sinirli sinirli söylendi durdu.
Devam edecek...
Kadir Büyükkaya / Hollanda
FACEBOOK YORUMLAR