Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

"VENGé ROYİ".. 1.BÖLÜM (RÖPORTAJ)

02 Eylül 2015 - 09:40

VENGÉ ROYİ


1.BÖLÜM...


 


Serpil Arslan’ın Birgün gazetesi adına benimle gerçekleştirdiği ve 23 Ağustos 2015 tarihinde yayinlanan  röportajın temamını siz değerli okuyucularımla paylaşmaktan mutluluk duyarım.


Kadir Büyükkaya..


 


ÖNSÖZ.


1980 Kenan Evren cuntasının Ülke dışına attığı insanlardık. Kendimize başka bir ülke ararken tanıştık Kadir Büyükkaya ile. Yılmaz Güney’in baba topraklarından geliyordu. Hüzünlü bakan gözlerinin gerisinde kayıpları, acıları, sevdaları, çocukluğu ve anlatacak hikâyeleri vardı. Yıllar sonra Hollanda’da açtığı “Dünya Süpermarket” te çalışırken insanlar onun başka yönleriyle tanıştı. Ticaretin yanı sıra bir yazardı o. Bir de şair ve bestekâr.


 


2015 yılı Nisan ayında dağarcığındaki deyişleri bestelere dönüştürdü ve değerli sanatçı Mikail Aslan ile beraber Diyarbakır ve Siverek’te başlayan konserlerle halkıyla bütünleşti. Bu konserler Eylül ayından itibaren Hollanda, Almanya ve İsveç’te devam edecek.


Ben de Birgün gazetesi sayfamızda bizi sürekli takip eden, yazılar paylaşan sevgili Kadir Büyükkaya ile bir röportaj yapmaktan büyük keyif aldım.


 


Umuyorum ki Birgün okuyucuları da bu röportajı okuduklarında kendilerini Türkiye coğrafyasındaki kültürel zenginliğin büyüsüne kaptıracak ve küçük bir kapıdan girilen bu Dünya’nın ne kadar renkli, hüzünlü, sevinçli ve sevgili olduğunu keşfedecekler.


 


Herkese keyifli okumalar diliyorum.


 


 


SERPİL ARSLAN: Sayın Büyükkaya isterseniz önce sizin kim olduğunuzu öğrenelim. Okuyucularımıza kendinizi tanıtır mısınız? Kimdir Kadir Büyükkaya?


 


KADİR B.KAYA: Teşekkür ediyorum. Nüfus kayıtlarında doğum tarihim 1960 olarak geçer. Ama bu tahmini bir tarihtir. Coğrafyamızda dünyaya gelen birçok insan gibi benimde kesin olarak ne zaman doğduğum beli değildir. Kimi yaşlı yakınlarıma göre 1958, kimilerine göre daha aşağı, kimilerine göre ise daha yukarı bir tarihte dünyaya gelmişim. Anlayacağınız belirsiz bir zaman diliminde Siverek ilçesine bağlı Aşağı Karahan Köyü’nde dünyaya gelmişim.


 


Yedi yaşıma kadar köyde yaşamışım. Köydeki sıkıntıları göğüslemeyen ve özelikle de akrabalar arası anlamsız didişmelere anlam veremeyen babam Siverek’e yerleşmiş.


 


Çocukluğum ve gençliğim Siverek’te geçti. Liseyi Siverek’te okudum. Kürt siyasi hareketlerinin önemli aktörlerinden olan ve 1984 yılının Ocak ayında Diyarbakır zindanında işkenceyle katledilen Necmettin Büyükkaya amcaoğludur. Hayatımın en anlamlı dört yılı gün be gün onunla birlikte geçti. Onun 12 Mart döneminde aranır duruma düşmesi ve yurt dışına çıkması birçok aile bireyimiz gibi beni de derinden etkilemiştir. Bu etkilenmeden dolayı Türkiye’de yaşanan siyasi sorunlara, Kürt meselesine ve okumaya karşı ilgim çok erken yaşlarda başlamıştır.


 


Necmettin Büyükkaya gibi nitelikli bir insana yakın olmak yaşamın her alanında bana büyük avantajlar sağlamıştır. Çok az insanın Zap ötesinden haberdar olduğu bir dönemde o elimden tutmuş beni Kürt coğrafyasını adım adım gezdirmiştir. Onunla geçirdiğim dört yıllık zaman dilimi hayata ve insana dair bana büyük deneyimler kazandırdı. Edebi, siyasi ve sosyal bilincimin oluşmasında Necmettin Büyükkaya’nın çok önemli etkileri olmuştur.


 


Türkiye’de yaşanan siyasi belirsizlikler sonucu birçok insan gibi 1979 sonlarında Necmettin Büyükkaya ile birlikte yurtdışına çıktım. Daha sonra o İsveç’e ben Hollanda’ya geçtim. Yerleştiğim Hollanda’da üniversite eğitimi almak gayem olsa da üst üste gelen bir takım talihsizlikten dolayı bunda başarılı olamadım.


 


Edebiyata ve özelikle de romana karşı olan tutkumdan dolayı uzun süreli roman araştırmalarım oldu. Roman yazmanın tekniğini öğrenmek için dünyanın birçok kalburüstü romancısını inceledim. Bu incelemelerim sırasında şiirle tanıştım. Şiirle ilgilenirken öyküler yazmak bana daha cazip geldi. Şiir ve roman arasında gidip gelirken bu defa müzik ve beste çalışmalarına ilgi duydum. Sonuçta bu dalların tümüyle ilgilenmeye başladım.


 


Yazdığım şiir ve öykülerim bazı sosyal sitelerinde yayınlandı. İlk şiir kitabım 2015 yılının başlarında piyasaya çıktı. Kitap çıktıktan sonra besteleri ve müziği bana ait bir albüm çalışması Mikail Aslan’ın sesiyle piyasaya çıktı. İkinci bir albüm çalışması için yakın bir zamanda start vermeyi umut ediyorum. Hazır durumda duran ”Amcam Mustafa” ve “Bir yanım Süleymaniye bir yanım Halepçe” isimli iki çalışmamı yıl sonuna doğru iki ayrı kitap halinde yayınlamayı amaçlıyorum. 230 sayfasını bitirdiğim bir roman çalışmasını tamamlamak için uygun bir zaman kolluyorum. Bu çalışmalar dışında yaşamımı idame ettirmek için kardeşimle birlikte işlettiğimiz bir market işinde çalışıyorum. Üçü kız beş çocuk babasıyım. Kürtçenin her üç lehçesini kullanabiliyorum. Ana dilim Zazacadır.


 


SERPİL ARSLAN: Sayın Büyükkaya, biliyoruz ki kısa bir süre önce Ozan Yayıncılıktan bir şiir kitabınız ve ondan hemen sonra Kalan Müzikten söz ve müziği size ait bir albüm çalışması piyasaya çıktı. Şiir ve müzik dışında farklı yerlerde öykü ağırlıklı edebi yazılarınızın yayınlandığını biliyoruz. Bugün sizinle Şiir, Müzik ve yazı sanatıyla ilgili bir söyleyişi gerçekleştireceğiz. İsterseniz, önceliği müziğe verelim ve yürüttüğünüz beste çalışmalarınızdan işe başlayalım.


 


Söz ve Müziği size ait olan bir albüm çalışması, ünlü müzisyen Mikail Aslan’ın yorumu ile bu yılın Nisan ayında müzikseverlerle buluştu. Bize bu albümden söz eder misiniz? İnsanların albüme olan ilgisi nasıl? Bu konuda bize neler söyleyeceksiniz?


 


KADİR B.KAYA: Evet, doğru söylüyorsunuz. Zazaca Müziğin usta sesi Mikail Aslan ile birlikte iki yıl boyunca üzerinde titizlikle çalıştığımız “vengé royi” isimli albüm çalışmamız üç ay kadar önce tamamlandı ve Nisan 2015 itibarıyla raflardaki yerini aldı. Mikail Aslan hayranlarının ve Siverekli hemşerilerimin sabırsızlıkla bekledikleri “Vengé royi” albümü tahminlerin üstünde ses getirdi, ilgi gördü. Bunu Diyarbakır ve Siverek’te düzenlenen tanıtım etkinliklerinden, basın, yayın organlarında çıkan haberlerden ve insanlarımızdan gelen samimi mesajlardan rahatlıkla görebiliyoruz. Emeklerimizin boşa gitmemesinden büyük sevinç duyduk. Duyduğumuz bu sevinci bu söyleyişiyle Birgün gazetesi okuyucularıyla paylaşmaktan da ayrıca sevinç duyuyorum.


 


SERPİL ARSLAN: Anladığım kadarıyla bu albüm çalışması sizin ilk deneyiminizdi. Bunun size getirdiği bir takım zorluklar oldu mu?


 


KADİR B.KAYA: Bu çalışma hem benim için ve hem de Mikail Aslan için yeni ve farklı bir uğraştı. Mikail Aslan sanat hayatında ilk kez Dersim Zazacasından farklı, Siverek Zazacasiyla bir albüm çalışması yürüttü. Ben, yıllardan beri büyük bir sabırla biriktirdiğim ve bir köşede özenle sakladığım bestelerimi gönül rahatlığıyla birisine teslim ettim. Nüfusu İki yüz elli bine dayanan Siverek halkı uzun tarihlerinde ilk kez derli toplu ve üstelik bütün eserleri bir Siverekliye ait olan ciddi bir Zazaca albüme kavuştu. Bütün bu ilklerden dolayı albüm çalışmasını yürütürken tabii ki ufak tefek bazı zorluklarımız oldu. Siverek Zazacası ile Dersim Zazacası arasında bulunan ufak tefek farklılıklardan dolayı az da olsa zorlandık. Örneğin telaffuz konusunda biraz zorlandık. Fakat yaptığımız işin ciddiyetini ve önemini bildiğimizden karşılaştığımız bütün zorlukları rahatlıkla aştık.


 


SERPİL ARSLAN: Ele aldığınız bu projenin başarısına ilişkin ara sıra kapıldığınız kaygılarınız oldu mu?


 


KADİR B.KAYA: Mikail Aslan ile birlikte şimdiye kadar yapılmayan bir çalışmanın altına, yani bir ilkin altına imza atıyorduk. Çıkaracağımız albümün beklenen ilgiyi görüp görmeyeceği ikimiz için de merak konusuydu. Birkaç ilki bir arada barındıran bu albüm çalışmasının getireceği ses, yapacağı yankı konusunda birçok dost çevre gibi bizimde ciddi kaygılarımız vardı. Fakat albüm çıktıktan sonra her ikimiz de rahatladık. İnsanlarımız beklenin üstünde albümü sahiplendi ve bu da iki yıl süren çabalarımıza değdi.


 


SERPİL ASLAN: Sizin müzik ve beste çalışmalarına olan ilginiz eskilere mi dayanıyor?


 


KADİR B.KAYA: Benim müzik ve Zazaca beste çalışmalarına olan ilgimin geçmişi aslında çok ta eskilere dayanmıyor. Her şey on yıl kadar önce bir Hollanda gazetesinde okuduğum bir makale ile başladı diyebilirim. Okuduğum makale Unesco örgütünün yayınladığı bir araştırma raporunun sonuçlarıyla ilgiliydi. Bir grup dil bilimcisinin yürüttüğü uzun ve ciddi bir araştırmanın sonuçları ciddi bir gazetenin kültür edebiyat sayfasında uzunca bir makale halinde yayınlanmıştı. Raporda yer alan bilgilere göre dünyanın farklı kıtalarında konuşulan binlerce dil arasında yer alan yirmi dört dil yok olma tehlikesiyle yüz yüze kalmış ve bu diller arasında ne yazık ki ana dilim Zazaca da vardı.


 


SERPİL ASLAN: Öyle mi?  Yani ana diliniz Zazaca şu an yok olma ile yüz yüze olan diller arasında mı yer alıyor?


 


KADİR B.KAYA: Evet, ne yazık ki öyle!


 


SERPİL ASLAN: Peki, makaleyi okuduktan sonra ne oldu, hangi duygulara kapıldınız?


 


KADİR B.KAYA:  Ana dilim Zazacanın öksüzlüğünü ve kaderine terk edilmişliğini öteden beri biliyordum. Fakat yabancı kaynaklardan okuduğum bu haber beni çok derinden etkiledi. Haberi baştan sona okuduktan sonra gurbet yorgunu hafızam beni geçmişime ta çocukluk günlerime götürdü. Çocukluğumda gün görmüş, devran devirmiş yaşlı dedemden ve köydeki yakın akrabalarımdan dinlediğim Zazaca hikâyeler, masal ve destanların tümü kelime kelime, satır satır o an beynimde hizaya dizildi.


 


Çocukluğumda çevremde konuştuğum yegâne dil Zazaca idi. Yaşamımın sevinçli anlarında Zazaca gülmüştüm. Üzüntülü zamanlarda Zazaca ağlamıştım. Gözyaşlarımın rengi Zazacaydı. Bütün rüyalarımı Zazaca görmüş, bütün hayallerimi Zazaca sözcüklerle süslemiştim.


 


Her günü, her anı sıkıntılarla dolu geçen ve her saati bir ömre bedel olan bu gurbet diyarda karşılaştığım her türlü sıkıntının kasvetini yakınlarıma yazdığım Zazaca mektuplarla göğüslemeye çalışmıştım. Yasak ve sakıncalı olmasına rağmen gurbet diyarından anneme hep Zazaca mektuplar yazmıştım. Eşten-dosttan uzak bu gurbet diyarlarında beni esir alan binbir kederi ve sıkıntıyı yüreğime gömerek kayda değer sevinçlerimi yazdığım Zazaca mektuplarla anneme aktarmıştım. Bunu yaparken kelime hazinemden seçtiğim en güzel ve en anlamlı kelimelerinden cümleler kurarak mektuplarımı baştan sona evlat ve memleket kokusuyla boyamıştım. Fakat gel görelim ki Allah’ın bana bahşettiği, ecdatlarımdan bana yadigâr kalan bu ana dilim konulan yasaklar, gösterilen ilgisizlik ve sahipsizlik sonucu yetim kalmış ve sonunda tarihten silinmek riskiyle karşı karşıya kalmıştı.


 


SERPİL ASLAN: Bu anlatılanlar çok vahim şeyler. Bir dilin tarih sahnesinden silinmesi korkunç bir durum. Peki, sonra ne oldu?


 


KADİR B:KAYA: Bir Hollanda gazetesinde okuduğum bu makaleden sonra annemden, babamdan ve yakın çevremden öğrendiğim bu dile karşı bir şeyler yapmayı önemli bir görev olarak önüme koydum.  Gazeteye bu makaleyi yazanlar bu işi yaparak bir anlamda bana sorumluluğumu hatırlatmışlardı. Bu haberin etkisiyle uzunca bir süre Zazaca dili ve edebiyatı alanında neler yapabileceğim üzerinde düşünüp durdum.


 


Bir şeyler yapmam gerekiyordu ama ne? Bilemiyordum.


 


Önce çocukluğumda büyüklerimden, yaşlı akrabalarımdan ve gün görmüş komşularımızdan duyup işittiğim sayısız Zazaca hikâyeyi yazıya döküp bir yerlerde yayınlamayı düşündüm. Sonra bunun pratik bir yöntem olmayacağını görerek bundan vazgeçmiştim. Zazaca yazılacak öykü, hikâye ve benzeri şeylerin insanlarımız tarafından okunup okunmayacağı konusunda ciddi kuşkularım vardı.


 


Zazaca yazılacak masal ve hikâyelerin insanlarımız tarafından gereken ilgiyi görmeyeceğine inanarak bu düşüncemi bir tarafa bırakarak kendimi Zazaca şiirler yazmaya verdim.  Şiirin insanlarımız üzerinde daha etkili olabileceğine inanarak kendimi bu alanda yoğunlaştırdım.  Fakat aradan biraz zaman geçince Zazaca şiir yazmanın kolay bir iş olmadığını ve buna güç yitiremeyeceğimi fark ederek bundan da vazgeçtim.


 


SERPİL ASLAN: Çok ilginç bir hikâye! Ya sonra..?


 


KADİR B. KAYA: Hikâye ve şiir yazmak yoluyla Zazacaya katkı sunamayacağımı, bu yöndeki hevesimin yavaş yavaş söndüğüne tanık olduğumda tabii ki çok üzülüyorum. İnsanların karınlarını doyurmaktan aciz olduğu bir coğrafyada insanlara şiir yazmak bana biraz çelişkili bir durum gibi geliyor. Zazaca’nın gelişimine hizmet olsun diye yöneldiğim şiir çalışmasının bir işe yaramayacağına kendimi inandırınca bu alandan da çekildim.  Beni pençesine alan bu olumsuz düşünceler konusunda büyük bir yanılgı içerisinde olduğumu aradan uzunca bir zaman geçince anlayacaktım. Şimdi dönüp baktığımda farklı nedenlerle bir tarafa bıraktığım bu çalışmalardan aslında geriye adım atmamam gerekiyordu. Yöneldiğim edebi çalışmaların toplum içinde hemen karşılığını bulması gerekmiyordu. Bazı şeyler ”tarihe not düşsün” diye de yazılıp çizilmeliydi. Öyle sanıyorum ki Zazaca yazım tekniğine hâkim olmadığım için, kendime göre bahaneler bularak bu gereksiz gelgitleri yaşadım. Oysa benim için doğru olan ve yapmam gereken şey, eldeki olanaklara ve sahip olduğum birikime dayanarak, yetersizliklere aldırmadan Şiir, hikâye ve masal türü şeyler yazmaya devam etmeliydim. Bunu yapacağıma zorluklar karşısında erkenden pes ederek şiir ve hikâye yazmaktan vazgeçmiştim.


 


Zazaca Şiir ve hikâye yazmanın zorluğunu görünce hevesine kapıldığım “mutlaka bir şeyler yapmalıyım“ sevdasından bir süreliğine vazgeçtim. Fakat bir süre sonra bir şeyler yapma isteği tekrar içimde boy vererek beni ciddi anlamda rahatsız etmeye başladı.


 


Devam edecek..


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]

Bu yazı 3379 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum