Cuma Özusan

Cuma Özusan

[email protected]

Uzmanlık ve Sağduyu Hakkında

03 Haziran 2012 - 21:00




 



Bir bilim dalında tahsil
görmüş ve o bilim dalının en son bilgilerini öğrenmiş kimselere uzman diyoruz.
Sıradan bir insan bunların bilgisini ölçüp biçemez, yanlışlarını çıkaramaz.
Uzmanlık bir bilim dalının son ucu ve noktasıdır. Mesela tıp fakültesini
bitirmekle doktor olursunuz ama uzman olmak için ayrıca bir dalda yine dört beş
sene çalışmanız lazımdır. Bunun sonunda mesela kardiyolog veya kulak burun
boğaz uzmanı olursunuz. Sizin tartıştığınız kimseler ancak sizin gibi uzman
olanlar olur.



Uzmanlık çok değerli olmakla beraber insanı sadece bir konuda yetkili
yapar. Bir dalda uzman oldunuz diye her konuda konuşamazsınız. Uzman olmak hayatın
genel ve temel konularında insanı daha bilgili yapar mı? Yani tahsilsiz bir
insandan daha akıllı yapar mı? Buna olumlu cevap veremeyiz. Yani sırf
uzmanlığından dolayı bir kimsenin, daha sağduyulu kararlar vereceğini
söyleyemeyiz ve bilemeyiz. Bir dalın bilgisinin diğer konular için de bir
yetkinlik kazandırdığı ispatlanamamıştır.



Hayatın anlamı hakkında, nasıl yaşayacağımız hakkında, benimseyeceğimiz
inançlar hakkında yaşam tecrübemiz bize yol gösterir. Bunlar herkesi
ilgilendiren konulardır. Ahlakın, hukukun, siyasetin temel prensiplerini kabul
etmek veya ret etmek vicdanımıza kalmış bir şeydir. Uzmanlık bu konuda bize yol
göstermez, bizi aydınlatmaz. Mesela Allaha inanıp inanmamak konusunda bir
doktor veya fizik âlimi sizden daha fazla bilgi sahibi değildir. Allaha inanıp
inanmamak konusunda ona bir şey sormazsınız.



Din âlimi içtihat yapar, yani şer’in kati hükümlerinden zanni
hükümlerini çıkarır. Bunlar bağlayıcı değildir. Kaldı ki bugün içtihat yapacak
seviyede kimse de yoktur. En büyük âlim size kitapları tarayarak bir cevap
verir. Akıl ve vicdana gelince o da herkes gibidir. Vicdanımızla baş başa
kalmamız gereken yerde kimse size yol gösteremez. Bu konuda âlim olmakla
olmamak, fizik âlimi olmakla din âlimi olmak arasında da fark yoktur. Fakih bir
marangoza veya kasaba bile tefevvuk edemez. Taşın sertliğini anlamak için
fizikçi, hırsızlığın kötü olduğunu anlamak için fakih olmamız gerekmez.



Dini ilimlerde uzmanlık, insanı mutlaka ahlaklı yapmaz. Bizi mutlaka
doğru yola sokmaz. Fıkıh âlimi, tefsir âlimi, hadis âlimi olmak her şeyi bilmek
manasına gelmediği gibi insanı yanlış yola girmekten de korumaz. Tarih boyunca
ulema hep doğru yolu tutmuş değildir. İçlerinde dürüst ve vicdanlı olanlar
çıktığı gibi dalkavuk olanlar ve devlete yanaşıp onun yanlış kararlarına destek
çıkanlar da olmuştur. Bir peygamber geldiği zaman ona en çok muhalefet edenler
ve basireti bağlananlar âlimler olmamış mı?



Fıkhi bilgi mutlaka basiretli olmayı ve doğru yolu seçmeyi zorunlu
kılsaydı şarkiyatçıların en halis müminler olması gerekirdi. Onların içlerinde
ilim bakımından o kadar ehliyetli olanlar var ki bizimkiler ellerine su
dökemez. Anlayış, hidayet, sağduyu, akıl kitap okumakla elde edilmez. Bir
meslek ve sanat dalında işin uzmanına danışmalıyız, bu zorunludur fakat dini, ahlaki,
vicdani sorumluluğumuzu başkasının üzerine atamayız. İbn Hazm ve zahirilik
mezhebine göre dinde taklit haramdır ve kabul edilemez.



Hatta uzmanlık sağduyudan uzaklaşmaya bile sebep olabilir. Bir bilim
dalının adamları her şeyi o bilim dalının verile ile izah etmeyi severler. Bir
doktora göre her şeyin çözümü sağlıktadır. Bir eğitimciye göre eğitimdedir, bir
maliyeciye göre maliyededir, bir askere göre askerliktedir ve herkes çözümü
kendi alanına hasreder. Her şeyin dışına çıkıp bütünü görmedikçe sağlıklı
kararlar vermek zordur. Bilimler ilerlediğinden beri isabetli, tarafsız ve
gerçekçi görüşlere ulaşmak daha da zorlaşmıştır.



Aklımız yokmuş gibi mesela insan hakları konusunda gidip bir âlimden
fetva istiyoruz. O da bizim gibi bir insandır, doğru da yapabilir yanlış da
yapabilir. Peygamber bile yanılıyorsa o nasıl yanılmasın! Arapçayı iyi bilmek,
kalın ve kara kaplı kitapları anlamak kimseyi daha sağduyulu yapmaz. Hele
siyasi konularda fetva makamına başvurmak çok yanlıştır. Siyasette insanlar
bireysel veya toplu olarak çıkarlarını ararlar ve Allah ve Peygamber
dinlemezler. Siyaset güç ve çıkar kavgasıdır. Vesselam.



 

Bu yazı 515 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum