Osman Gülebak

Osman Gülebak


1915 OLAYLARI VE MUHACİR BİR AİLENİN YAŞADIKLARI-1

29 Nisan 2019 - 14:49

Yüzyıllardır bu mazlum halkımız savaş, kan ve gözyaşından başka bir şey görmemiştir. Tarihin hangi sayfasına bakarsanız bakın mutlaka bir zulüm görürsünüz. İslam medeniyetinin toplumun hayatında kaybolmasıyla birlikte coğrafyamızda birliğimiz kaybolmuş. Kaybolan birliğimizle birlikte gücümüz de gidivermişti… Ve o günden bugüne İslam coğrafyamız adeta kan ve gözyaşı deryasına döndü. Düşmanlarımız sofraya üşüşmüş aç kurtlar gibi üzerimize geldiler.


Bazen bize kendi silahlarını doğrulttular bazen de ihtilaflarımızı kullanarak bizi bize kırdırttılar… Tarih boyunca nice farklı din ve medeniyetlere beşiklik eden bu topraklarda İslam’ın adalet güneşinin batması, sadece Müslümanlar için değil aynı zamanda yüzyıllardır bu bölgede Müslümanlarla sorunsuz yaşayan başka dinlere mensup insanlar için de karanlığın başlangıcı olmuş.


Tarih 1900’lü yıllar… Tüm dünyayı yutmak üzere Modernizm sömürgeciliği ile programlanmış Batı, Doğu’yu yani İslam Coğrafyasını sömürgeleştirmeyi; yer altı ve yer üstü kaynaklarını ele geçirmeyi iştahla bekliyordu. Böylece Haçlı Seferleriyle yarım kalan iş tamamlanacaktı. İşte böyle bir ortamda İslam Coğrafyasının hâkimiyetini elinde tutan Osmanlı topraklarında yaşayan; Batı’nın azınlık İslam’ın ise zımmi/millet olarak adlandırdığı gayrimüslimlerdi. Özgürlük ve ulusçuluk adı altında bu kesimleri sömürgecilik projeleri için araçsallaştıran Batı Dünyası (Rusya’da dahil), Osmanlı’yı yıkmak için özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgedeki Ermenileri kurban seçti.


Modernizmin sömürgecilik sofrasında bir kurbana dönüşeceğini düşünemeyen Ermeniler, tarihler 1915’i gösterdiğinde ulus devlet illüzyonuyla yüzyıldır aynı toprakları paylaştığı, ekmeğini bölüştüğü Müslüman Kürt halkına saldırmaya başladı. Olan olmuştu ok yaydan çıkmıştı artık. Sükûnet yerini kaosa bırakmıştı. Çatışmalar, işgaller, ölümler, talan edilen evler ve sürgünler… Binlerce aile yüzbinlerce mağdur Müslüman, kendi öz yurdunda muhacir olmuştu. Bu olaylardan ne Müslüman halk ne de Ermeniler kârlı çıkmıştı. Her iki taraftan da nice mazlum insan öldü. Kârlı çıkan tek birileri vardı: o da sömürgeci emperyalistler… Osmanlı topraklarını parça parça ayıran emperyalist Batı, hala doymamış olacak ki; bu sefer ölümlerine sebep olduğu Ermenilerin soykırım uğradığı edebiyatını yapmaya devam ediyor. Halbuki bu olaylarda en çok mağdur edilen Müslüman Kürt halkı olmuştur. Bugün Türkiye’nin birçok ilinde adlarına ‘Muhacir’ denilen yüzbinlerce insan bu dönemin canlı tanıklarıdır… İşte binlerce aileden sadece bir ailenin yaşadıkları… Belki bu anlatılanlar yaşanan vahşetin binde biri bile değildir. Bir aile desek de aslında binlerce ailenin çektiği acı aşağı yukarı hep aynı değil mi?


İşte o döneme şahit olmuşların dilinden; o günlerde başlayıp nice insanın ölmesine ve nice ocağın sönmesine sebep olan olaylar ve o dönemde Müslüman bir Kürt ailenin (Mala Qasoyê Mıhacır/Gülebak ailesi) yaşadığı dramatik hayat hikâyesi…


Dedelerinin uzun yıllar Ermenilerle birlikte sorunsuz yaşadığını belirten ailenin torunlarından Hamit Gülebak, çocuklarından Ahmet Gülebak (Allah rahmet eylesin), Derviş Gülebak büyüklerinden duyduklarını anlattılar.


Torun Hamit Gülebak:


Dedemler Van'ın Gevaş ilçesine bağlı bir köyde oturuyorlardı. O köyde onların Ermeni komşuları da vardı. Bunlarla komşuluk ilişkileri diğer insanlarınki ile aynıydı. Hayvanları aynı meralarda birlikte otlar. Birlikte hayvan güderlerdi. Ermeniler Müslümanlara dağıtılmak üzere bir hayvan kesecekleri zaman o hayvanı Müslüman birine kestirirdi. Aralarında bu kadar sorunsuz ve güzel bir ilişki vardı. Bir gün dedemin Ermeni komşularından biri vefat eder. Dedemin dedesi de o ailenin çocuklarının bakımını üstlenerek, onları koruyarak büyütür. Bu çocukların ise Murat adında büyük bir ağabeyleri vardı. Murat, bir gün askerlik yapmaya gidiyorum diyerek uzun süre dışarı gider. O yok iken onun kardeşlerine yine dedemin babası bakar. Yine bir gün gittiği Rus bölgesinden dönen Murat, bir grup Rus ile birlikte köy odasına gider. Tabi bu adamlar Rus askerleriymiş. Onların komutanı olan adam köylülere ‘sizin silahları getirin hele bir bakalım' derler. Tabi köylülerin o dönem silahı ne gezer. Sadece ezmeli ya da çakmaklı dediğimiz ağızdan doldurulan basit silahları vardı. O silahları gören komutan gülmeye başlayarak ‘bir savaş olduğunda siz bunlarla mı savaşacaksınız?' demiş. Onların silahı ise beşli Kırıkkale dediğimiz beş mermi alabilen bir silah türüydü.


Dedemin babası bir grup Ermeni tarafından alıkonularak bir eve hapsedildi


Dedemin babası bir grup köylü ile şehirden dönerken bir grup Ermeni tarafından alıkonularak bir eve hapsedilirler. Sonra akrabalarımız falan peşlerine düşerek onları bulurlar. Dedemin komşusu Murat, o yol kesen grubun komutanı olmuştu. Akrabalarımız ona sitem etmişler. O da haberim yok diyerek geçiştirmiş. Dedem, bir gün hayvanlarını Ermeni komşularının merasına salar. Buna sinirlenen o evin çocuğu elinde tırpanla gelerek dedemin ayağını yaralamıştı ki o yaranın izi ölene kadar da ayağında belliydi.


Arpa hasadına çok yakın bir zaman kala Rusların saldırdığını duyduk. Orada kalan Müslümanların hepsi kaçarlar ama Ermeniler yaşadıkları yeri terk etmezler. Hatta onlar Ruslarla birleşerek Müslüman komşularını vurmaya başlarlar. Dedemlerde eşyalarını ve hayvanlarını alarak kaçarlar. Ardından ‘Pira Batmanê' denilen yere gelirler. Ve orada müthiş bir yığılma vardır. Ruslar ve Ermeniler ise arkadan saldırmaya devam ederler. Saldırıları geri püskürtmek için elinde ezmeli silahı olanlar ateş açıyorlar. Sonra katıra bağlanarak çekilen, adına da katır topu denilen bir top getirilerek bir tepeye konuşlandırılır. Onun da birkaç mermisi vardı ki erken biter. O topun başında kalan askerler de orayı terk eder.


O sırada Rusların geri döndüğü haberi gelince birçok insan evine geri dönmeye başlar. Benim dedem ve ailesi de beraberinde getirdikleri eşyaları orada bırakarak köye geri dönmüşler. Bunlar tam köye vardıklarında Ruslar, tekrar köyde saldırır. O sırada eşyalarıyla dönenler kaçamayarak orada öldürülürler. Bizim ailemiz de eşyalarını götürmediği için kaçarak eşyalarını bıraktıkları yere gelirler. O sırada köprü dar olduğu için yaşanan izdihamdan dolayı insanların birçoğu ezilir, diğer birçoğu Rus ve Ermeniler tarafından taranır, kimisi de suya düşerek ölür.


Rus askerler ölüler içerisinde sağ olanları bulup kasaturalarla öldürüyorlardı


Ninem, halasının geride kalan bir kafilenin içinde olduğunu, açılan ateş sonucu bir merminin sağ baldırından girip diğer taraftan çıktığını söyledi. Yaralanan ninemin halası, adeta tepe gibi olmuş diğer ölüler içinde ölü numarası yapar. O sırada kaçamayan bir kadın çocuğunu köprünün ortasına bırakır. Hani Kürtçe 'de bir deyim vardır, çok kötü bir durum için kullanılır ‘Dê evlad avêt' (Anne evladı atmış). Devam edecek…

Bu yazı 1014 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum