Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

ARKADAŞIM HALİT - 9. BÖLÜM

15 Mart 2017 - 21:39

ARKADAŞIM HALİT


9. BÖLÜM


 


Ali-yé Qerce’nın ilk evliliğinden olan çocukları başka bir mahallede oturdukları için biz onları yakından tanımazdık. Rahime Abla Ali-é Qerece’nın ikinci eşiydi. Ondan üçü kız, üçü erkek olmak üzere altı çocuğu vardı. Erkek çocuklarının büyüğü Mahmut’tu. Tarık Akan’ı kıskandıracak kadar yakışıklı, uzun boylu ve saygılı biriydi. Yanılmıyorsam İstanbul’da tıp okuyordu. Yaz aylarında Siverek’e geldiğinde ilk işi cipiyle köye gidip gelmek olurdu. Daha sonraları köye gidip gelirken kullandığı cipiyle trafik kazası geçirip yatağa mahkûm olmuş ve daha hayatının baharındayken genç yaşta yaşama veda ederek tüm sevdiklerini acıya boğmuştu.


 


Mahmut’un iki erkek kardeşi Bilal ve Ali idi. Bilal, eski otobüs garajında bir tamircide çalışıyordu. Sessiz ve kibar biriydi. Ali, liseye kadar okudu ve sonra devam edemedi. Kız kardeşlerden Ayfer en küçükleriydi. İki ablası zorunlu haller dışında pek dışarı çıkmazlardı. Bu kibar ve saygın aile, trafik kazasında yaralanan ve daha sonra hayata veda eden Mahmut’un ardından peş peşe yaşadıkları bir dizi talihsizlikten sonra acımasız hayatın karşısında direnemeyip pes ederek dağıldı. Her köşesi tarih kokan iki avlulu evlerini Almancı birine satarak başka bir mahalleye taşındılar. Onlardan geriye hatıraları kaldı. Yıllar sonra Siverek’e yaptığım bir ziyaret sırasında bu evin duvarına tünemiş bir kedinin bakışlarıyla karşılaşmış ve hemen kaldırım taşına oturmuş ve bir kedinin tanıklık ettiği bir devranı şiir olarak kaleme almıştım.


 


YORGUN VE BİTKİN BİR KEDİYİM BEN...


 


Ben,


Gözleri çakır


Tüyleri kar beyaz


Yaşlı ve bitkin bir kediyim...


Terk edilmiş


Yıkık bir evin etrafında


Yıllardır dolanan


Yorgun


Ve


Çaresiz bir nöbetçiyim ben.


 


Tanığıyım ben,


Talihi ters dönmüş


Bu evin makûs tarihine


Tanığıyım


Ocağı sönmüş


Bacası tütmeyen


Bu evin hazin hikâyesine


İsyanım var,


Bana, nankör diyen


İnsanoğlunun


Hain ve acımasız ihanetine!


 


 


Ali-yé Qerece’nın yan komşusu Ali-yé Sak’tı. Vatani görevi sırasında geçirdiği ciddi bir travma sonucu akıl melaikelerini yitirdiği söyleniyordu. Eşinden ayrılmıştı. Yaşlı annesiyle birlikte yaşıyor, babadan kalma emekli bir maaşı olan anne, güngörmüş bir çevreden geliyordu. İsmi Sakine’ydi, ama mahalleli ona “SAK’a Topalan” diyordu. Cebine giren emekli maaşıyla oğluna, ondan olan torunlarına ve gelinine bakıyordu.


 


Akıl sağlığı yerinde olmayan ve kimseye zararı olmayan Ali-yé Sak’ın ikisi kız, biri erkek üç çocuğu vardı. Büyük kızı Adalet, Diyarbakır’da sağlık kolejinde okuyordu. Oğlu Yaşar liseye gidiyordu. Küçük kızı Mukadder ise ilkokula gidiyordu. Ali-i Sak kendi halinde zararsız biriydi. Sabah çarşıya çıkar, akşama doğru eve dönerdi. Yolda yürürken el kol hareketleri yapar ve bazen yüksek sesle birileriyle konuşuyormuş gibi yapardı. Birçok insan onun geçirdiği rahatsızlıktan haberdar değildi. Bazıları onun cin ve perilerle evlilik yaptığını, hatta daha ileri giderek cin eşinden boy boy çocukları olduğunu söylerdi. Güya yolda gidip gelirken çocuklarıyla konuşuyormuş. Ali-i Sak’ın üç çocuğu bizim evin az ilerisinde anneleri Bedriye Abla ile birlikte kalıyorlardı. Çocukların babaları ile araları iyiydi. Zaten mahallede kimseyle bir sorunları yoktu. Kendi halinde bir aileydi.


 


Ali-yé Sak’ın sağında SéXO-yé Pehlivan’ın evi vardı. Şexo-yé Pehlivan Siverek’in ilk şoförlerindendi. Onu bilmeyen, tanımayan yoktu. Ona Pehliven ŞéXO denilse de aslında onun pehlivanlıkla uzaktan yakından bir ilgisi yoktu. Ona yakıştırılan Pehlivanlık lakabının gerisinde başka bir hikâye yatıyordu. Anlatılanlara göre Siverek tarihinde motorlu araç  ile ilk kez İstanbul’a gidip gelen kişi Pehlivan ŞéXO idi. Bu nedenle Siverekli hemşerileri ona bu lakabı layık görmüşlerdi. İlerleyen yaşına rağmen halen şoförlük yapıyordu. Gezip görmüş, son derece naif ve kibar bir insandı. Eşi ve çocuklarıyla iyi geçinen birisiydi. Kapısının önünde büyük bir şamatayla oyun oynayan çocuklara bir gün olsun kızmazdı. Bilakis bazen oyun oynayan çocukların arasına karışarak onlarla şakalaşırdı. Benimle aynı yaşlarda olan ortanca oğlu Abdo ve onun büyüğü Ali -ki herkes ona ELO diyordu- mahalleden arkadaşımdı. ŞéXO Amca’nın diğer çocukları benden küçüktüler. Oğlu Yılmaz ve Ahmet kardeşim Sait’le yaşıttılar. Pehlivan Şéxo’nın değerli eşi Zübeyde Abla mahallemizin en modern ve en şen şakrak insanıydı. Dünyanın binbir halini kendine sorun etmezdi. Sinemaya gitmenin baştan çıkmakla eş anlamda tutulduğu ve erkek milletinin bile gitmeye cesaret edemediği Siverek ortamında Zübeyde Abla yanına çocuklarından birisini alır ve sinemaya giderdi. Mahallenin bütün çocukları Zübeyde Abla sayesinde sigarayla tanıştı dersek, sanırım hiçte abartı olmaz. Zübeyde Abla sinemayı ve başrollerde oynayan artistleri o kadar çok seviyordu ki, kız çocuklarının isimlerini hep artistlerden seçmişti. Mesela büyük kızına Zeynep Değirmencioğlu’ndan esinlenerek Zeynep, ortanca kızına Gülistan Okan’dan hareketle Gülistan ve küçük kızına Pervin Par’dan ötürü Pervin ismi vermişti. Yine Yılmaz Güney ve Ahmet Mekin’e olan sevgisinden ötürü bir oğluna Yılmaz diğerine de Ahmet ismi takmıştı. Siverek ortamında herkesin çocuklarına Fatma, Kezban, İmhan vs. isimler dışında isim takmadığı bir zamanda Zübeyde Abla isim alanında Siverek’te adeta bir devrim gerçekleştirmiştı.


 


12 Eylül sonrası yaşanan toplumsal kaostan payını alan Pehlivan Şéxo çoluk çocuğuyla birlikte İstanbul’a yerleşmiş ve ömrünün son yıllarını Siverek’ten uzak yaban ellerde geçirmişti.


 


Devam edecek...


 


 


 


Kadir Büyükkaya / Holland


[email protected]

Bu yazı 1356 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum