Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

ARKADAŞIM HALİT-26.BÖLÜM

03 Eylül 2017 - 17:06


ARKADAŞIM HALİT







YİRMİ ALTINCI BÖLÜM…










 


 


Mahallemizin renkli simalarından Heci Abbas’ın yaşamı oldukça renkliydi. Evine geleni gideni çoktu. İnsanlar onun dini bilgisinden istifade etmek, din bilgisini geliştirmek için onun evine gider ve ondan bol bol nasihatler dinlerdi. Bazı aileler çocuklarını Kuran öğrensinler diye Heci Abbas’ın evine gönderirdi.Tüm bunların yanı sıra Heci Abbas ve eşi Neriman Abla hastalara iğne de yapardı. Sanırım her ikisi de iğne yapmayı hemşire olan iki kızından öğrenmişlerdi.







 


Hacı Abbas  Siverek’te yaşayan birçok tanınmış dinciden çok farklıydı. Onun söylem ve davranışında aydın bir insanın özellikleri vardı. O konuşmasıyla, hareketleriyle ve davranışlarıyla farklı olduğunu bir şekilde insanlara hissettirebiliyordu.







 


Örneğin Siverek’te ismi din âlimine çıkmış birçok şahıs “günahtır” diye çocuklarını ve özellikle de kız çocuklarını okula göndermezken ve bunu büyük bir kabahatmış gibi görüp toplumu bu yönde etkilerken, Heci Abbas başta kızları olmak üzere bütün çocuklarını okula göndermiş herkesi buna özendirmişti. Onun bu özelliği dindar kesimler tarafından garip karşılanmış ve tartışma konusu yapılmıştı.







 


Heci Abbas’ın bütün çocukları okur yazardı. Oğlu Ömer Havacı Subaydı. Siverek’te birçok kişi onun için “Heci Abbas’ın oğlu pilot olmuş, “diyordu. İki kızı Ayşe ve Hatun Diyarbakır’da hemşireydi. Hatun’un ikizi Hanım ise Siverek’te öğretmendi. Hanım, aynı zamanda yeğenimiz olan ve kendisi gibi Siverek’te öğretmenlik yapan Bahserli Esat Temizbaş ile evliydi. Herkesin yakından tanıdığı, sevip saydığı bu kadıncağız çok erken yaşlarda bir hastalık sonucu -sanıyorum 1980 ortalarında- yaşama veda etti.







 


Heci Abbas’ın çok sayıda çocuğu vardı. İmhan ve Sultan isimli iki kızı çok erken yaşta evlendiklerinden ve başka bir yerde yaşadıklarından mahallemizde kimse onları pek bilmez ve tanımazdı. Kızlarından Emine ve Remziye benim de gittiğim   Şair İbrahim Rafet İlkokuluna devam ediyordu. Aklımda kaldığı kadarıyla Emine’yle aynı sınıftaydık, Emine uzun boylu, sakin bir kızdı. Onun küçüğü Remziye kısa boylu, hareketli ve sevimli birisiydi. Okulun öğretmenlerinden biri olan Mehmet Nedim Özçınar Remziye’ye her sabah “Türküm, doğruyum, çalışkanım, “ diye başlayan andı okuturdu. Özel günlerde ise onu kürsüye çıkarıp şiirler okuturdu.







 


Şeyhanlı Heci Abbas’ın Edibe, Bekir ve Mehmet Mehdi adında üç çocuğu daha vardı.Onlarda okula  giderek kendince bir yerlere geldiler.







 


Çocukları okula göndermenin ve özellikle kız çocuklarının eğitim görmesinin küfürden sayıldığı, bunun komünistlikle eşdeğer tutulduğu, yadırgandığı yıllarda Heci Abbas’ın bir din adamı olarak kız çocuklarını okula göndermesi devrim gibi bir şeydi. Onun bu cesur duruşu toplumun geri kesimleri üzerinde olumlu etkiler bırakırken, toplumun cahil kalmasında çıkarı olanlar Heci Abbas’ın bu örnek davranışından epeyce rahatsız olmuşlardı.Bu kesimin etkilediği ve kışkırtığı iyi niyetli bazı kişiler Heci Abbas’ın  evine giderek kız çocukların okula gönderilmesinin dinimizce ne kadar doğru olduğunu öğrenmek istiyorlardı. Bu anlamsız sorunun cevabını arayanlar arasında ne yazık ki Heci Abbas’tan  zaman zaman din dersleri alan, ondan aldıkları nasihatlerle yolunu bulmaya çalışan bazı çaresiz fukaralar da vardı. Din dersleri aldıkları bir kişiyi sınava tabi tutmak tuhaf bir durum olsa da Heci Abbas  meselenin önemini ve çıkış noktasını bildiğinden bu insanları büyük bir sabırla dinler ve onları ikna etmek için elinden geleni yapardı.




 


Anlatılanlara göre günün birinde böylesi bir sorun için Heci  Abbas’ın  evine giden birisi ona kızların okula gitmesinin doğru olmadığını söylemiş. Evine geleni büyük bir dikkatle dinleyen Heci Abbas ona:







 


“Öyle anlaşılıyor ki sizler benden aldığınız din derslerinden fazla bir şey anlamamışsınız. Anlamış olsaydınız eğer çocuklarımı ve özellikle kızlarımı okula gönderiyorum diye kapıma gelmezdiniz. Bunu yapacağınıza bana bakıp sizler de kendi çocuklarınızı okula gönderirdiniz. Çünkü okuduğum ve zaman zaman size tasvir ettiğim Kuran’ın hiçbir yerinde ve hiçbir ayetinde çocuklarınızı okula göndermeyin diye başlayan hiçbir ifade yoktur!“ demiş.




 


Heci Abbas’tan aldığı cevap karşısında ne diyeceğini şaşıran bu vatandaş, özür dileyip evden ayrılmış.







 


Heci Abbas ile ilgili anlatılan fakat birçok kişi tarafından pek bilinmeyen başka şeyler de vardı. Anlatılanlara göre Heci Abbas zamanında gözü pek, yaman bir polis memuruymuş. İlk görev yeri Adana’ymış. Görev yaptığı dönemde yörede tanınan bir toprak ağasının ismi bir kadın kaçırma meselesine karışmış. Zorla kaçırılan kadının yakınları şikâyet için karakola başvurmuşlar. Toprak ağası kısa bir süre içinde polisler tarafından yakalanarak yaka paça karakola getirilmiş. Ne var ki getirilmesiyle salıverilmesi bir olmuş. Suçu sabit görüldüğü halde ağalık nüfuzunu ve maddi imkânlarını kullanarak karakol amirini kafaya almış ve kendini temize çıkarmayı başarmış. Olup bitenlere anlam veremeyen Heci Abbas bir bahane bulup halkın ırzına göz diken bu ahlaksız ağanın üzerine yürüyerek onu bir güzel pataklamış. Karakol amiri duruma hemen el koymuş, ağayı serbest bırakmış.Halkın mal ve can güvenliğini sağlamakla yükümlü bir devlet kurumunda segilenen bu adaletsiz uygulamayı gözleriyle gören Heci Abbas büyük bir şevk ve istekle başladığı görevinden istifa ederek Siverek’e dönmüş ve kendini sıradan bir yaşama adamış.







 


Hak ve adalet konusunda taviz vermeyen, doğruluğuna inandığı yoldan her ne pahasına olursa olsun geri adım atmayan Heci Abbas ile ilgili anlatılan bir başka mesele var ki bunu anlatmadan geçmek olmaz. At izinin it izine karıştığı, birçok günahsız insanın kim vurduya gittiği 12 Eylül öncesinde dinine, diyanetine bağlı olan Heci Abbas çevresinde yaşananları dikkate alarak kendini savunmak için bir yerlerden kendisine bir silah tedarik etmiş. Çevresindekiler onun elde silah evinin avlusunda nöbet tuttuğunu görünce oldukça şaşırmışlar. Yaşını başını almış bir insanın, üstelik başkalarına din dersleri verecek kadar kendini geliştirmiş bir din âliminin elde silah ortalıkta dolaşması pek alışık bir durum değildi. Buna anlam veremeyenler Heci Abbas’a giderek ona yaptığı bu işin ne kadar doğru olduğunu sormuşlar. Heci Abbas’ın bu kişilere verdiği yanıt gerçekten de çok ilginç ve çok düşündürücü olmuş:







 


“İnsanın mal ve can güvenliği ortadan kalktığında, korumakla yükümlü olduğu aile ortamı ciddi tehlikelerle yüz yüze kaldığında, insanın kendisini savunmak için silahlanması zorunludur ve hatta farzdır!“







 


Heci Abbas Amca’nın bu farklı duruşu onu çevresinde farklı birisi haline getirmişti. Onun bunca yıldır unutulmaması, söylem ve hareketleriyle hep anılması demek ki boşuna değilmiş.







 


Devam edecek...








 


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda







[email protected]





Bu yazı 2045 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum