Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

ARKADAŞIM HALİT-28.BÖLÜM

24 Eylül 2017 - 07:28

ARKADAŞIM HALİT



YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM


 


 


 


Şair İbrahim Rafet İlkokulu’nun tam karşısında, Mustafa Polatcan adlı yaşlı bir amcanın küçük bir dükkânı vardı. Fırat’ın öte tarafında bulunan Tilo Köyü’ndendi. Mehmet ve Hüseyin adında iki oğlu vardı. Hüseyin benden bir iki yaş büyüktü. Onun büyüğü Mehmet bir dönem öğretmenlik yaptıktan sonra bir ara da taksi şoförlüğü yaptı.


 


Evine bitişik, kendine ait küçük dükkânda defter, kalem, silgi gibi şeyler satan Mustafa Amca son derece sakin ve mülayim birisiydi. Okul için gerekli olan temel ihtiyaçlarımı hep ondan alırdım. Onun sattığı saman sarısı küçük boy matematik defterlerin ön kapağında ata binmiş bir erkek resmi vardı. Ben bu fotografı her nedense dedemden dinlediğim bir hikâyenin kahramanına benzetirdim.


 


Aklımda canlandırdığım bu kahraman kendisini küçük yaşta yetim bırakan acımasız Azrail’den intikam almak için kılıç kuşanan, Süphan Dağı’nın karlı zirvesini kendine mesken tutan yedi kardeşin tek bacısı Xeca Zeydan’ı dağlara kaçıran Siyemed-é Sılivi’ydi. Dedem uzun soluklu bu acıklı hikayeyi seferberlik yıllarında askere gittiğiı Ahlat’ta, o yörede oturanlardan dinleyip öğrenmişti. Defter kalem almak için her gittiğimde gözüm hep bu fotoğrafa takılır ve aklım dedemin bana anlattığı bu eski hikâyeye giderdi.


 


Mustafa Amcanın dukkanın da yaz aylarında gazoz da satılırdı. O dönemlerde buzdolapları olmadığından gazozlar daha fazla ısınmasın, hatta birazcık serinlensin diye içi su dolu bir leğenin içine konulurdu. İlkokul öğrencileri yirmi beş kuruş ödeyerek bu gazozlardan birisine sahip olmak için buraya koşardı. Bazen çocuklar kendi aralarında gazoz bahsine girerdi. Bahis şöyle oynanırdı: İki çocuk parasını ödedikleri iki gazoz şişesini eline alır ve karşı karşıya geçerdi. Bahse girenler gazoz şişelerinin kapaklarını birbirine geçirir ve geriye doğru hızla çekerdi. Kapağı açılan şişenin sahibi bahsi kaybettiğinde elindeki gazoz şişesini arkadaşına vermek zorunda kalırdı. Bazen de bahsi kaybeden şahıs yenilmeye içerlenir ve elindeki şişeyi yan yatırarak içindeki gazozun yere dökülmesini sağlardı. Böyle yaparak gazozu kazanan arkadaşından intikam almış olurdu. Bu durumlarda kavga dövüş kaçınılmaz olurdu. Kavgaya tutuşan çocukları ayırmak ve yatıştırmak dükkân sahibi yaşlı amcaya düşerdi.


 


Tilolu amcanın sol tarafında Taşçı Sefer Amca’nın evi vardı. Sefer Amca kısa boylu, yetenekli ve Siverek’te ekmeğini taştan çıkaran en iyi taş ustalarından birisi olarak kabul görüyordu. Önüne konulan kaba saba bir taşı elindeki çekiçle birkaç dakika içinde özenle yontup düzene koymasını beceren birisiydi. 1968 baharında eski evimizi yıkıp yerine yenisini yaptırdığımızda babam duvar örme işini tanınmış duvar ustası Ali’yé bro’ya, duvarda kullanılacak taşların kırılma işini de Sefer Amca’ya vermişti. Duvar Ustası Ali’yé Broy, taş ustası Sefer Amca ve onların elinde amele olarak çalışan Şükrü isimli birisi ve ismini unuttuğum bir kardeşiyle birlikte iki aydan fazla bir zaman bizim evin inşaatında çalışmışlardı. Ali’yé Broy otuz, taşçı Sefer yirmi, onların elinde çalışan iki amele ise on beş lira yevmiye ile sabahtan akşama kadar ter dökmüşlerdi bizim evin inşaatında.


 


Sefer Amca taş kırmaktan bıkmış olacaktı ki 1970 ortalarından itibaren taşçılığı bırakarak Siverek’te o güne kadar kimsenin el atmaya akıl ve cesaret etmediği yeni bir işe el atmıştı: Siverek’e ilk elektrikli DİNG’i getirmişti.


 


“Ding nedir ne değildir?“ diye açıklama yapmama gerek yok sanırım. Çünkü Siverek’te yaşamış olan ve kırk yaşın üstünde olan herkes Ding’in ne olduğunu bilir. Eskiden kışlık erzak için buğdayın kepeğinden arındırılması için Ding’te dövülmesi gerekiyordu. DİNG taşı bir deri bir kemik kalmiş fukara atların gücüyle döndürülürdü. Annelerimizin kışlık erzak için hazırladıkları buğdaylar yetersiz beslemeden kaburgaları dışarı fırlamış yorgun atların teriyle karılırdı. Ding taşını döndürmekle görevlendirilen, Ding’in etrafında döndükçe başı dönen, önlem olarak gözleri bağlanan atın yediği birkaç avuç saman ve bir tutam kuru ot fukara hayvanın burnundan getirilirdi. Ding denen bu ilkel buğday dövme düzeneği keşfedilmeden önce yöre insanı buğdayı taş dibeklerde döverdi. Siverek’te hemen hemen her evde avlunun bir köşesinde kocaman bir dibek taşı bulunurdu. Zazaca buna “SOKU TAŞI “ deniliyordu.


 


 


Kışlık erzak için vakit gelip çattığında akrabalardan birkaç kadın bir araya gelir, ellerinde kalın ve sağlam ağaç kütüğünden yapılmış uzun saplı özel tokmaklarla başlardı sokuda buğday dövmeye. Bu işe başlandığında tokmakların ahenkli bir şekilde inip kalkması için kadınlar başlardı birbirinden güzel klamlar söylemeye. ” Kardeş türküler “ grubunun derleyip söyledikleri, Şıvan Perwer’ın Kürtçeye çevirip dilendirdiği  hareketli MİRKUT klamı o dönemlerden kalmadır.


 


Ding’te hallolması gereken işlerin çok ilkel yöntemlerle yapıldığı yıllarda Sefer Amca akıl ederek Siverek’e ilk elektrikli Ding’i getirdi. Bunu yaparak hem annelerimizin işini kolaylaştırdı ve hem de zavallı atların çektiği o büyük azaba son verdi. Elektrik gücüyle saniyede sayısız tur atan, yatağına sürülen buğdayı kaşla göz arasında dövüp kıvamına getiren elektrikli Ding, zavallı bir atın iki günde bitiremeyeceği bir işi yarım saat içinde tümden halledebiliyordu. Dövme, boşaltma ve kepekten arındırma gibi birkaç işlemi birden yaptığı için insanlar Ding sayesinde rahata kavuşmuştu. Sefer Amca ise yararlı bir işin alına imza attığı için Sivereklilerin takdirini kazanmış ve mutlu olmuştu.


 


 


Devam edecek…


 


 


 


 


Kadir Büyükkaya /  Hollanda


[email protected]

Bu yazı 2176 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum