Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

ARKADAŞIM HALİT-38.BÖLÜM

18 Ocak 2018 - 19:15

ARKADAŞIM HALİT


38. BÖLÜM.


 


 


 


Konumuza dönersek; Yanı başında harmanların dövüldüğü bu eski mezarlıkla ilgili çok eskilerden beri ortalıkta bir birinden ilginç hikâyeler anlatılırdı. Anlatılanlara göre bu mezarlık çevresinde Ermenilerden kalma içi altın dolu gömütler bulunuyornuş. Ağızdan ağza dolaşan bu söylentiler yaşamlarını hazine bulmaya adayan define avcılarının umutlarını ayaklandırır, iştahlarını kabartırdı. Bu yüzden mezarlık çevrede zaman zaman gizli kazılar yapılırdı. Geceleri fener ışığı altında yapılan kazılar yakınlarda oturanların dikkatinden kaçmazdı. Sık sık tekrarlanan bu kazılar hakkında ortalıkta çeşitli söylentiler dolaşsa da kimse bu söylentilerin doğru olabileceğine ihtimal vermezdi. Ta ki günün birinde herkesi hayretlere düşüren o büyük kazı yapılana kadar. 1970 yılının başlarında Siverekiler mezarlıkta yapılan bu büyük kazının haberiyle çalkalandı. Yayılan haber karşısında insanlar nerdeyse küçük dilini yutuyordu. Anlatılanlara göre define avcıları gece kazı yapmış ve bir kamyon dolusu altını alıp ortadan kaybolmuşlardı. Kazının yapıldığı alana koşanlar gördükleri manzara karşısında şaşırıp kalmıştı. Her yıl onlarca ailenin yanı başında harman dövdüğü, geceleri uyuduğu yerinin on - yirmi metre ilerisinde kocaman bir çukur açılmıştı. Açılan çukur o kadar büyüktü ki içine kocaman bir kamyon rahatlıkla girebilirdi.


 


Çukurun içinde duvarları düzgün taşlardan örülmüş iki göz oda duruyordu. Merakını yenemiyenler birer ikişer çukura inerek yan yana duran bu iki odayı yakından inceliyordu. Yer altında yıllarca gömülü duran bu hazineyle ilgili insanlar birbirine sahip oldukları bilgileri aktararak uçup giden hazineye hayıflanıyordu. Define avcılarından geriye kalan bu esrarengiz çukur uzunca bir süre meraklı insanların akınına uğradı. Başka şeyler buluruz umuduyla gençler ve çocuklar ellerinde kazma kürek bir süre çukurun sağında solunda küçük çaplı kazılar yapmaya devam etti. Umutlar tükenince çukur kaderine terkedildi.


 


Halebli yolu üzerinde bulunan mezarlığın az ilerisinde çevresi taşlarla çevrili içinde birkaç mezarın bulunduğu bir mezarlık daha vardı. Halk buraya  “Abdalağa Mezarlığı “ diyordu. Küçük bir tepenin üzerine kurulan mezarlığa kutsal bir mekân gözüyle bakılıyordu. Perşembeyi cumaya bağlayan gece insanlar bu mezarlığa gider dertlerine derman, sorunlarına çözüm arardı. Daha önceki yazılarımda kendisinden genişçe sözettiğim değerli Kirvem Qadê Emkosa’nın bu mezarlık çevresinde zamanında hatırı sayılır geniş ölçüde arazisi vardı. Kirvem Qadê Emkosa bütün ömrünü bu araziyi ekip biçmekle geçirmişti. Evine her gidip geldiğimde Abdalağa çevresiyle ile ilgili kendisinden bol bol hikâyeler dinlerdim.


 


Mezarlık turumuza devam edelim; Siverek’in güneyininde eski şehirlerarası otobüs garajının karşısında bulunan buğday pazarının (Arasa)  alt tarafında birçok ailenin geçimini sağladığı büyük bir hayvan pazarı vardı. Her gün yüzlerce büyük baş hayvanın el değiştirdiği bu hayvan pazarına çevre il ve ilçelerden çok sayıda celep gelirdi. Sabahın erken saatlerinde başlayan, öğle saatlerine kadar devam eden bu pazara ( mazata )  gelenlerin kimisi mal satın alırken, kimisi de malını elden çıkarırdı. Çocukluğumda hayvan pazarının bulunduğu bu geniş alanın batı tarafı bir baştan diğer başa tamamiyla mezarlıktı. Mezarliğın bir ucu buğday pazarına  (Arasa’ya)  diğer ucu bir iki kilometre ilerde bulunan, kış aylarında karla doldurulan  QALIXA dayanırdı. dayanırdı. Mezarlığın bulunduğu bu alan daha sonra imara açıldı. Buraya ilkin aile büyüğümüz rahmetli Ferit Amcamız ( Ferit Karahan ) hayvan besiciliği için birkaç büyük ahır yaptırdı. Daha sonra  alan evler ve işyerleriyle donatıldı.


 


Hayvan pazarının yanı başında bulunan bu eski mezarlığın güneyinde 1963 yılında  yeni bir mezarlık yapıldı. Mezarlığın bazalt taşından yapılmış  kemerli, yüksek bir giriş kapısı vardı. Bu yüzden halk buraya “ QENTERME “ diyordu. Resmiyete ismi Asri mezarlığıydı. Siverek’ın birçok tanınmış siması bu mezarlıkta yatıyordu. Anneler çocuklarına kızdığında   “ hey ben seni Qentırmeye kaldırayim, hey sen Qentermeye gidesin “ diye beduada bulunurdu. Bu mezarlığa ilk gittiğimde sanırım yedi sekiz yaşlarındaydım. Bir akşam üstü şehirden köyüne dönen karı koca  iki köylüye Dindar köyü yokuşunda yıldırım çarpmıştı. Birkaç arkadaş camiden mezarlığa insan taşıyan kamyonun kasasına atlayarak mezarlığa gitmiş, insan bedeninin çukura nasıl indirildiğini büyük bir meraklıa izlemiştik.


 


Siverek çevresinde bulunan sayısız mezarlıklardan birisi de Cudi Paşa konağının arka tarafında yer alıyordu. Eski hükümet konağının karşısında bulunan Gazipaşa İlkokulunun güneyinde boş bir alan vardı. Burası küçükbaş hayvanın satıldığı Mazat yeri olarak kullanılıyordu. Siverek’te yaşayan yüzlerce aile geçimini bu pazardan sağlıyordu. Burda hergün yüzlerce hayvanın el değiştirdi. Kimler yoktu ki bu pazarda! Brodirêjlerden Mahmudê İboy, Babijlardan Mehmet Çelik, Karahanlılardan Heci Mehmediyê Nofelan, Areşilerden Bozo, Nasilerden Naif Elmandan ve daha birçok esnaf çoluk çocuğunun nefakasını burdan sağlıyordu.


 


Sözünü ettiğim bu hayvan pazarının dört bir yanı tamamıyla mezarlıktı. Çevrede bulunan mezarlardan bazıları bakımlıydı. Mermer ve bazalt taşından yapılan bazı mezarların üstünde arapça yazılar bulunurdu. Üstünde Kuran’dan ayetler bulunan bu mezarlar mühtemelen tanınmış ailelere aitti. Bu özel ve bakımlı mezarlardan birkaçı Cuddi Paşa konağının arka tarafında, eski Cezaevinin sağ tarafındaydı. Mezarların başında toprağın verimsizliği karşısında gelişme şansı yakalamayan ve kuruyan birkaç bodur ağaç vardı. Bu ağaçların yanı başında Muhiddin Hoca isimli bir zatın türbesi vardı. Muhiddin Hocanın Siverek’ın en eski ailelerinden Fetahlılardan olduğu rivayet edilirdi. Derdine deva arayan çaresizler kuruyan ağaçların dallarına çaput(bez) parçaları bağlar, türbenin şurasına burasında mumlar yakar, dua ve  niyazda bulunurdu. Gazipaşa İlkokulunun güneyinde yer alan bu mezarlık diğer birçok mezarlık gibi ne yazık ki zaman içinde insanların hışmına uğrayarak tümden ortadan kaldırıldı. Gözü kararan insanlar ölüler üzerine çok katlı binalar inşa ederek onları ebedi istirahatgahlarında bile rahat bırakmadılar.


 


Gazipaşa İlkokulunun az yukarısında, eski elektirik santralının  sol tarafında bir zamanlar benim de devam ettiğim Siverek Lisesi vardı. Camikebir camisinin tam karşısına bulunan bu Lise binası 1965 yılında inşa edilmişti. Bizden yaşça büyük olan Abilerimizin anlatıklarına göre üzerine Lise binası yapılan bu geniş alan eskiden mezarlıkmış. Dahası bu mezarlığın bir köşesinde devlet tarafından özel korumaya alımış birkaç mezar varmış ve halk buraya “ Şehitlik” diyormuş. Başta devlet erkanı ve öğrenciler olmak üzere ahaliden birçok insan  resmi bayramlarda bu şehitliğe gider, saygı duruşunda bulunurmuş. Lise binası yapıldığında hangi zamandan kaldığı belli olmayan bu şehitlik çevresinde bulunan mezarlarla birlikte yerle bir edilmişti.


 


Lise yıllarında okullun arka bahçesinde top koşturan öğrenciler bazen kemik parçalarına toslardı. Ayağı kemiğe takılan öğrenciler ekmeğe basmış gibi tedirgin olur ve bu tedirginlikle ayakları birbirine dolanırdı.


 


Saydığım bu mezarlıklar dışında bir de Esmerçayı’nın oralarda orta büyüklükte bir mezarlık vardı ki burdan sözetmemek olmaz. Siverek’ın tanınmış siyaset simalarından öğretmen Adil Avcı’nın bir zamanlar görev yaptığı Yavuzselim İlkokulunun yanıbaşında bulunan bu mezarlığın bir köşesinde Allah dostu olduğuna inanılan Kemal Hoca adlı bir şahsın türbesi vardı. Şehir insanının önemsediği bu şahsın türbesi perşembe günleri akşamüstü inançlı insanların akınına uğrardı. Umudu ve çaresi tükenenler türbenin etrafında toplanır, güç ve destek konusunda Allah’a sığınırdı. Geniş bir alana yayılan bu mezarlık diğer birçok mezarlığın akibetinden kurtulamadı. Yetmişli yılların sonlarında kepçe ve buldozerlerin hışmına uğradı ve ortadan kaldırırdı. İmara açılan alanda evler, iş yerleri ve bir de park yapıldı.  Halkın inancı gözönünde tutularak Kemal Hocanın Türbesine dokunulmadı. Türbe onarılarak korunmaya alındı. Eski okul yıkılarak yerine birkaç katlı yeni bir okul yapıldı.


 


Siverek’in kuzeyinde biri büyük diğeri küçük iki ayrı mezarlık vardı. Küçük olanı Misêb(Karpuzcu Köyü) yolunda, büyüğü ise Çermik’e giden yolun üzerindeydi. Yakın akrabalarımızdan birkaç kişinin mezarı Misêb yolunda bulunan bu küçük mezarlıktaydı. Rahmetli babamla sadece bir yıl evli kalan ve 1949 yılının sonbaharında bir hastalık sonucu yaşamını yitiren Makbule Siyahhan’ın mezarı da bu küçük mezarlığın sınırları içerisindeydi. Fazla büyük olmayan bu mezarlık son yıllara kadar yerinde duruyordu. Daha sonraları yeni bir okul yapılacağından mezarlığın ortadan kaldırlmasına karar verildi. Hali vakti yerinde olan kimi aileler mezarlıkta yatan aile büyüklerinin kemiklerini sızlatmamak için gerekli masrafları göze alarak mezarlarını başka yerlere naklettiler.


 


Akrabalarımızdan Eczacı Mahmut Siyahhan’ın babası rahmetli Mehmet Emin Dayı para harcamayı göze alanlardandı. Birkaç amele tutarak aile fertlerine ait mezarları Siverek Asri Mezarlığına nakletti. Nakil edilenler arasında babası Sado, annesi Beyaz ve babamın ilk eşi Makbule’nın mezarı da vardı.  Bu hayırlı işe vesile olduğu için Mehmet Emin Dayı, başta rahmetli babam olmak üzere birçok yakın akrabamızın övgü ve takdirini kazandı. Maddi durumu iyi olmayanlar içleri yansa da yakınlarına ait mezarların buldozerler tarafından yerle bir edilmesinin önüne geçemediler.


 


Misêb yolu üzerinde bulunan mezarlığının iki üç kilometre batısında başka bir mezarlık daha vardı. Çermik yolu üzerinde bulunan ve bir hayli büyük olan bu mezarlığın bir köşesinde üstü kubbeli bir türbe vardı. Türbede Cerrah Baba isminde bir zatın yatığı söylenirdi. Türbenin yer aldığı bölgeye ziyaret mahallesi deniliyordu. Etrafında birçok mezar kalıntısının bulunduğu türbenin çevresi eskiden aynı zamanda bir mesire yeriydi. Okul yöneticileri kır gezisi için çocukları buralara getirirdi. Çocuklar yanında getirdikleri yiyecekleri çayır çimene sererek gönlünce eğlenirdi. Bahar aylarında tabiat canlandığında aileler piknik yapmak için çoluk çocuk bu mezarlığın çevresine doluşır ve kendince eğlenirdi.


 


Mezarlığın bir köşesinde yer alan Cerrah Baba türbesiyle ilgili doğru yanlış birçok rivayet dolaşırdı ortalıkta. Anlatılanlara göre İslam orduları 639 yılında Mezopotamya’yı Müslümanlaştırmak için sefere çıktığında  İyaz Bin Ganem komutasında savaşan Cabir isimli bir sahabe varmış. Cebir’in komuta ettiği bir ordu Siverek’e yönelmiş. Siverek fethedildiğinde Cebir şehrin idaresini iki oğluna bırakarak diğer bölgelere doğru yoluna devam etmiş. Kardeşlerin büyüğü Koçali  Siverek’e vali olarak atanırken, küçük kardeş Cerrah ise şehre imam olmuş. Baba Cabir islamı yaymak için başka bölgelere yönelirken Siverekliler başlarına idareci olarak atanan iki kardeşe karşı ayaklanmış ve çıkardıkları isyan sonucu her ikisinin canına kıymışlar.


 


Daha sonraları şehirde hâkimiyetini pekiştiren müslümanlar isyancılar tarafından öldürülen bu iki zatın manevi kişiliğini gözönünde bulundurularak her ikisi için iki ayrı yerde birer türbe yaptırılmışlar. Kardeşlerden Koçali Baba türbesi Kanlıkuyu Meydanının az aşağısındadır. Diğer kardeşin ise ziyaret mahallesindedir. Her iki türbe çocukluğumuzda halkın gözünde büyük önem taşırdı. Dolayısıyla insanlar bu mekânı sık sık ziyaret eder günahların afı için tanrıya yakarırdı.


 


Diğer ziyaretgâhlarda olduğu gibi bu iki mekânda da özelikle cuma geceleri insanlar dertlerine derman arardı. İki kardeşin uyuduğu bu türbeleri ziyaret etmeye gelenler fatiha okuyup çocuklara bol bol şeker büskivi dağıtırdı. Hayırseverlerden şeker büskivi alan çocuklar fazlasıyla sevinirdi. Türbenin etrafında her zaman çok sayıda çocuk dolaşırdı.


 


Yurtdışına çıktığım 1979 sonlarına kadar insanlar bu mezarlığın dokusuna henüz dokunmamıştı. Daha sonraki yıllarda duyulan ihtiyaç üzerine bulduzerler bu alana girerek mezarlığın altını üstüne getirdiler. Mezar taşlarından arındırılan alanlar parsel parsel ihtiyaç sahiplerine satıldı. İnsanlar bunu yaparken buralarda bir zamanlar fanilerin uyuduğunu bir an olsun akıllarına getirmediler. Toplumun tarihe karşı olan sorumluluk bilinci ve ölüye karşı olan vefa ve saygı duygusu felce uğradığından mezarlıkların tahrip edilmesi kimseyi fazla rahatsız etmedi. Çarpık şehirleşme sonucu insanlar mezarları tahrip ederek kendileri için evler ve iş yerleri inşa ettiler.


 


Görüldüğü gibi kırk yıl öncesine kadar Siverek’in içinde ve çevresinde çok sayıda mezarlık bulunuyordu. Birbirinden eski olan bu mezarlıklarda sayısı yüz binleri bulan çok sayıda fani uyuyordu. Bu mezarlıkları hatırladıkça yanıtını merak ettiğim yığınca soru aklıma cereyan eder. Merak ettiğim ve yanıtını bir türlü bulamadığım soruları şöyle sıralayabilirim; Bunca mezarlık, bunca mezar hangi geçmişin, hangi meddeniyetin sonucuydu?  Komşu il ve ilçelerin hiç birisinde bu kadar mezarlık olmazken Siverek’te bunca mezarlığın olması neyin nesiydi?


 


 


Devam edecek...


 


 


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]

Bu yazı 1630 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum