Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

BALAD ŞİİR VAKFI İLE RÖPORTAJ-1.BÖLÜM

25 Ekim 2017 - 19:53

BALAD ŞİİR VAKFININ İKİNCİ DÖNEM BAŞKANI, YAZAR, ŞAİR, HALK BİLİMLERİ DERLEMECİSİ, SEVGİLİ KADİR BÜYÜKKAYA İLE EDEBİYAT VE YAŞAMA DAİR SÖYLEŞİMİZ.



 


BİRİNCİ BÖLÜM..



 


Sizi tanımayanlar açısından soruyoruz:


Balad Şiir Vakfı’nı takip eden, izleyen ve okuyan dostlarımıza kendinizi tanıtır mısınız?


 


Hafızasına güvenen yaşlı akrabalarımın söylediklerine göre 1958 yılının Mayıs ayında doğmuşum. Resmi kayıtlara göre ise 1 Ocak 1960 yılında Siverek'e bağlı Aşağı Karahan köyünde dünyaya gelmişim.Bana kalırsa yaşlıların söyledikleri daha doğrudur. Çünkü resmi kayıtlar ve söylemler bana hiç bir zaman inandırıcı gelmemiştir.


 


Çocukluğumun ilk yılları köyde geçtiği için dağa taşa,börtü böceğe, mevsimlere, renklere, kısacası doğaya karşı olan aşkım büyüktür. Tohumun toprakla buluşması, çayır çimenin yeşermesi, ağaçların çiçeğe durması, kuzuların melemesi, atların kişnemesi, suyun akışı, gökyüzünün mavisi ve yıldızlı gecelerin büyüsü oldum olası beni hep heyecanlandırmış, hayatıma renk katmıştır.


 


1966 yılının bir sonbahar akşamında eski bir kamyonetin kasasında Siverek’e taşındığımızda tek kelime Türkçe bilmiyordum.Bu yüzden şehrin dar sokakları, sürgülü kapıların arkasında kendilerini hapseden şehir insanı bir ejderha gibi bana ürkütücü gelmişti. Sonra yavaş yavaş alıştım şehir ortamına. Zor ve çetin olsa da devam ettiğim Şair İbrahim Rafet ilkokulunda Türkçe öğrendim. Ne var ki köye ve köy yaşamına olan ilgim hiç azalmadı. Köy ile olan bağım şöyle böyle hep devam etti. Çocukluğumun şekillendiği köyden bir türlü kopamadım. Bu yüzden bir yanım köylü bir yanım şehirli kaldı .


 


Siverek'e taşındığımız güne kadar dünyanın köyümüzden ibaret olduğunu düşünürdüm. Anadilim Zazacadır. Kürtçenin Kürmanci lehçesini daha sonra ki yıllarda öğrendim.


 


İlkokul, orta ve Liseyi Siverek’te bitirdim. Sonra kısa ama dolu dolu geçen yaşamımdan edindiğim anı ve hatıraları sırtlayarak ver elini Hollanda dedim. Geleceğe dair en güzel, en şirin düşleri yüreğime konuk ederek kendime yol bulmaya çalıştım bu kanallar ülkesinde. Çok istediğim halde ciddi bir öğrenim göremedim.


 


Ülkemden uzak diyarlarda benimle hayatın zorluklarını paylaşan çocuklarımın annesiyle 1984 sonlarında evlendim. Bir yanım köylü kaldığından ( ki siz buna feodal da diyebilirsiniz) üçü kız, beş çocuk sahibi olmada herhangi bir sakınca görmedim. İyi ki görmemişim. Çocuklarımın üçü üniversite de diğer ikisi Yüksek okulda hukuk öğrenimi görerek dünyayı Bağışladılar bana. Bana en büyük mutluluğu ise doğup büyüdükleri Hollanda’da, aile ortamımızda kendi anadillerini konuşarak yaşattılar.


Çoluk çocuk nafakası, ele güne muhtaç olmamak adına uzun yıllardan beri kendime ait bir iş yerinde çalışıyorum. İşten kaynaklı çetin koşulları zorlayarak yıllardır şiir, öykü, anı ve müzik alanında çalışmalar yürütüyorum. Şimdiye kadar biri şiir, dört kitabım yayımlandı. Bir de beste ve müziği bana ait, Zaza'ca bir albüm çalışmam var. Bu çalışmayı Zaza'ca müziğinin usta sesi Mikail Aslan’la birlikte yürüttük.


 


Uzun zamandan beri yurt içinde ve dışında birkaç sitede edebi yazılar yazıyorum. Dört kitabın altında imzam olduğu halde şimdiye kadar hiçbir yerden ve kimseden herhangi bir ödül almış değilim. ( espiri ) Yok olmakla yüz yüze olan ana dilim Zazaca ile ciddi bir albüm çalışması ortaya koyduğumda en azından Siverekli hemşehrilerimden bir ödül alırım diye düşünmüştüm. Ne var ki onlar da beni böyle bir şeye laik görmediler. Ama umudumu yitirmiş değilim. Bir yerlerden ödül alabilirim diye sanat ve edebiyat çalışmalarıma dur durak bilmeden devam ediyorum.


İki ay kadar önce kendi alanında klas olan değerli on Kürt sanatçıyla birlikte ikinci bir albüm çalışmasına başladık. Üzerinde ciddiyetle durduğumuz albümün Newroz'dan önce dinleyicisiyle buluşacağını umut ediyoruz.


 


Bunun dışında uzun zamandır üzerinde çalıştığım ve tamamlanmak üzere olan bir roman çalışmam var. Olası eksikliklerden arındırmak için birkaç ay önce İstanbul ve İran’da incelemelerde bulundum. İkinci şiir kitabımın redaksiyonu yapılıyor.





Çok yönlü bir şair ve yazarsınız. Kadir Büyükkaya’yı besleyen kaynaklar hakkında neler söylemek istersiniz?


 


Kişiliğimin şekillenmesinde, düşüncelerimin yön bulmasında ve duygularımın gelişmesinde rol oynayan temel etkenleri dünyaya gözlerimi açtığım coğrafyanın sosyo-ekonomik ve kültürel yapısından ayrı düşünmemek gerekir. Beni besleyen kaynağın damarını doğup büyüdüğüm coğrafyanın sosyal ve kültürel dokusunda aramak gerekir..


 


Siverekli büyük Şair Necati Siyahhan’ın deyimiyle “ Ben meydanlarında jandarma ve komando dipçiklerinin şaha kalktığı, ismi yasak, dili yasak bir coğrafyada bir gece yarısı üç kurşun sesiyle dünyaya gelmişim. Dünyaya merhaba dediğim tarihlerde benim coğrafyamda eceliyle ölen insan hemen hemen yok gibidir. Acımasız kan davaları, fakir fukaralık, sefalet, sıradan hastalıklar, cehalet, geri bırakılmışlık ve tabii ki devlet baskısı insanların canına okuyordu bizim oralarda.


 


Dünya'nın birçok ülkesinde tarihe karışan birçok geri yaşam biçimi benim doğduğum topraklarda karşı konulmaz bir kader olarak dayatılıyordu insanlara. Tanık olduğum geri yaşam koşulları kişiliğimin ve düşüncelerimin şekilenmesinde çok önemli rol oynadı diyebilirim.Bu yüzden yazdığım şiirlerim hüzünlüdür . Öykülerim isyankar,bestelerim ağlamaklıdır. 


Kırmızı kiremitli evlerin bahçesinde el ele tutuşan sevgililerin toz pembe vaatlerini şiirlerime konuk edemeyişim biraz da bundandır. Deniz derya üstünde uçuşan martıların kanat çırpmalarını öykülerime misafir edemeyişimin sebebini biraz da burada aramak gerekir.


 


Benim doğduğum topraklarda jandarma dipçiği, Polis jopu insanların ruhunu esir alan büyük bir korkunun ismiydi. Ağa-bey sopası insan onurunu yerle bir eden acımasız bir silindirdi. Sistem tarafından zorla yaşatılan gerici kurumlar insanların iki adım ötesini görmeye engeldi. Şeyh ve Mollaların verdiği uyduruk fetvalar Kuran ayetleri kadar bağlayıcıydı. Hurafa takımının ağzından çıkan her söz insanı onursuzluğa,boyun eğmeye davet eden tartışma götürmeyen bir kararnameydi.


 


Benim doğduğum topraklarda babalar çocukları aç kalmasın diye kendisini tel ve mayınlarla tuzaklanmış Suriye sınırına vururdu. Sınır demek ölüm demekti kaçakçı babalar için. Her yıl yüzlerce insan genç yaşta sınır boylarında hayatından olurdu. Mayın tarlasında kuşa kurda yem olmayı göze alamayanlar çoluk çocuk rızkını Çukurova'da tifo ve sıtma hastalığının kol gezdiği pamuk tarlalarında arardı. Yoksul aileler kışı geçirmek için birkaç kuruş kazanayım derken çoğu zaman çocuklarını kaza ve hastalık sonucu Çukurova’da toprağa gömerek dönerdi Siverek'e.


 


Gözlerimi açtığım Kürt coğrafyasında cehaletin körüklediği acımasız kan davaları vardı. Ateşli silahlar durmadan insan canı alırdı.İntikam yeminleri aradan yetmiş yıl geçse de mutlaka yerine getirilirdi.Babası öldürüldüğünde anne karnında gün yüzüne çıkmayı bekleyen bebeler doğar doğmaz kulağına önce ezan,sonra intikam yemini okutulurdu. İntikam yemeni körpe beyinlere çivi gibi çakılırdı. Bu aşılama umut bağlanan çocuk eline silah alana kadar devam ederdi. Böyle olunca insanlarımızın ömrü hapishane ile mezarlıklar arasında gidip gelmekle geçerdi.


 


Nefes alıp verdiğim coğrafyada kimliğim sakıncalı,dilim yasaktı.Amcalarımız,dayılarımız ve komşularımız çarşı pazarda kendi anadiliyle konuştukları için zamanında devletin koluk kuvvetlerine ödedikleri para cezalarından sözederdi ve bu beni çok etkilerdi.Bir insanın kendi ana diliyle konuşması ve bunun karşılığında cezaya çarpıtılması beni dehşete düşürürdü.


 


Dayatılan bütün yasaklamalara ve engellemelere rağmen coğrafyamda ana dilleriyle güzel hikayeler anlatan yaşlılar, türkü söyleyen dengbejler vardı. Onlar geçmişi yüz yıllar öncesine dayanan eski hikayeleri ve türküleri bize aktararak kadim bir dili ayakta tutmaya çalışırdı.


 


Devam edecek…


 


 


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]

Bu yazı 2009 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum