Hasan Baydilli

Hasan Baydilli

gelecek

Ben savaştan değil, barıştan korkuyorum!

21 Ekim 2015 - 07:20

Ünlü bestekâr Claude Achille Debbusy Kanser hastasıydı, onu esas üzen olay savaş sırasında Almanların Fransa’ya doğru yaklaşmalarıydı. “Almanlar” diyordu Fransızların hayatına kastedebilir. Ama Fransız ruhunu asla ortadan kaldıramazlar.

Korkusunu şöyle açıklıyordu Debbusy; “Ben savaştan değil, barıştan korkuyorum” Savaşta hiçbir millet diğerini kolay kolay kandıramaz, uyutamazdı, ama barışta bir milletin çeşitli propaganda vasıtaları ile diğer milleti uyuşturması esir alması mümkün olabilirdi.

Çok doğru bir tespit çünkü savaşta düşmanınız, hedefiniz ve gücünüz belli, size zarar verilebilecek tüm ihtimaller göz önünde bulundurularak savaşınızı sürdürebilirsiniz. Ancak samimi olmayan ve içten pazarlıklı olan ve son dönemlerde ismi ucuzca kullanılmaya başlanılan “ Barış” sadece kelime olarak kalmakta ve kaypak zeminde illegalitesini koruyarak tehlikeli bir bomba durumuna getirilmektedir.

Bin sekiz yüz yılların sonlarında yaşamış olan ünlü bestekârın korku, kaygı ve tespiti hala güncelliğini koruyor ve bugünde “Barış” denince bu korkunun endişelerini hep birlikte yaşıyoruz.

Ülkemizde de bugün ne zaman “ Barış ,, kelimesi gündeme gelse bombalar patlıyor yüreğimizde. Niğde’de, Diyarbakır’da, Suruç’ta, Gaziantep’te, Ankara’da ve Türkiye’nin her yerinde...

10 Ekim 2015 insanlığın tamamen öldüğü gün olarak geçti tarihe. Karalara büründü Ankara, bu ateş, tüm ülkeyi ve esasında ateşin düştüğü yer olan yüreği köz aileleri yaktı haddizatında. İnsanlıktan nasibini almamış, gözü dönmüş alçak caniler, canlarımızı alıyorlar her gün, her yerde!

Bugün “Barış,, derken yine savaş tamtamları çalınıyor Türkiye’de. Kurtarılmış bölgeler ilan ediliyor. Köstebek yuvası gibi hendekler kazılıyor, insanlar evinden barkından ediliyor, serseri bir mayının ve nereden geldiği belli olmayan bir merminin ne zaman hayatınızı alacak korkusu ile yaşıyorsunuz. Karşılıklı insanlar öldürülüyor, çocuklar ölüyor, insanlık yerlerde sürükleniyor, yine canımız yanıyor, yaşanmamış hayallerle birlikte.

Özellikle son iki buçuk yılda açılım süresince insanlar öz kimlikleri ile her alanda huzurlu ve rahat bir dönem yaşıyorken, geçmiş yıllarda olduğu gibi derin devletin izleri yok olmaya yüz tutmuştu. Artık köyler yakılıp yıkılmıyor, faili meçhuller yaşanmıyor, beyaz Toroslarla insanlar kaçırılıp öldürülmüyor, asit kuyularında insan cesetleri çıkmıyor, çeteler, mafyalar ve feodal güçler hayatımızdan çıkmıştı artık, kimsenin ensesine sıkılmıyordu, insanlar evlerinden alınıp götürülmüyor, kim vurduya kurban edilmiyordu.

OHAL-DGM’ler kaldırılmıştı, sınır ötesi ve kırsal operasyonlara son verilmişti, özel harekat polisleri sahadan çekilmişti, Doğu ve Güneydoğuda insanlara eziyet çektirilen arama noktaları kaldırılmıştı, “Ne Mutlu Türküm Diyene,, ve “Türk Öğün Çalış Güven,, gibi ayrımcı tabela ve yazılar kaldırılmıştı. Yerleşim birimlerine Kürtçe isimlerin iadesi yasallaşmış ve köylere geri dönüş desteklenerek yaylalar ve meralar kullanıma açılmıştı. Bu ve buna benzer birçok demokratik adımlar atılmıştı. Ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda gelişmiş ve huzurlu bir Türkiye vardı önümüzde! Peki ne oldu da son üç ayda Türkiye bir kaos ortamına sürüklenerek “Ortadoğululaştırma,, ortamına çekilmektedir.

Yine bir barış ve çözüm süreci gündemdeyken Türkiye’nin demokratik sürecini baltalamak isteyen emperyalist güçlerin planlı ve projeli emelleri Büyük Ortadoğu projesi (BOP) eliyle yürütülmekte ve Türkiye bu terör olayları ile Ortadoğu baharına pardon! Bataklığına çekilmek istenmektedir.

Öyle görünüyor ki; son Ankara katliamından da ders çıkarılmayacak. 1 Mayıs 1977’den buyana Türkiye tarihinin en büyük ve en kanlı terör saldırısı olan Ankara katliamı sonrası sosyal medyada karşılıklı suçlamalar boy göstermeye başladı. Yok, o yaptı, yok bu yaptı. Yazık günah daha cesetler yerde, kendini bilmeyenler ise gencecik bedenler üzerinden kan siyaseti yapıyorlar!

Her atılan bombadan sonra kan emici yarasalar el ovuşturarak, bir sonraki kanlı planlarının hesabını yapmaktadırlar. Artık televizyonları açmak istemiyoruz.

Kan ve parçalanmış vücutlar, korku ve endişe dolu yüzler, darmadağın olmuş umutlar ve titreyen yürekleri ile hüzünlü yüzler görmek istemiyoruz!

Bu katliamı siyasi menfaatleri uğruna kullanarak miting havasında yapılan hamasi nutukları görüyoruz. Yediden yetmişe onlarca can gitti, halen siyasilerin oy devşirme peşinde olmaları, sorumluluk taşıyan duyarlı insanları isyan noktasına getirmektedir. Bir tek şey gerçek oda ateş düştüğü yeri yakmakta ve ülke kan kaybetmektedir. Başkaca da kaybeden yok, kimse kusura bakmasın!

Olay gecesi bir yakınımın uçakla Ankara’dan – D.Bakır’a yolculuk sırasında yanında oturan ve mitinge katılan bir bayanın anlattığı ve yaşadığı o korkunç anı kim unutturabilir ona. “Patlama anında toplanma alanındaydım korkunç bir patlama oldu, bir anda etrafım insan cesetleri ile doldu. Vücudumun tümü çevreden saçılan insan parçaları ile kan gölüne çevrilmişti. Bir an üzerime bakınca tam kalbimin üstünde bir “göz” gördüm çıldırdım o an, hemen orda üzerimdeki tüm elbiseleri çıkardım, çıldırmış gibiydim!!! Bu bayan o katliamdan kurtulan bir kardeşimiz. Varın, diğer acı dolu hikayeleri, dramları, yaşanmamış umutları, ocakları söndürülen ailelerin yaşadıkları tramvayları siz düşünün, empati yaparak! Evet, Ankara’da bomba patladı, demir bilyeler kalbimize saplandı, yüreğimizi kopardı kökünden.

Halen ders alınmayacak gibi duruyor bu ülkenin kaderini tayin eden siyasiler. Bu alçakça saldırıdan sonra başlarını ellerinin arasına alıp, düşünmeleri gerekir artık.

Çok geç kalmadan siyasi liderlerin bir araya gelerek çözüm noktasında müşterek hareket etmeleri gerekir. Bakın Fransa’da bir terör olayı oldu. Dünya’nın tüm liderleri Fransa’ya gidip, kol kola girerek yürüyüş yaptılar. Ülkemizde ise çok daha kanlı işlenen bu menfur katliamı ise sadece telefonla veya telgrafla telin etmeye çalıştılar.

Bizde ise dört liderin bir araya gelmesi mümkün değil! Bu görüntüyü vermeyince tabiî ki hiç kimse sizi ciddiye almaz ve Dünya kamuoyu sizi bir Ortadoğu ülkesi olarak kıyaslar.

Buradan tüm siyasilere seslenmek istiyorum; Sorunları TBMM’de demokratik platformda temsil etmek ve aramak gerekir. Eğer Parlamento’ya girip, yüzünüzü başka yöne dönerseniz işte bu olmaz! Militan tavırlarla öfkeli ve hesapsız konuşmalar kimseye fayda sağlamaz.

Aksi takdirde savaş dinazorları “Barış,, diyerek barış yazılı pankartlar ile gencecik bedenlerin üzerini örtmeye devam ederler. Yarın çok geç olmadan “Birleşin,, ey Türkiye siyasileri ! Yarından umudumuzu kesmeden, canımıza taş basmadan…

HASAN BAYDİLLİ

Bu yazı 2966 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum