Mustafa Karadağlı

Mustafa Karadağlı

[email protected]

ÇIKARDIĞIM DERSLER

13 Ocak 2012 - 22:00

Nice planlar yaparken, nice hayaller kurarken, yaş otuz beşe dayandı. Otuz beş yaşını ömrün ortası olarak yorumlar Cahit Sıtkı TARANCI. İtalyan şair Dante de otuz beşinde kilisenin “özüne dön” çağrısına uyarak dine büyük bir dönüş yapmıştı. İnsanının kemaline doğru yol alma sürecinin ilk adımlarıdır otuz beş yaş. Evet yaş artık otuz beş ve öğrencilerimiz yavaş yavaş öğretmen olmaya başlıyor, bizlere öğretiyorlar.


Mesleğim boyunca öğrencilerimden öğrendiğim birçok şeyi üniversitede öğrenememiştim. Onları hep dinledim - dinlerim, empati yapmaya çalışır onların aynasından görüşlerimi özden ve gözde geçiririrm. Bazen en sadık doğruları gözlem ve deneyimlerden elde edebiliriz kanımca. Bu doğrultuda:

Üniversite okuyan öğrencilerimden biri birazda yaşadığı şehrin havasını ve suyunu içine sindirmiş olmalı ki artık sosyolojik tahliller ve karşılaştırmalar yaparak , bana mesleğinin stajyerliğiyle birlikte birkaç soru soruyor:
—Hocam bu Siverek neden değişmiyor? Ya da değişime bu kadar direnç gösteriyor?
—Ne gibi değişimler bekliyorsun?
—insanların kılık-kıyafetleri hiç değişmiyor.
—Gelişim demek kılık kıyafet mi demek?
— Değil mi Hocam?
—Bunu geç…
—Bu kadar büyük bir ilçenin çevre mahalleleri hiç değişmemiş neden?
—Sence niye değişir toplumlar?
—Hocam değişim bir ihtiyaçtır. İnsanlar çevresini gözlemler ve bunu kendi çevresine uyarlarlar.
—Çok doğru dedin. Demek değişim bir ihtiyaçtır. Anlaşılıyor ki bu toplum henüz değişmemiş veya bir ihtiyaç olarak görmemiş. Ayrıca bizim farkına varamadığımız baş döndürücü değişimlerde olmuyor değil. Köyden göçenler önce çevre mahallelere tutunuyor, buradan sosyal açıdan ve ekonomik açıdan kendini gerçekleştirenler ya iç merkezlere ya da başka illere göç ediyor. Bunların yerini de yeniden köyden gelenler dolduruyor ve gözümüze değişimin olmadığı yansıyor. Çevre mahallelerin okullarıda aynı sıkıntıyı yaşıyor. Değişmeyen bir çehreleri var. Bu sadece burası için geçerli bir kural değil. Anadolu’nun tüm mekânları için de geçerli ayrıca.

—E Hocam gencecik beyinler gözünün içine baka baka yere tükürüyor, sümkürüyor. Sağda solda çöp konteynırları bulunmasına rağmen insanlar ısrarla yere çöp atıyor, buna ne diyeceksiniz.

—İşte burada duralım değişimin aslı burada başlıyor bence. Her yıl, yaklaşık üç yüz kişi iyi bir üniversiteyi kazanıyor ilçemizde. Bunların dönüşü olsa bu ilçe küçük bir Ankara olabilirdi. Ama maalesef buradan göçenler oranın rahatını ve medeniyetini hemen kabulleniyorlar. Antalya’da kırmızı ışıkta duran Xalı Seydo, Siverek’te kırmızı ışıkta durduğu için önündeki sürücüye küfredebiliyor, bağırabiliyor.

Sorun bence buradaki devlet yapısında. Burada devlet, otoritesini oturtamamış ve halk devleti, yerel güçlerin ellerindeki bir güç olarak kabullenmiş ve değişmez zannetmiş durumda; dolayısıyla çok çocuk yapıyor ki kendi mahalli aşiretsel devletini koruyabilsin. Çok çocuk demek sorun demek. Çok çocuğu bir arada yeterli bir eğitime tabi tutmak hem ailede hem de okulda büyük bir sorundur. Dikkat edersen okulda size biraz şefkat gösterdiğimizde hemen bize bağlanıyordunuz. Bunun nedeni ne biliyor musun? Evde anne ve babanız size yeterince o sevgi boşluğunu dolduracak sevgiyi veremiyordu. Ailene anlatamadığın sıkıntıları benimle paylaşabiliyordun. Nedeni bence buydu. Sence bu insanlar neden çok çocuk yapıyor? Ya da fakir toplumlar ve gelişmiş toplumlar arasındaki çocuk sayısı arasındaki fark neden çok uçuk. Fakirlikle birlikte insanlar daha çok çocuk yaparken, zengin toplumlar daha az çocuk ya da sıfır çocuk şıkkını tercih ediyor. Ayrıca ülkelerin gelişmişlikleri ile topraklarının büyüklüğü veya küçüklüğü arasında bir bağlantı da yoktur. Mesela Moğolistan ve Japonya’nın şehirleri bunlara iyi bir örnektir.

—Peki hocam buradaki feodalite ve şeyh zihniyeti neden değişmiyor? Biz gelişimimizi tamamlarken birde bu tür gerçeği nerede saklayacağız, ne yapacağız?


—Sen hala bu tür basit sorunların çözümüyle mi uğraşıyorsun? Avrupa’nın büyük ve küçük devletlerinin yapılarına bak bizden pek farklı değillerdi. Ağalık dediğin onlarda lortluktu, Şeyhlik dediğin onlarda Kilisenin hâkimiyetiydi. Nihayetinde ortak paydamız bizler beşeriz ortak akılla bütünleşiriz bir yerlerde. Onlar bu gerçekliklerini inkar etmediler sadece insanca yaşamak için iyi bir rektefeden geçirip insanlık için en iyisi hangisiyse ona dönüştürüp değişime de açık bir şekilde yenilediler. Lortları ve Rahipleri halen duruyor ama insanlığa örnek bir demokrasi anlayışları, kendi insanları için halen devam ediyor. Oysaki orta doğunun sözde cumhuriyetlerine bir bakın hangisi gerçekten cumhuriyet. Krallıkla yönetilenler sanayi çağını bile geride bırakıp iletişim çağını nasıl geride bırakırız diye halklarını eğitirken, bizim sözde Cumhuriyetçi ve Laikçi yöneticilerimiz koltuklarımızı nasıl kadim yapabiliriz diye uğraşıyorlar.
—Peki hocam çözüm ne?
—Çözümü halkın sorunları ve talepleri belirler. Sorun var ve nedeni biliniyorsa, nedeni kaldırırsınız insanlar mutlu ve huzurlu yaşarlar. Birde istek ve talep olmalı mutlaka. Mesela Arap Baharını bir işportacı tetiklemişti. İnsanlar bu iletişim çağında hemen tetiklenebiliyor. Bu da gösterdi ki; savaşı artık tank ve tüfeği iyi kullananlar değil iletişimi iyi kullanalar kazanacak. Sence kanser hastalığının neden ilacı henüz bulunmadı? Çünkü bu hastalığı ortaya çıkaran asıl nedenler bilinmiyor ki insanlar buna çözüm üretsinler. Tahminlerle yürütülen ilaç çalışmaları da maalesef kanser hastalarının daha çabuk ölmesine neden oluyor. Ama sosyoloji böyle bir şey değildir. Sosyoloji “Beşeri sorunlarda çözümsüz sorunlar yoktur” tezini kabul eder. Asıl sıkıntı iyi bir yönetimin buralara hâkim olamaması. Mezopotamya’nın kaderi midir nedir bilinmez, buralarda hiçbir zaman iyi bir devlet otoritesi oturamamış. Gelen idari hükümetlerde günü kurtarmaya yönelik çalışmalar yapmışlar. Kağıt üzerinden her şeyi mükemmel göstermişler, üsttekilerde bunu kabullenmek istemişler bu böylece devam edip gitmiş, dolayısıyla bu zihniyet buraların bölgesel idarecilerini de olumsuz etkilemiş ve elini kolunu bağlar duruma sokmuştur. Millettin vekilleri de genelde hep aynı profilden seçilmiş, ya ağa ya da zengin. Bunlarda milletvekili olmak için harcadıklarını kurtarma derdine düşünce olan yine gariban asıl millete olmuş. Yani milletin vekilleri asılları sollamış. Burada iyi, adil, ırk saplantısından kurtulmuş ve bilimsel bir devlet sistemini dikkatlice ve titizce uyguladınız mı olur biter. Bunun en güzel örneği ülkemizdeki sigara yasağı uygulamasıdır. Bu uygulama bu bölgede de hemen hemen tutmuş durumdadır. Ne ilginçtir ki; bu kurala dikkat etmeyenler yine devlet memurları oluyor.
Öğrencimin soruları devam edip duruyordu. Hepsine kendimce doğru bildiğim cevapları vermeye dikkat ettim. “Bunlar benim doğrularım asıl doğru bu olmayabilir”ide her zamanki gibi eklemeyi ihmal etmedim. Evet beşeri sorunlarda çözümsüz sorunlar yoktur. Ama beşeri sorunlarda kesin çözümlerde yoktur.

Anlıyordum ki tatmin olmuyordu. O öyle düşüne dursun ben ise yaşımın otuz beş olmasının ince hesaplarıyla uğraşmanın daha doğru olacağına karar verip, bana kısmet olacak diğer yıllarda bu emaneti nasıl değerli kılabilirimin hesabını yapmalıydım bence.

Selam ve muhabbetle…


R A Y İ H A

Bu yazı 859 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum