Osman İzol

Osman İzol

asitiya_gel@hotmail

DÜŞÜNMEMENİN DÜŞÜNDÜREN SONUÇLARI

05 Nisan 2011 - 21:00

(Bu Kur'an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. (Sad, 29)
 
Allah düşünmemizi istiyor. Hatta emrediyor. Bize Akıl ve düşünme yeteneği vermesine rağmen olası ahmaklığımıza karşı bir yol gösterici olarak da kitabı sunuyor.  Hem de dilini anlayabildiğimiz (mümkün olan) bir kitap. Kur-an’ı yaşayan bir insan (Hz. Muhammed) ile desteklemiş olması, insan olarak öne sürdüğümüz ve sürebileceğimiz bütün mazeretleri de ortadan kaldırdı. Yani Allah, kendisine mazeret sunmamamız için bütün sebepleri var etti. Kısacası öte âlemde Allah bizden özür dilemeyecektir.Bizler her ne kadar kendimizi bu dünyaya yamalamaya çalışsak da bir gün kopacağımızı bildiğimiz halde, geçici kaynaklar ile kendimizi avutuyoruz. Hakikati düşünmeye sevk eden işaretlerin (ayetlerin) ışığına müracaat etmeye o kadar muhtacız ki.

Pratiklerimizin arka planında Allah ne dedi ya da ne der kaygısından çok, Allah ne demeliydi anlayışı yatmaktadır. İlahi gerçekliği kendi hayatımıza uydurmaya çalışarak, Allah’a akıl vermeye çalışıyoruz ve sanki bu durumu kendimizden bile gizliyoruz. Neden? Çünkü kendimize rüşvet vermiştik. Susmak ve tepkisiz kalmak için. Bundan dolayıdır ki her şeyimiz küçüldü.  Düşüncelerimiz, Umutlarımız, planlarımız, geleceğe dair kaygılarımız ve adını koyabileceğimiz birçok şeyimiz küçüldü. 

Genel anlamda, kendimizi körü körüne tanımadığımız ve bazen tanımak istemediğimiz kişi, otorite, oluşum, cemaat ve partilerin eline teslim edişimizin temelinde küçülmüş ( küçük düşürülmüş) belleğimiz yatmaktadır. Bunun sebebi olmaması gerekenlerin varlığına hizmet eden her anlayışa kapılarımızı ardına kadar açmamızdır. Zira biz kendimize ait bir kapı açma ihtimalini düşünemiyorduk. Diğer bir ifadeyle hakikatin karşıtları düşünmemizi istemedikleri için, bizde korkuyor ve düşünemiyorduk.

Kim ne der endişesi, kendisinden kurtulması zor bir korkaklığa dönüştü. Yüzümüzü nereye çevirirsek o korkunun şedid tanrıları ile karşı karşıya kalıyoruz. Bu tanrılar, Atacağımız adımların önüne büyük uçurumlar koyarak ilerlememizi engelledi.  Bizler bu tür tanrıların gözünde verimsiz, gereksiz, her zaman haksız ve doğal olarak düşünmemesi gereken varlıklar olduk. Yani bizi önemsemeyen, ne düşündüğümüze dikkat etmeyen, sahte, zalim, dolandırıcı ve gereksiz tanrılar.

Eleştirel bir yaklaşım bizim için çıplak bir şekilde Erciyes’e çıkmak kadar olanaksız olmuş. Hâlbuki eleştiriler bizi daha doğru ve gerçek olana götürebilirdi. Çünkü bizim bize ait değerlerden haberimiz olmadı. Düşünmek için kendimizi zorlamadık. Çelişkiler üzerinde fazlaca düşünmedik. Hep başkaları yapar tembelliğiyle ertelemeyi daha uygun gördük. Bütün bunlar düşünmemenin (olması gerektiği gibi) getirmiş olduğu toplumsal psikolojik tahribatın düşündüren sonuçlarıdır.

Bugün çektiklerimizin temelinde, dün ne çekeceğimiz konusunda her hangi bir kaygımızın olmaması gerçeği yatıyor. İstisnalar her zaman gerçeği değiştirmemiştir. Bunun için istisnaların hakkını vererek onları ayrı tutalım ve kendi gerçekliğimiz üzeride düşünmeye başlayalım. Kendimiz olmayı becerelim. Yani Allah’ın istediği yerde duralım.

Evet, ayette geçtiği gibi iyiden iyiye düşünelim. Zira biz kimsenin patentli malı değiliz ya da üzerimizde kimsenin etiketi yok ve olmamalı. Biz insanız. Düşünen, öğrenen, kıyaslayan ve karar verebilen insanlar.  Allah bize bunu uygun gördü. Onun uygun gördüğünü kabul edip etmeme konusunda serbestiz. Ama olması gerekenin ardına düşmüş isek,  Onun uygun gördüğüne işittik ve itaat ettik demekten başka şansımız yoktur. Gerçek (şu ki), o (Kuran,) elbette bir öğüttür. Artık kim dilerse, öğüt alıp-düşünür. (Müddessir, 54–55)

Bu yazı 1235 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum