EHLİYET VE LİYAKAT

14 Aralık 2018 - 05:52

Birbirine yakın olan ehliyet ve liyakatin kelime anlamlarına baktığımız zaman ehliyet yeterlilik, liyakat ise bir işi ehil olan, o işe yaraşır, uygun ve yakışan anlamına gelir. Bu iki kelime anlamına uygun ve yerinde kullanılmadığı zaman bir toplumun yozlaşmasına neden olduğu gibi o toplumun düzenini de bozabilir. Ancak bu iki kelime anlamsallığı doğrultusunda kullanıldığında; toplumun dirilişini sağladığı gibi toplum içerisinde hak ve hakkaniyet duygularının da gelişmesine büyük katkı sunabilir. Bu bağlamda bu iki kelime sihirli kelimelerdir.

Toplumlar; kendi idari yapılarının bünyesinde bunlara ne kadar yer veriyor? Bu kelimelerin hiç kimseye minneti yoktur; ama yükselmek, kalkınmak, gelişmek ve refah seviyesini artırmak isteyen bütün toplumların bunlara su ve ekmek kadar ihtiyacı vardır. Bu kelimeyi anlamak için basit bir örnek verebiliriz. Aslana ot, ata da et verirseniz nasıl olur? Aslan da at da aç kalır. Yani sihirli kelimelerin tersine iş yapmış olursunuz, bu böyle devam ederse, at da aslan da ölür.

Bu örnekten yola çıkarak toplumların yönetim kademelerine işin ehli olan kişilere değil de eş dost, rüşvet ve ya da torpille ehil olmayanları iş başına getirdiğimiz zaman, zararı salt kendisine değil toplumun tüm kesimine yansır. Bir toplumda bu olumsuzluk alışkanlık haline geldiğinde, toplumun yerine insanı örnek alırsak, o alışkanlıklar; insan vücuduna yerleşen kanser hücresi gibi vücudu tahrip eder. Böyle bir insan yaşamla ölüm arasında gidip gelir. Bu alışkanlığa aşina olmuş olan toplumları kurtarmak bir mucizeyi gerektirir. Tarih sayfalarına gömülen toplumların çoğunda yolsuzluk, adam kayırma, haksız uygulamalar ve rüşvet olayı, yani hak etmediği bir yere para gücüyle gelmek demektir. Emanete hıyanet etmek gibi buna benzer haksız uygulamada denilebilir. Bu yöntemleri genelde az gelişmiş ülkelerde veya az gelişmiş bölgelerde görülen ve toplumu kemiren bir hastalık olarak görüyorum.

Dinimizce de yasaklanan bu çirkin hareketler; ağaç gövdesini kemiren kurtçuklar gibidir. O ağacı içten kemirerek kuruturlar. İşte bu hastalıklar da bir toplumun içine yerleşti mi toplumu o ağaç gibi kemirerek yok ederler. Biz bu hastalıktan ne zaman kurtulabiliriz ve ne zaman adil bir toplum olabiliriz? Her şeyden önce; Allah’tan korkan, vicdanlı ve adil olma kültürüne sahip nesillerle kurtuluş gerçekleşebilir. Bu konuda Rabbim Müslümanlara yol haritasını ve uyarılarını şöyle ferman buyurmuştur.

“Emanete hıyanet eder, kamu malından çalarsa, kıyamet günü çaldığı şey boynunda asılı olarak gelir. Sonra herkese kazandığının karşılığı tam olarak ödenir ve hiç kimse haksızlığa uğratılmaz.”(Âli İmran 161)

“Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor! Allah’ın size yapılmasını tavsiye ettiği şey, mutlaka en güzeldir. Şüphesiz Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir.”[17] Nisa süresi 4/58

Allah’ın her emri toplumların refahı ve mutluluğu içindir. Ayrıca bu konuda hassasiyet gösteren birey ve toplumlara Rabbim hem bu dünya da hem de öbür dünya da mükâfatını verecektir. Bu Dünyadaki mükâfatı o toplumun refah seviyesi yüksek olacak ve bireylerin hür ve bağımsız bir şekilde yaşamasına devam etmesine yardım etmesidir. Ahirette ise Allah’ın emirleri doğrultusunda davranış içinde olmasından dolayı, rahmeti bol olan Rabbim kullarını Cennetiyle mükâfatlandırır. Tersi yukarıdaki ayetlerin yani ehil ve liyakat dikkate alınmayarak keyfi davranış içine giren kişinin hem dünyası ve hem de ahireti berbat olur. Bugün bütün Müslüman Ülkelerin hali yürek acısıdır. Nedenini Sorduğunuzda yukarıdaki ayetlere yani Allah’ın emirlerine muhalif davrandıkları içindir. Bugün ehliyet ve liyakat sahibi olmayan insanların işgal ettiği kadrolardaki kültür anlayışı: “Devlet malı deniz yemeyen domuz” bu anlayışa sahip olanlar, dünyada da ve ahirette de iflah olmayacağı gibi ahirette en ağır bir şekilde cezasını çekecektir.

Devletin her kuruşunda toplumun tüm fertlerinin hakkı vardır. Eğer siz bu anlayışla davranmazsanız işi ehline vermezseniz bir çeşit günahı işlemiş sayılırsınız. Bu hastalıktan kurtulmanın tek çaresi; Allah’ın emirleri doğrultusunda hareket edecek bir imana, inanca sahip olmak, toplumun genel menfaatini kendi bireysel ve grupsal menfaatlerimizden üstün tutma kültürünü kazanmanızla mümkün olacaktır. Çünkü işin ehli ve liyakat sahibi olmayan bir şahıs, geniş toplum kitlesinin yararlandığı bir kurumun başına getirdiğimizde o makamın gerektiği bilgi, sorumluluk, dürüstlük, heyecan ve aktifliği sergilemeyecektir. Toplumun tüm bireyleri onun yapacağı uygulamalardan zarar görecektir. Toplum bıkkınlık duyacaktır; çünkü o ehliyetsiz ve liyakatsiz kişi ehliyetli ve liyakatli dürüst insanlarla çalışmayacaktır. Kendi gibi insanlarla çalışacaktır. Bunun getirisi de yolsuzluk, yokluk, haksız uygulamalar ve diz boyu olumsuzluklar olacaktır. Az gelişmiş ülkelerde ve az gelişmiş bölgelerde bu durum gözle görülür bir şekilde kendini gösterir. Bu tür ahlak dışı uygulamaların olmaması için toplumun bilinçli olması, hak ve hakkaniyet değerlerine kıymet vermesi gerekiyor. En önemli olanı ise değerlerimizin inançlarımızla örtüşmesi gerektiğidir.

Özel sektör ve devlet kurumlarında çalışabilme kriterleri, içerik ve biçim olarak birbirinden farklılık arz ediyor maalesef. Özel sektör alanında ehliyet ve liyakat kelimelerinin içerik ve biçim anlamda uyum birliği olduğunu çok rahatlıkla görebiliriz. İşe alımlarında bakılacak ilk şey yeterliliktir ve işe uygunluktur. Bu anlamda bu iki kelime özel sektörde; teoride ve pratikte tam olarak bu kelimelerin karşılığını net bir şekilde görebilirsin. Hâlbuki kamu kurumları içinde böyle olması gerekmiyor mu? Asıl kamu kurumlarında çalışan yönetim sınıfına mensup kişiler için aranması gereken en temel iki şeydir liyakat ve yeterlik. Yüce dinimiz hak ve hakkaniyet değerlerine çok hassasiyet gösterir. En basit örnekle işe alımlarında, yeterlilik değil de farklı kriterler geçerli olduğu zaman burada kul hakkı da yenmiş olunuyor.

Bütün tasarruflarımızda Ehliyet ve Liyakat temel referansımız olmalıdır. Eğer siz ehliyet ve liyakat dışında başka bir referans dikkate alırsanız, o kişiyi referans verene kul köle edersiniz. Devlet adamı yerine referans verenin adamı edersiniz. Fetö hikâyesi bu değil miydi? Liyakat ve ehliyet yerine Fetö’ nün referansı her şeyi kesiyordu. İnsanlar Fetö örgütüne kul köle ediliyordu. Devletin saf, temiz, bünyesi haramla kirlenmemiş halkı tarafından 15 Temmuz 2016 tarihinde ülke uçurumun kenarından kurtarıldı. Bugün bir şirket kendine eleman aldığı zaman, o işin ehli olup olmadığını kendi yöntemleriyle araştırırlar. Ehli ve o işi yapma liyakatine sahipse o kişi işe alırlar, yoksa almazlar. Bunları yazarken aslında üzülüyorum. Neden? Bir Ülkeyi idare eden Devlet örgütü eleman alırken bir şirket gibi ehliyet ve liyakati tespiti için böyle ince eleyip dokumuyor. Ehliyet ve liyakat yerine kimin adamı ve ya başka yolla kadro atamaları yapılır. Kimse demez ki bu işin ehlidir. Bunu o kadroya alalım. Bir firmanın eleman konusunda gösterdiği hassasiyeti maalesef Devlet göstermiyor. Bu konuda yol haritamızı gösteren Rehberimiz Hz. Muhammed Şöyle buyurmaktadır.

“Kim Müslümanlara ait önemli bir görevin başına geçip de bir işe ehil olmayan birin iltimasta bulunarak tayin ederse Allah’ın lanetine uğrar, Allah onun farz ibadetlerini de, nafile ibadetlerini de kabul etmez ve onu cehenneme girdirir.” (Ahmet, Müsned, I, 6)

Görülüyorki ehliyet ve liyakat konusunda dinimizin emirleri vardır. Toplum olarak özgür ve bağımsız yaşamamız için hadis ve ayetler doğrusunda hareket ederek, yönetimin tüm kademelerinde ehliyet ve Liyakat ön planda tutulduğu zaman her çalışan sorumluluk bilincinden olacağından dolayı, devlet işleyişi saat gibi olacaktır. Bu önemli kültürü kazanmak zorundayız. İki yol ve iki sonuç vardır.

Birinci yol önceliğimiz; ehliyet, liyakat ve adalet olursa sonuç; Refah seviyesi yükselmiş, toplum bireylerinin memnuniyeti üst seviyede, muasır medeniyete ulaşmış, güçlü ve özgür bir toplum olur.

İkinci yol; önceliğimiz; torpil, rüşvet, eş, dost, adaletsizlik ve kuralsızlıksa, sonuç; geri kalmış, güçlü ülkelerin kuklası ve bağımsızlığını yetirmiş bir toplum olur. İnşallah bizim toplumumuz birinci yolu takip eder ve birinci sonuca ulaşır. İkinci yoldan da canavardan kaçar gibi kaçmasını temenni eder Rabbim Bu millete zeval vermesin.

Ali LALE

Bu yazı 998 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum