Mustafa Karadağlı

Mustafa Karadağlı

[email protected]

ETME KULUM BULURSUN!

02 Kasım 2013 - 22:09

Yaşam tarzı nevi şahsına münhasır çok uzaklarda bir köyümüz var. İnsanları bir tuhaf, yaşam tarzları bir tuhaf, aile yaşantıları bir tuhaf…

O bölgede görev yaparken, bölgenin jandarma karakolundan bunların olaylarını dinlediğimde bir kitap yazacak kadar bilgi sahibi olmuştum bir zamanlar.

Bir hukukçu kadar yasal yollara revandırlar. Tüm yasal haklarını sonuna kadar kullanmaları, uzmanlık alanlarıdır. Köyde kavganın ve gürültünün eksik olduğu gün sayısı azdır.

Sınır anlaşmazlıkları, zilyetlik, baba oğul kavgaları, kız kaçırmalar, karı koca kavgaları, muhtarlık seçimi kavgaları ve kan davaları sürüp gider..

Kısaca tanımladığım bu karyeden benim için tuhaf, o karye için çok normal bir olay:

Kaçak sigara tütününden sapsarı olmuş sakal ve bıyığı, yanaklarında donmuş kanlı bir yüzle, 68 yaşlarında bir ihtiyar sağ eliyle sağ gözünü kapatmış bir şekilde odama dalıyor.

—Ben size şikâyete geldim.

Yaralanmış gözünü açıyor. Dehşete kapılıyorum.

—Bu ne?

—Beni dövdüler. Yürüyerek Viranşehir yoluna gelebildim. Ancak saat 15.00’da bir hayırsever vasıtasıyla şehre varabildim.

-Nerde oturuyorsun ……. Köyünde.

-Sana bunu kim yaptı ve sen niye karakola gitmedin?

—Karakola gitmiyorum. Çünkü oğlumun Opel arabası var, benden önce karakola gidip şikâyetçi oluyor.

—Peki, bizden ne istiyorsun?

—Oğlum beni dövüp-dövüp evden kovuyor. Gelinim beni istemiyor. Eşim öleli yıllar oldu. Her şeyime el koymuş durumdalar. Sizden bana yardımcı olmanızı istiyorum. Bu işler sizin tarafınızdan yürütülür biliyorum. (Anlıyorum ki Amca daha önce tecrübeli.)

—Önce bir doktora görünmeniz lazım…

Gerekli müdahalelerden sonra, tekrar işlemler için dairedeyiz. Amcanın bize güveni artmış durumda. Birlikte çay içiyoruz. Çektiği acı ve o anki durumu rikkatime dokundu gerçekten.

Gerekli soruşturma için resmi yazışmalara başlıyoruz. Tahkikat için şahsın keşif parasını yatırması lazım, parası yok. Üç ay sonra yaşlılık aylığını aldığında borcunu ödeyebileceğini belirtiyor. Ancak buna gerek kalmadan keşif parasını vakfın karşılaması için uğraşıyoruz.

Hayatını ve mazisini bana bu arada anlatmaya başladı. Köylerindeki akrabalarının bu olaya sessiz kalmasını, köydeki bir gününün nasıl geçtiğini ve çektiği sıkıntıları gururu kırık bir şekilde gözyaşlarıyla birlikte anlattı.

Her şeye rağmen gayet dirayetli olacağını, hakkını arayacağını, onları evinden çıkarıp köyüne döneceğini söylüyor.

—Amca boş ver sen onları seni istemeyeni sende isteme, seni huzur evine yollayalım git orda kal, diyorum.

—Sende onların tarafı mısın?

—Tamam tamam kızma!

—İlçemizin büyüklere hürmetini, yaşlı ve hastalara olan saygısını göz önünde bulundurarak:

Bu yaşıma kadar böyle bir vakıaya rastlamadığımı anlattım kendisine.

Babasının gözünü çıkaran bir oğul!

—Amca yanlış anlamazsan sana birkaç soru soracağım.

—Sor!

—Senin bütün ömrün köyde mi geçti.

—Evet.

—Köyde okul ve cami var mı?

—Cami yok. Okulda sonradan yapıldı biz yetişemedik okumaya.

—Köyde büyüklerinize hürmetiniz nasıl? Hiçbir öğreteninizde mi olmadı; size büyüklere hürmeti ve küçüklere şefkati anlatacak?

—Valla oğul diyor: Ben bu yaşımda fatiha okumasını dahi yarım biliyorum. Okumam zaten yok. Ramazanda bazen mellalar gelir o da bir ay. Öğretmenlerde pek köyde kalmıyor. Çoğunlukla genç oluyorlar. Zaten Türkçe bilmiyorum. —Eşin ne zaman vefat etti?

— 6 yıl evvel.

—Peki, evlendiğinde babanla birlikte mi oturuyordun?

—Evet.

—Babanla bir sıkıntı yaşadınız mı?

—Eskimiş, çamurlu lastik ayakkabılarının ucuna bakarak tekrar tek gözünden yaşlar süzülüyor.

—Ağzında kalan üç beş sararmış dişleri farklı bir Kürtçe aksan konuşturuyor kendisine:

—Babam benden çok çekti Müdür Beg…

—Bir sakıncası yoksa anlatabilir misiniz?

—Gençtim yeni evliydim. Hanımın bir dediğini iki etmiyordum. Hanım bana hep, kavga gürültü çıkar da hissemizi alıp ayrılalım derdi. Babam beni ayırmak istemiyordu. Çünkü tek varlığı bendim. Defalarca yaptığım hakaretlere, sessiz kalarak geçiştirdi. Bir gün bir bahaneyle tekrar tartıştım kendisiyle. Sinirlerime hakim olamayarak elimdeki çobandeğneğiyle defalarca kafasına vurdu

m vurdum vurdum…

—Babana? —Evet.

—Babam kanlar içinde yere yuvarlandı. Yüzüme bakmadan, yüzünü kıbleye çevirip, şöyle bir beddua etti:

— Ya Rabbi! Ya Rabbi!

— Benim intikamımı yine bunun çocukları bundan alsın!

—Ve o günden sonra ayrıldım evden. Babam yokluk ve perişanlık içinde hayattan silinip gitti. 11 tane çocuk sahibi oldum. Yani 11 dert. Hanım da ölünce, en küçük oğlumun yanında kalmaya karar verdim.

Evde huzur yok. Her gün kavga her gün keder ve her gün karakol. Yüzlerce dosyam var mahkemelerde. Allah canımı almıyor ki kurtulayım. Ölüm satılsaydı vallahi şu ceketimi bile satar alırdım.

Etkilenmemek elde değil bu ibretlik hikâyeden, Alınacak çok dersler var aslında. İmkânlarım olsaydı bu amcamızı ahlak derslerinde öğrencilere dinletir ve yorum yapmalarını isterdim.

—Bizim avam lisanında Hak Taala ne güzel buyurmuş:

—Etme Kulum Bulursun!

Selam ve Muhabbetle...

RAYİHA

03/11/2013- Siverek

Bu yazı 2054 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum