Prof. Dr. Yılmaz Emre

Prof. Dr. Yılmaz Emre

[email protected]

Gönlü Bizde Kalanlar IV Öğretmenimiz: Tayip Duman

06 Aralık 2020 - 16:51



Yıl 1949’u gösteriyor..İkinci Dünya savaşının sonunda bütün ülkeler zorluk yaşıyor.. Türkiye’nin de büyük sorunları var.. Ekonomisi ile demokrasisi hantal ve verimsiz.. Bunların yansıması en küçük yerleşim birimlerinde bile oldukça etkili.. İşte o zamanda Yozgat’in Çayıralan ilçesi İğdeli köyünde çiftçi Mutullah’ın bir oğlu dünya’ya geliyor. Adını Tayip koyuyorlar.. Köy yaşamının zorlukları ve imkansızlıkları içinde mutluluk dolu bir yaşamın yıllarını tüketmek üzere köy’deki ilkokula yazdırılıyor.. Adeta bir lahza gibi beş yıllık eğitim bir çırpıda bitiyor.. Masum hayalleri vardır..Çalışkan ve azimli bir öğrencidir..Kendine öğretmen olmayı hedef olarak seçiyor..O küçük ve masum haliyle bu hedefinin hayalini kuruyor..Ama bunun için en azından orta okul ve lise eğitimini tamamlaması gerekiyor. Mevcut bireysel yetenekleri yaşam şartlarını yenmeye yetmiyordu.. Bu çerçevede imkansızlıklar bir kaygı olarak kendisini düşündürüyordu. Kasaba/ilçe arasındaki ulaşım zorlukları ve orada yaşamanın ekonomik profili de ayrı bir sorun olduğundan veya konaklayabileceği hısım-akrabanın olmayışı da bu hayalinin önündeki handikapların başında geliyordu.. Tek çare vardı : O da yatılı bir okulda okumak.. Bu konuya yoğunlaştı ve nihayette de bunu başardı ve hayatın dikenli yollarında önemli bir badireyi atlamış oldu..


1962 yılında Kayseri/Pazarören Mimar Sınan İlk Öğretmen Okulu’nun yazılı ve sözlüden oluşan giriş sınavlarına gitmenin zorluklarını anımsadıkça bugün geldiğimiz seviye konusunda şükürler etmeyi asla ihmal etmez. Bu sınava giderken rahmetli Babası ile 20 km uzaklıktaki kasabaya sırayla bindikleri bir eşek sırtında adı geçen sınavlara nasıl gidip- geldiklerini ve yaşadıkları zorlukları daha dün gibi anımsamaktadır. Böylece hayalindeki öğretmenlik mesleğine ilk adımını atarken de sınav içinde sınavlar geçirmiştir. Zorlu bir mesleğin zor koşullarını iliklerine kadar yaşayarak başlamıştır. Yatılı öğretmen okulu 6 yıl süreliydi. 5 yıl hızlı bir şekilde bitmiş ve son sınıfa geçmişti. Yani çok sevdiği öğretmenlik mesleğine bir adım kalmıştı. İşte bu safhada öğretmenler kurulu tarafından derslerinde gösterdiği başarılar yanında, iyi hal ve hareketleri de dikkate alınarak Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Sınıfına seçilmişti. Bir yıl okuduğu Hazırlık Sınıfından sonra Üniversite sınavlarına girmeye hak kazanmıştı. Anılan tarihlerde öğretmen okulu, Sanat okulu ve diğer meslek lisesi mezunları üniversite giriş sınavlarına giremiyordu. Girdiği sınavda başarı göstererek yatılı ve Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi olarak Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü, Psikoloji-Pedagoji Kürsüsü’nde okumaya hak kazanmıştı. Oldukça popüler olan bu Fakülte’den! 1972’de mezun oldu. Kayseri/Pazarören Mimar Sınan İlk Öğretmen Okulu’na giderken hayalini kurduğu ilkokul öğretmenliği yerine, başarıyla geçen yüksek tahsil süreci sonunda önemli bir branş ile lise öğretmeni olmuştu. Bu sonuç aile fertlerini bahtiyar etmiş ve gururlandırmıştı. Çünkü zorluk ve engelleri tek tek yenerek adeta küllerinden yeniden doğmuştu. Gururla diplomasını aldıktan sonra sabırsızlıkla ilk tayinini bekliyordu. Yıl 1972’yi gösteriyordu. İlk tayini çıkmıştı. Güney-doğu’nun kadim bir ilçesi olan Siverek’teki Siverek Lisesine felsefe grubu dersleri öğretmeni olarak atanmıştı. Mesleğini ilk kez bu eğitim kurumunda icra etmenin heyecanı oldukça yüksek düzeydeydi. Çalışacağı bu ilçeye geldiğinde gerek ilçe sakinlerinden ve gerekse öğretmen arkadaşlarından samimi yardımlar görmüştü. Bu da kendisini daha mutlu etmişti. İlk zamanlar otele yerleşmesine daha sonra da kiralık ev bulmasına katkı sağlamışlardı. Kısa bir zaman sonra, evlenmiş ve çok sevdiği öğretmenliğine bekar öğretmen arkadaşlarına göre daha konforlu bir şekilde devam etmişti. Orada ilk kiraladığı evin sahibi Siverekli iş adamı İzzet Gürüz’ün kız kardeşi Fatime (Fato Teyze ), yine komşuları olan bir öğrencisinin Annesi Fatime Sezal’in yakın ilgileri onların hep hatırlanmalarına vesile olmuştur. Adı geçen komşularıyla bir aile ortamında yaşamış ve onlardan adeta bir anne şefkati görmüşlerdi. İlk çocukları Gökhan o güzel ve mutlu ortamda dünyaya geldi. Bugün büyük bir Üniversite’de akademisyen olan Gökhan’a nereli olduğu sorulduğunda hep “Siverekliyim” diye cevap veriyor. Belki de Anne ve Babasının bu ilçeye dair anlattıkları güzel anıların etkisiyle ve orada doğduğu için bu yanıtı vermektedir.


Öğrenmenin ve öğretmeninin ne denli büyük bir iş olduğunun farkında olan öğrencilerdendik. Yanlış hatırlamıyorsam Tayip Hoca Lise 2’de dersimize girdi. Şahsım adına Hoca’nın dersinin hiç bitmesini istemezdim. Genellikle öğrencilerin kulakları hep zil sesinde olurdu. Fakat ders anlatırken bize terapi gibi gelirdi. Zili unuturduk. Tahsil hayatım boyunca hep bu öğretmenimizin ders anlatım tarzını anımsarım.. Bu haliyle her öğretmen gibi İşini, mesleğini, öğrencilerini, onlara bir şeyler öğretmeyi çok seviyordu Tabii. Onların da kendisini sevdiklerini, saygı duyduklarını hissediyordu. Psikoloji dersinde yaptığı ipnotizmalar yalnızca öğrencilerinin değil, öğretmen arkadaşlarının da çok dikkatini çekmişti. Hatırlarım okulda en çok konuşulan ve merak edilen Hoca haline gelmişti. Mutluluk ve güven içinde yürüyen bu güzel yaşam bir öğlen saatinde mahut ve meş’um bir yaklaşımla “tadsızlığa” dönüşmüştü. O idealist öğretmen çok sevdiği öğrencilerinden ve Siverek’ten ayrılmak zorunda kalmıştı. O olaydan sonra, Hakkı Uygun Hocamızın tepki ve üzüntüsüne yakından şahit olmuştum. Hepimiz çok üzülmüştük. İlçemize gelen genellikle ağlayarak gelir ve ağlayarak da giderdi. O öğretmenimiz bu şekilde uğurlanmayı hak etmemişti. Ama biz onu hiç unutmadık.


Siverek’ten ayrıldıktan sonra Ankara Gölbaşı lisesinde öğretmenlik yaptı. 1976 yılında Hacettepe Üniversitesine ön kayıt yaptırmak için Ankara’ya gittiğimde bazı Siverekli arkadaşlarla öğretmenimizi ziyaret etmek üzere Gölbaşı Lisesine gitmiştik. Ancak kendisini bulamamıştık. Daha sonra Anadolu’nun bozkırlarında büyük emeklerle yetişen bu kadirşinas ve yüreği güzelliklerle dolu olan öğretmenimizin izini kaybettim. Uzun yıllar nerede olduğunu da bilmiyordum. Yıllar sonra 1974 yılı mezunlarının daveti üzerine geldiği Siverek’ten dönerken Diyarbakır Hava Alanından Abdülbaki Akalın Hocamla beni aradılar. Çok mutlu oldum. Daha sonra çeşitli vesilelerle telefon görüşmelerimiz oldu. Sesindeki samimiyet ve muhabbet hala lisedeki ders anlatma güzelliğindeydi. Öğretmenimiz Gölbaşı’ndaki görevinden sonra, Isparta Eğitim Enstitüsü’nde, Kırşehir Çiçekdağı ve Yozgat Liselerinde kutsal mesleğini sürdürmüştü. Daha sonra Ankara Kız Sanat Yüksek Öğretmen Okulu’nda çalışırken bu okulun MEB’den Gazi Üniversitesi’ne devredilmesiyle öğretim görevlisi olmuş. Bu süreçte eğitim bilimleri alanında yüksek lisans ve doktora yaparak, 1988’de Yardımcı doçent, 1995’de doçent, 2001 yılında da profesör unvanlarını almıştır. Böylece 1962 yılında öğretmen olma sevdasıyla çıktığı hizmet aşkı iyi bir akademisyen olarak sonlanmıştır. Emeklilik yaşının dolmasına rağmen, 2015 yılından beri; onu okutan devletine borcunu layıkıyla ödeyebilmek için Yozgat Bozok Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı olarak görevini sürdürmektedir.


Mesleki hayatında ilk göz ağrısı olan Siverek ilçesini ve ahalisinin konukseverliğini hiç unutmamış. Oradan ayrıldıktan sonra da Ankara’da yaşayan pek çok Siverekli ailelerle ailecek görüşmeye devam etmiştir. Hala da bu görüşmeler devam etmektedir. İletişim kurabildiği öğrencileriyle de görüşüp ve haberleşmektedir. Onların başarılarıyla da gururlanıp, mutlu olmaktadır. Zaten öğretmenliğin tadı da bu değil mi?


Sevgili Öğretmenimize, muhterem eşine, Siverekli Gökhan’a ve diğer aile fertlerine sağlık, mutluluk ve huzur diliyorum.               

Bu yazı 10077 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum