İSVİÇRE'DEN ÜMİTSİZ BİR HAYKIRIŞA UMUT OLMAK

29 Nisan 2020 - 09:55

Hayallerimizde ki İsviçre'nin gelişmişliğin, medeniyetin ve insanlığa gösterilen değerin zirvesinde olduğunu varsayardık. Demokrasinin ve insan haklarının saygın olduğu bir alem olarak akıllardan geçerdi. Ama görüyoruz ki her şeyde olduğu gibi burada da batıya karşı aşağılık kompleksimizin şişirmiş olduğu bir balondan başka bir şey değildi. İnsanlık değerlerinin zirvede olduğu ve demokrasinin tüm kurallarıyla işlendiği bir memleket olmadığını gördük. Bir vatandaşı hastalanıyor, kızı tarafından hastaneye götürülüyor ve yapılan test sonucunda Corona virüs salgın hastalığına yakalanmış olduğunu, tedavisini yapamayacakları ifade edilerek” eve götürün” deniliyor. Kısacası gidin evde ölümünü bekleyin.


Fıtratı temiz olan bir insanın en büyük imtihanı, bırak baba olmasını, sıradan bir insanın hastalığı nedeniyle onu ölümle baş başa bırakmak, insanlığının bittiğinin ve öldüğünün bir göstergesidir. Kızı için babasının ölümünü beklemek demek kıza en büyük ölümü tattırmak demektir. Onun için dayanamadı ve bir ümitle babasının iyileşmesi için her çareye başvurmayı göze aldı. Tek çare olarak Türkiye’de tedavi etme imkânı bulmaktı. İşte o zaman babasına karşı evlatlık görevini yapmış olacaktı. Bu inanç ve ümitle böyle bir çabanın içine girdi. Sesini Türkiye Sağlık Bakanına ve Başkan’ına ulaştırdı. Daha önce bu kurtarma olaylarını filmlerden seyrederdik. Eski Türkiye’de böyle bir kurtarma olayı hayâlın ötesine geçemezdi. Ancak bugünkü Türkiye’de bu gerçek oldu. Bir vatandaş olarak bu olay karşısında Ülkemle gurur duyuyorum. Başkan ona uçak gönderirken dinini ırkını ya da siyasetini sormadı. Büyük bir imtihanla büyük bir çaresizlik içinde olan bir vatandaşın ve kendisinden yardım isteyen bir insanın yardımına koşmak, iller arası bir yardım değildi. Uluslararası bir ülkeden gidip bir insanı salgın canavarıyla baş başa bırakmamak ve figan eden bir evladın imdadına yetişmekti. Bir insanı ölümle baş başa bırakmamak, bir kişiyi değil iki kişiyi hatta bir canı kurtarmak bütün insanlığı kurtarmak demektir. O ülkenin insanlığa ve vatandaşlarına vermiş olduğu değeri de açıkça görmüş olduk.  


Belki birileri diyebilir yahu kardeşim bu olayı niye bu kadar büyütüyorsun? Ben bu olaydan gurur duyduğum için büyütüyorum, neden? Çünkü başımızda ki insanın vicdan sahibi, Liderliğin gerektirdiği hassasiyeti ve sorumluluğu gösterdiği içindir. Bir vatandaşın haykırışlarına kulağını tıkamadı. Bizler eski Türkiye’de böyle bir şey görmedik. Başörtüsü yüzünden geceleri gözüne uyku girmeyen, ağlamaktan başı çatlayan binlerce kızımızın haykırışına zamanın Cumhurbaşkanları, Genel başkanlarından hiç böyle bir duyarlığı onlara karşı görmedi. O insanlar, sadece Allah’ın emridir diye başörtü takıyorlardı ve Ülkesinin gelişmesine katkı sunabilmek için eğitim görmek istiyorlardı. O zaman ki yönetim biz Allah’ın emrini falan bilmiyoruz, siz bizim emrimizi yerine getireceksiniz dedi. İşte böyle bir yönetime köle yönetim denir, başkasının emrini yerine getiren kendi insanına da tağutluk yapan bir dönemden geçtik. Bugün gençlerimiz başörtü takıyorlar ama kıyamette kopmadı.


Dünkü yönetim zamanında bir tank veya uçak yapması orda kalsın, bu memlekette bir düğme yapmaya bile izin yoktu. Onlarda aferin kazanmak için vatandaşlarına da her türlü zulmü reva görürlerdi. Bugün ki Mısır gibi, böyle bir dönemden geçtik. Ama bugün dünyanın diğer ucunda gözyaşı döken bir vatandaşının bu gözyaşına dayanamayan bir insan var başta, bir Başkan var. Millet olarak bunun değerini bilmek zorundayız. Bağımsız ve özgür bir Türkiye için.


Elbette ki yanlış yaptıklarını uyarmak Muhalefetin işidir. Uyardığı konuda daha güzel projeleri varsa ülkenin gelişmesi için sunması onların görevidir. Ancak her şeye karşı çıkmakta işin cılkını çıkartır. Milletin nefretini kazanırsınız. Ciddiyetinizi kaybedersiniz. Ülkenin gelişmesinin önünde takoz olursunuz. Millette bunu hanenize eksi olarak kaydeder.

Bu yazı 4385 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum