Cuma Özusan

Cuma Özusan

[email protected]

KURAN’I ANLAMAK İÇİN

28 Aralık 2012 - 18:16

Kuran’ın üslubunda duyurma, hissettirme ve etkileme birinci plandadır. Mantık ve muhakeme bunun ancak bahanesi, aleti ve vasıtasıdır. Kuran mantığa başvurulduğu yerde bile görsel öğeler ön plandadır. Zihinde canlı tablolar halinde resimler çizilir. Kuran bir şeyi ispatlamaya çalışmaz gösterir, gözler önüne serer ve ikna eder.

Müslümanlar bugün inançlarını soyut bir düşünce haline getirmişlerdir. İnandıkları şey hayattan çıkmıyor, hayata dayanmıyor. Bazı sözleri ezberleyip onları hiçbir şey anlamadan körü körüne savunuyorlar. Bunun için de kimseyi etkileyemiyorlar. Hazreti Peygamber ve ashap inandıklarını hissediyordu ve yaşıyordu. İnançları soyut bir düşünce değildi. Peygamberimizin bütün söyledikleri bir gerçekliğe dayanıyordu.

Düşünce ve muhakemeden ibaret inançların gücü yoktur. Çünkü olgusal bir temelleri yoktur. Gerçeğin anlamlandırılmasından çıkmamışlardır. Düşünce gerçeklik yaratmaz, gerçek düşünceyi yaratır. Belli bir düşünceyi alıp onunla olguyu açıklamanın hiçbir önemi yoktur. Gerçeği düşünceye uyduramazsınız. Kavramlar hayattan çıkar, kavramlardan hayat çıkmaz. Kelime ve kavramlara gerçekten fazla değer verilemez.

Kuran’ın ifade tarzı ve üslubu son derece canlı, çarpıcı ve somuttur. Ahkâm ayetleri dışında hiçbir yerde akli muhakemelere fazla başvurulmaz. Allahın var olduğunu anlatmak için bile kuru ve soğuk bir mantıkla hitap edilmez. Kuran, Allahı bize onun kâinatta tezahür eden fiilleri ve sıfatlarıyla tanıtır. “Allah yerin ve göklerin nurudur” der, zihinde geniş bir gözlem sahası yaratılır, duygular kışkırtılır, insan harekete sevk edilir.

Kuranı mantık, tefsir, kelam, akait ve fıkıh disiplinlerinin ortaya koyduğu kalıplarla anlayamazsınız. Bu ilimleri insanlar icat etmiştir. Bunlar bize yardımcı olabilir ama bizi bağlamamalı. Kuran etkisini bilimler olmadan ortaya koydu. Bu ilimlere fazla itibar ederseniz Kuran’ın etkisini sınırlamış ve dondurmuş olursunuz. Âlimler insanlara Kuran’ı böyle anlayacaksınız diyor, onun engin sahasını daraltıyor. Anlamak için insandan hareket etmeliyiz. Kuranın şifresi, insan ve kâinat kitabıdır.

Konuyu uzatmamak için ayetlerden ve hadislerden örnekler vermeyi gereksiz görüyorum. İsteyen Kuran’a ve Peygamberimizin olaylar karşısında yaptığı yorumlara bahsettiğimiz bakış açısı ile baksın, gerçeği anlayacaktır. Kuranın tarzı benimsenmezse hayatımızda hiçbir değişiklik olmaz, fasit bir dairede dönüp dolaşırız. Aynı şeyleri durmadan tekrarlarız. Yaşadıklarımızı ve gördüklerimizi anlamadan bu dünyayı terk ederiz.

Kuran’ın her şeyden önce erişilmez bir edebi metin olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Ona edebiyat ve sanat açısıyla ve bu bilgi ile bakılmalıdır. Kuranın konusu Allah ve insandır. İlimler statik bir tarzda konularını ele alır ve âlimlere hitap eder. Edebi eserler ise herkese hitap eder. Onun için Kuran cahil-âlim bütün insanların kitabıdır. Onu anlamak için âlim olmak şart değil, gözünü açıp etrafına bakmak yeter.

Ama edebiyat diye bazıları parlak ve içi boş sözlerle konuşmaya rağbet ediyorlar. İçerikten yoksun boş sözler edebiyat değildir. Retorik yani belagat eğer hayattan fışkırmıyorsa bir kelimeler hokkabazlığı ve resmigeçidi olmaktan öteye geçemez. Sahte, taklit edilmiş, özentili, tumturaklı sözlere kimse önem vermez ve satın almaz.

Hazreti Peygamber zamanında da âlimler ve şairler vardı ve hatta içlerinde kimileri İslam inancına yakın bir tevhid akidesini savunuyordu. Bunlardan en meşhuru Ümeyye ibn Ebi Salt idi. Peygamberimiz onun sözleri hakkında çok sitayişkâr bahsetmiştir. “Sözleri mümince ama kendisi kâfir kalmıştır” demiştir. Ama o zat etkili olamadı. Çünkü onun sözleri Kuran’ın yanında bir düşünce idi, bir bilgi idi; aşkı, heyecanı ve ateşi yoktu.

Beşeriyette en büyük inkılâbı meydana getiren Kuran’ın ve onun tebliğcisinin başarılı olmasının sırrı nedir diye hiç düşünmüyoruz. Bunu gerçekçi bir şekilde araştırmalıyız. O sırrı yakalamadan hayatımızda hiçbir canlanma mümkün olmaz. O sır bana sorarsanız, hayata yönelmektir ve onu anlamaktır. Hayata ve gerçeğe dayanan üstün olur. Soyut düşünceye ve dogmaya dayanan üstün olamaz ve bir şey ortaya koyamaz.

Konuyu özetlersek. Biz gerçeğe uygun düşünmesini bilmiyoruz. Olan bitenleri anlama yeteneğinden yoksunuz. Bu şekilde davranırsak hiçbir inanç, kaynak ve hakikat bize yararlı olamaz. Hiçbir dinin bizi yükseltemez. O inançları savunmak kimseyi yükseltmez. İnsan bir şeyi anlarsa yükselir. “Usul esasa mukaddemdir”. Bir şeye yaklaşım tarzımız yaklaştığımız konudan daha önemlidir. Lâkin bunu bir türlü anlamak istemiyoruz. Vesselam.

Bu yazı 1272 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum