Cuma Özusan

Cuma Özusan

[email protected]

Kürt Meselesine Farklı bir Bakış

16 Ekim 2011 - 21:00

Kürt meselesinde yapılan bütün siyasi, hukuki, dini, tarihi ve sosyolojik tahliller sadece bilinç düzeyinde yapılıyor. Derinlik psikologlarına (psikanalistlere) göre bireylerin ve toplumların hareketlerinin asıl kaynağı bilinçdışıdır. Ortada görünen hareketlerin görünmeyen sebepleri vardır. Çeşitli psikologlar bunun üzerinde önemle durmuşlardır. C.G.JUNG bireysel ve kolektif bilinçdışından bahseder ve “eğer bilinçdışının sözüne kulak asılmazsa bunun felaketler şeklinde ortaya çıkacağını” söyler. Erich FROMM sosyal bir kişiliğin varlığını anlatır ve bireylerin davranışlarını bu psikoloji ile açıklar. Keza FREUD da kalabalıkta ilkel bir ruhun meydana çıktığını söyler.

Kürt meselesinde iki toplumun bilinçdışı karşı karşıyadır. Her ikisi farklı içeriklerle doludur. Türklerin bilinçdışında bölünme ve parçalanma, Kürtlerde de inkâr edilme ve horlanma duygusu hâkimdir. Türkler kendini imparatorluğun hakiki varisleri olarak görüyorlar, Kürtler de asimilasyona maruz kaldıklarına inanıyorlar. Türklerin gururları, Kürtlerin yaralı ruhları makul olanda birleşmeye izin vermiyor. Bunları makul ve mantıklı olana çekmek güçtür ve uzun zaman alır. Sosyal psikolojinin alanı olan bu konuyu ne yazık ki şimdiye kadar uzmanları ele almadı. Hep siyasi, askeri, stratejik ve ideolojik taraflar konuştu ve tartıştı. Siyaset ise güçlü olmaya bağlıdır. Güçlü olan ben haklıyım, benim dediğim olacak diyor. Hayvanlar âlemindeki gibi bir zorbalığa teslim olmamalıyız. Elline silahı alan her şeyi yaparım zannetmemeli.

Kürtler şu an makul olamazlar, bunu görmek lazımdır. Psikolojileri düzelmedikçe hatalara ve yanlış yapmaya devam edecekler.  Çünkü ruhları yaralanmış ve incinmiştir. Yaralanmış ve incinmiş olan doğruyu göremez ve düşünemez. Ne yazık ki gerçek budur. Her iki toplum birbirini anlamadıkça ve anlamaya çalışmadıkça bu mesele halledilemez. Türk tarafının “ben doğru ve makul olanı söylüyorum” demesi işe yaramaz. Hastalığı bir adamın ağzının tadını bozmuşsa şeker ona acı gelir. Şekerin acı olmadığını, tatlı olduğunu kalkıp bilimsel ve mantıksal yollarla ispatlamanızın hiç bir kıymeti yoktur ve etkisi de olmaz. Aristo’yu bile getirseniz kimseyi ikna edemez, bir şey yapamaz. Şekeri acı olarak duyumsayan kimseyi tedavi edeceksiniz. Ondan sonra oturup konuşursunuz. Tekrar ediyorum bugün konuşan ve tartışan akıl değil, bu gürültü ve patırtı içinde aklın ve sağduyunun sesi duyulmuyor.

Kürt toplumunun psikolojisini anlamaya çalışmak lazımdır. Bunu yapmıyoruz. “Kürtler ne istiyor” üzerinde hiç durmuyoruz. “Daha ne istiyorsunuz” demek, bu mantıkla hareket etmek sorunları çözmez. Kürtler için biçtiğimiz gömlek bedene uymuyor. Bırakın Kürtler kendilerini olduğu gibi ifade etsin, kendi gömleklerini kendileri diksin. Bu ülkede kaç tane Kürt vardır veya kaç kişi kendini Kürt sayıyor bunu bile hala öğrenmekten korkuyoruz. Sorunun üzerine şal örtüyor veya ateşi küllerle kapatıyoruz. Ama şalın altında sorun depreniyor ve üstünü küller kaplasa da altında kor ateş duruyor.

Artık devekuşu gibi başımızı kuma sokmaktan vazgeçelim. Bu ülkede farklı halklar vardır. En sağlam birlik ve beraberlik bunların varlığını kabul etmek ve bunlara saygı duymakla oluşur. Dürüstçe ve samimi olarak bu ülkede bütün soylar kendilerini ifade edebilmeliler ve bundan dolayı hiçbir tepki ile karşılaşmamalıdırlar. Biz büyük bir milletiz. Bunun temeli ırk ve soy olamaz. Irkçılık bu ülkede yaşamaz. Bizi getirdiği durum ortadadır. Burada yaşayan herkes bu yurdun hakiki sahibidir. Herkes böyle hissederse kimse bizi zayıflatamaz ve birliğimize zarar veremez.  Vesselam.

Bu yazı 609 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum