Mustafa Karadağlı

Mustafa Karadağlı

[email protected]

SİVEREK'TE ÇARE SİZ...

25 Ağustos 2011 - 21:00

Derslerindeki gayreti ve
aile yapısı hep ilgimi hep çekiyordu; durgundu, sessizdi bedenine küçük gelen
eskimiş köhne ceketinden sarkan uzun kollarını, ceketin içine sığdırmaya
çalışması onu daha da masum kılıyordu.  Hep kendisini açmak
konuşmak, konuşturmak ve  ondan bir şeyler öğrenmek istiyordum.
Bilenler bilir  YİBO’larda nice hikayeler vardır
yazılmamış.


-“Hocam köyümüzde henüz
okul bitirmiş biri yok, oysaki siz eğitimde model önemlidir diyorsunuz,
anlayacağınız Ankara ve İstanbul’da çöp kağıt  toplama dışında
alternatifimin olduğunu düşünmüyorum”. Diyordu Karacadağlı öğrencim…


İnancımız; “ Allahın Rahmetinden ümit
kesmeyin” diye öğüt verir mensuplarına
.(zümer 53)


O halde çaresizlik
öğrenilir mi? Veya öğretilir mi? Psikolojide geçen öğrenilmiş çaresizlik çoğu
zaman yaşadığımız başarısızlığın temel nedenlerinden biri olmuştur. Bu aslında
şartlanmanın değişik bir ifadesidir. Eli kolu bağlanma deyiminin, yaşadığımız
birçok olayda kendini bulmasıdır diyebiliriz. Değiştirebileceğimiz etkimiz
altında olan şeyleri elimizden gelen yeterlilikleri görememe halidir. Bazen bu
his içinde olmamız ve hepimizin bu duyguları yaşaması gayet doğaldır. Ama
anormal olan öğrendiğimiz çaresizliğimizi hayatımızı etkileyecek şekilde her
alanda yaşamaya başlamamızdır. Ve bunu o kadar kabullenmeye başlamışızdır ki
artık bu bizim için bir kimlik haline dönüşür; okulda evde iş yerinde politikada
ve yönetimde...


Başarısızlığı bir kimlik
haline dönüştüren insanlar ne yaparlarsa yapsınlar mevcut durumu
değiştiremeyeceklerine inanırlar. Kişi ne kadar çaba harcarsa harcasın durumu
değiştiremeyeceğini öğrenerek pasif kalır ve bu pasifliği tüm başarısızlığı
istenmeyen tüm durumlarına geneller. Çaresizliği öğrenen kişi sonuç ne olursa
olsun kabullenir.  Derslerde, sınavlarda sürekli başarısız olan bir öğrenci bunu
kendi kaderi olarak algılayıp pasif bir şekilde bekleyerek malum kötü sonuca
varır.  Mesleğinde başarısız girişimlerde bulunan bir insan bundan sonra yaptığı
her işte başarısızlık yaşayacakmış korkusuyla kendisini bölgemizde de bulunan
eski îzidi inancında olduğu gibi bir çemberle
sınırlandırarak o çemberi güvenlik alanı ilan edip çemberin
dışına
asla çıkmaz
. Çünkü o artık başarısızlığın, kendisinin bir kaderi
olduğuna inanmış daha doğrusu inanmayı öğrenmiştir.


“Ne yapabilirim”,
“elimden gelen hiçbir şey yok”,
“kaderimizde bu varmış” gibi -kader değil de
kadercilik- söylemlerinden kişinin öğrenilmiş çaresizlik içerisinde olduğunu
anlayabilirsiniz.   Sizden şu sözleri duyar gibiyim çevresinden hiçbir olumlu
tepki almayan, horlanan, alay edilen,  fırsat verilmeyen egemenlerin, aydınlar
dahil üst sınıf  kabul edildiği toplumda kişinin başarılı olmasını
bekleyebilir siniz?


 Eğer bu
şekilde düşünmeye devam edilirse bu kısır döngüde devam eder gider. Bu
düşüncedir ki Siverek’te bazı şeylerin farkına varanlar buradan göçüp gidiyor.
Neden mi? Öğrenilmişlik çaresizlik. Değerli ve kendisinden çok şey
öğrendiğim inşaat mühendisi bir arkadaşım yıllar önce bana şunu demişti yaşadığı
bir olay üzerine: “Her ne olursa olsun burayı terk etmeyeceğim ve ben
burada bu ömrü tamamlayacağım.”
Çok ideal ve erdemlice bir sözdü benim
için…


 Oysa ne
yaparsa yapsın mevcut durumu değiştiremeyeceğini düşünmeye başlayan bir kişi
artık kendisini kemiren sistematik bir kısır döngünün içerisine girmiş demektir.
Çaresizlik onun için ezbere söyleyebileceği kadar net ve açıktır artık. Bu
sebeple ezberleri bozmak gerekir, kafaları karıştırmak gerekir, kral çıplak
demek gerekir veya diye bilmek gerekir.  Öncelikle bireyin başarabileceğini
görebilmesi gerekir.  Bu da hedeflerin küçültülmesi basamaklandırılmasını
gerektirir. Her hedef küçük basamaklardan oluşmalıdır. Bu basamaklar bizi diğer
basamaklara ulaştıracak ve yükselmemizi sağlayacak. Dönüp arkamıza baktığımızda
bu küçük eylemlerin bizi olduğumuz yerden çok farklı yerlere götürdüğünü
göreceğiz. Sırayla gerçekleşen hedefler işimizi daha da kolaylaştıracak ve
çaresizlikleri kıracaktır. Ufak başarılı denemeler kişinin kendine olan güvenini
artırarak sonuçta çaresiz bir şekilde beklenen sonuç yerine sonucu
değiştirebilme gücünü bulabilmesini sağlayacaktır.


Burada patenti bana ait
olan bir sözümü yineliyorum: “Beşeri fikirlerde değiştirilemeyecek
 hiçbir fikir yıkılamayacak hiçbir sistem yoktur.”


Siverek’te sendikacılık
yaptığımız ilk  günlerde çaresizce yaşamaya alışmış meraklılar
 hep ümidimizi kırıyordu. “Burası Siverek’tir ne sendikacılığı
ağası paşası ne derse o olur
” Kanımca  beyin yapıları yada
şartlanmışlıkları gereği beyinleri bu tarz sesli düşündürüyordu onları. Ama şuna
kani olunki pirincin içindeki
beyaz taş olmayı başardık
.


Ve
başaracağız…“Başarısızlık korkusu ile çaresiz bir bekleyiş hali.” Çaresizce
olumsuz sonucu bekleyen bir şeyleri değiştirmek için çaba sarf etmenin
gereksizliğine inanan, değiştirebilme geliştirebilme gücünün kendisinde olduğunu
göremeyen kişi hep birilerinin gelip kendisini kurtarmasını, birilerinin kendini
keşfetmesini, bulmasını beklemekle ömrünü geçirir. Bu hikâyeler de anlatılır
durulur. Karacadağlı  öğrencimin hikayesi gibi…


Asıl güç bireyin
kendisindedir.
 
Hangi kültürden gelirse gelsin, hangi ırktan gelirse gelsin ve hangi inanca
sahip olursa olsun her birey bir potansiyele sahiptir, yeterki biz bazı şeyleri
değiştirmeyi isteyelim ve eyleme geçelim, ısrarla takip edelim. Ama ne olur,
fincancı katırlarını kaçırmadan, derin nehirler gibi sessiz
akalım
, başlangıçları sonlara
dönüştürmeyelim..



BEŞ MAYMUN


“Bir kafesin içine beş
maymun koyulmuş. Kafesin ortasında iple bir muz asılmış ve yan tarafa bir
sandalye bırakılmış. Maymunlar muzu almaya çalışmış ve muz yüksekte olduğundan
yetişememişler. Yan taraftaki sandalyeyi kullanmak için sandalyeyi
yanaştırmışlar artık muzu rahatça alabilecekken dışarıdan tazyikli bir şekilde
maymunlara su sıkılmış. Maymunlar muza hamle yaptıkça tazyikli su sıkılmış ve
maymunlar püskürtülmüş.  Belli bir zaman sonra maymunlar artık muza hücum
etmemişler. Muz orda asılı durduğu halde maymunlar hiçbir hamle yapmıyorlarmış.
Daha sonra içeriden bir maymun alınarak yerine başka bir maymun konulmuş. Bu
yeni maymun muzu görünce hamle yapmış ama diğer maymunlar bu maymuna büyük tepki
göstermişler. Ve bu maymunu buradan uzaklaştırmışlar. Bayağıda hırpalamışlar
maymunu. Maymun her hamle yaptığında aynı tepki ile karşılaşmış maymun da bu
muza artık tepki vermemeye başlamış. İçeriden tazyikli suya maruz kalmış bir
maymun alınarak yerine yine yeni bir maymun konulmuş. Bu maymunda muza hamle
yapınca diğer maymunlar yine tepki göstermiş ve muza yaklaştırmamış. Bu maymunda
muza tepki vermemeye başlamış.  İçeride ki tüm tazyikli su sıkılan maymunlar
birer birer aynı şekilde dışarı alınmış ve içeriye yeni maymunlar konulmuş.
Sonuçta içeride tazyikli suya maruz kalmamış hiç maymun kalmamış, ama
maymunların hiçbiri muza tepki vermiyorlarmış. Nedenini bilmeden sorgulamadan
“Orada bir muz var yenilmeyecek işte o kadar.”


*:(Yaklaşık 3
aydır yeni yazı yazamadım bu yazımı biraz uzun tutacağım umarım okuyucular
sıkılmazlar.)


Selam ve
Muhabbetle…


  
RAYİHA


[email protected]

Bu yazı 1062 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum