Mustafa Karadağlı

Mustafa Karadağlı

[email protected]

SİVEREK’TE SUÇ VE CEZA

04 Nisan 2013 - 09:43



Bu sözü ve bu romanı epey kişi biliyordur. Ama ben bunlara vurgu yapmayacağım. Bunların komşusu olan Kainatta kahır ve lütuf’u ele alacağım. Bu yazımda da ısrarla siyasi gelişmelerden neden hiç bahsetmiyorsun, kaleme almıyorsun ikazlarınıda kulak ardı etmeye devam edeceğim.


Ben mahalliyim. Mahallinin sorunlarını dile getirmekle kendimi mükellef hissediyorum. Ya da siz sosyal sorumluluk deyin. Huyum kurusun! Kendimi yanlış zannettiklerim karşısında tutamıyorum işte. Hepsi bu. Gammazlayanlar yanılıyorlar. Dünyalık ve flaşlık  makam-mevki merak olmadı. Rabim, dünyalıklarla da beni çok kez imtihan etti. Şükür kalbime işletmedi. Tabiî ki bu böyle devam edecektir diye büyükçe konuşmamı gerektirmez bu. İnsanoğlu son nefese kadar garanti veremez bulunduğu halden…


Tuhaf bir şehir, tuhaf bir zihniyet bizimkisi. Anlatırsın kendini beri hisseder. Topu başkasına atar. Baş parmağıyla şahısların hatasıno gösterirken, diğer parmağın kendisini gösterdiğini görmez ve  kendini muaf tutar.


Yeis yeis yeis…


Umudumuzu yitirdiğimiz anda karşımıza Değerli SİVİL-DER Başkanı, Dünyalık beklemeden, yüzyıl sonrasını tehayyül ederek, Muzaffer BAYRAM çıkıyor. Bize umut aşılıyor. 40.000 fidan oluyor, toprakla buluşuyor. Meyve tutuyoruz. Vefalı ve yaşlı toprak tüm bilgeliğiyle onu kutsuyor, kokluyor ve ebedi olarak önceden bağrına basıyor.


Umudumuzu yitirdiğimiz anda karşımıza Erler çıkıyor. Bize hep ER KAL ın ! İkazını yapıyor. Umutlanıyoruz. Erleşiyoruz. Hayat Cidaldir, ikazıyla kulaklarımızın pası siliniyor. Gözlerimiz gökkuşağının tüm renkleriyle görüyor…


Umudumuzu yitirdiğimiz anda karşımızı GÜL’ler çıkıyor. Bir anda kurumuş PINAR’larımız abı hayat fışkırtıyor. Üzerimizdeki örümcek ağlarını yıkıyoruz.Umut buluyoruz.  Canlanıyoruz. Ya hay! Diyoruz.


Umudumuzu yitirdiğimiz anda karşımızı ER’ler çıkoyor, DOĞAN olmamızı emrediyor. Kuş olmamamızı. Zira diyor: Kuşlar uzağı görür ama tuzağı göremezler diyor. Yerdeki tanelere dikkat edin diyor.


Ve umudumuzu yitirdiğimiz anda, karşımıza Zamanın Bedi’leri çıkıyor. “Umutvar olunuz! Şu istikbali inkılabat inçinde en gür seda İslam’ın sedası olacaktır” diyor.


Peki umudumuzu kıran sorunlar çok mu kavi? İnanın değil!


Garip ama Siverek işte. Kanunlar Siverek’çe işler. Makamlar aynı nakarat üzere nota tutar.  Trafik ne sağdan ne soldan akar. Trafik bildiğince ya kullanıcının ya da altındaki arabanın değerince akar.


Çok değil birkaç yıl sonra bu şehirde tedbir alınmazsa trafik Hindistan trafiğine dönecek. Ve hiçbir tedbirde alınmıyor zaten. Dakikalık parkomatları da kendimize benzettik. Birçoğu ücretini ödemiyor ya da takmıyor görevlileri. Zaten gereksiz. Daracık caddeler tek şerit haline getirildi fakat trafik rahatlamadı. Yollar uzatıldı, fakat güzelim Siverek’in Caddeleri arabalarca, kaldırımları esnafça işgal edilmeye devam etti..


Otopark alışkanlığı kazandırılmadıkça, ne Ulucami ne de Koçbaba rahata kavuşacak.


Artık bu şehir için “gönül-hatır” ilişkilerini kırmanın zamanı gelmedi mi?


Kanunları uygulamak gerçektende bu kadar zor mu? İnanın değil. Sadece tutarlı bir davranış, bizi aydınlığa kavuşturacaktır.


Bu şehri umutsuz kılan; sadece kişiden kişiye değişmeyi kanun kabul etmiş farklı yaptırımlardır.


“Ali’ye niye böyle de Veli’ye niye böyle?” dedikodularıdır.


Medeni bir toplumda hiç kimse kanundan ve devletten üstün değildir. Belki de iftira ama hatırlatmamda fayda var:


Vatandaş BİM Marketin önüne aracını caddenin tam ortasına park etmiş. Karşısında hemen Emniyet müdürlüğü duruyor. Diyorum ki; “bunlar hakikaten de cezayı hakketmişler yani”. Yanımdaki diyor ki yazsa dahi sildiriyor bu kerli ferli adamlar. Arabalara baksana!


Belki de böyle bir işlem hiç yapılmadı. Ama halkın gözündeki devlet imaj bu. Nizamlara inanmıyor bu halk. Doğal olarak geçmişten gelen deneyimlerle güçlünün haklı olduğuna inanıyor. Bu inancı değiştirmek medeni bir zihniyete dönüştürmek çokta zor değil.


Çözüm mü dediniz: Tekrarlıyorum:


Medeni insanları galebe çalmak ikna ile, Bedevileri galebe çalmak icbar iledir.


Yani suç ve ceza. Veya kahır ve lütuf. Bu iki kavram işlevsel olarak bir aradaysa insanlar medenice bir şehirde yaşamlarını sürdürebilirler. Yoksa herkes kendi kanun ve nizamını yazar. Çünkü kainat boşluk kabul etmezmiş.


Selam ve Muhabbetle.



 

Bu yazı 1728 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum