Cuma Özusan

Cuma Özusan

[email protected]

TEVAZU HAKKINDA BİR KAÇ SÖZ

02 Ekim 2011 - 21:00

Tevazu kısaca alçakgönüllülük olarak tanımlanır. İyi ama alçakgönüllülük nedir. Kendini olduğundan küçük göstermek mi? Bir insanın kendini olduğundan büyük göstermesi kötü olduğu gibi, kendini olduğundan küçük göstermesi de köyü değil mi? Böyle bir şey tevazu olur mu? İnsan neden kendini olduğundan daha küçük bilsin ve göstersin, hak ettiğinden daha azına razı olsun. Kendini olduğundan büyük görmek gibi, küçük görmek de yanlıştır. Bazı insanlar ufak bir menfaat için şeref ve haysiyetlerini ayaklar altına alırlar ve buna da tevazu derler. Bu, esasında tevazu şekline girmiş zillettir. İnsanlar kelimelerin içeriklerini kolayca istedikleri şekilde değiştirebiliyorlar.

Gerçek tevazu, insanın kendisi hakkında gerçeğe dayanan bir kanaate sahip olması ve buna göre davranmasıdır. Başkaları kanaatinize iştirak etmese de hoş karşılamalısınız. Kendi değerinizden emin olursanız başkalarının düşünceleri sizi etkilemez. Ama kendi değerine inanmayanlar hak ettiği gibi karşılanmadığına; makam, mevki, ödülün kendisinden esirgendiğine inanır.  Protokolde kendisine ayrılan yeri beğenmez toplantıyı terk eder. Temsil ettiği makamın saygısını aramak o ayrıdır. Diyelim ki valisiniz veya yabancı bir ülkede elçisiniz. Böyle bir adamın protokol duyarlılığı normaldir. Buradaki duyarlılığından vazgeçmesi doğru değildir, çünkü ona gösterilmesi gereken saygı zatına değil temsil ettiği makamadır. Eğer bunda gevşeklik gösterirse bu tevazu değil, zillettir.
 
Evine gelen misafirlerine aşağıdan alırsan bu tevazudur. Çünkü herkes bilir ki kimse insana evinde tahakküm edemez. Gösterilen saygı âlicenaplıktır, misafirin gönlünü hoş etmek içindir. Kendinden aşağı mevkideki adama gösterilen alçak gönüllülük ile kendinden yüksek olana karşı gösterilen saygı ahlakın gereğidir. Fakat küçüğün küstahlığına, insanları sinek gibi gören büyüğün kibrine katlanmak gerekmez. İnsanlara ne olduğunu hatırlatmalı. Herkes haddini bilmeli. Kibirliye karşı kibir sadakadır. Neden insanların kibirlerine boyun eğelim. Ama kibirli olanları bile kale almayacak kadar büyük olmak bu ancak büyük adamların işidir. Jan Jak Rousseau “bana kötülük yapanlara kızamayacak kadar onlardan büyüğüm” diyor.  İşte hakiki tevazu budur.

Bir durumda çok mütevazı bir adamı başka bir durumda kendini beğenmişin biri olarak görebilirsiniz. Allah, Allah dersiniz bu ne kadar mütevazı bir adamdı neden şimdi burnu bu kadar büyük! Çünkü insanlar rakip görmediklerine karşı alçakgönüllü olabilirler. Arada büyük mesafe olduğunda tevazulu davranmak kolaydır. Bu kendi hakkındaki değer duygusuna bir zarar gelmez. Ama aynı sınıfta, aynı seviyede,  aynı makamda olur ve aynı menfaati paylaşırlarsa durum değişir. “Ancak hükümdarlarla dilenciler mütevazı olabilir” denir. Ama bu söz bütün gerçeği yansıtmıyor. Bir hükümdar tebaasına karşı mütevazı davranabilir. Çünkü herkese gücü yeter. Başka bir hükümdara karşı tevazulu davranmak zordur. Bir dilenci, dilenci olmayan herkesten beş kuruş koparmak için gurur taşımaz ama başka bir dilenciye karşı böyle olmaz.
Bazıları yalandan sözlerle kendini mütevazı gösterir fakat bu sözleri onlara söylerseniz hemen tepki gösterirler: “yahu o kadar da küçük değiliz”. Senin tevazün nerede kaldı arkadaş! Tevazu postuna bürünenlerin çoğu insanların en sahtekârları ve en kurnazlarıdır. Çünkü bir adam kendine “aciz, fakir, hakir, ulemanın ayağının tozu” diyor ve buna içten inanmıyorsa sahtekârdır. Eğer gerçekten söylediklerine inanıyorsa bunu söylemenin gereği yoktur. Âlimler “başkasının yanında kendini kötülemek övmektir” demişler. Kendini açıktan övmek sahte tevazudan daha kötü değildir. Çünkü kendini övene kimse kanmaz ama tevazu yapana kanabilir. Vesselam.

Bu yazı 1055 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum