Cuma Özusan

Cuma Özusan

[email protected]

ÜÇ OLAY, ÜÇ ÖLÜM

03 Nisan 2011 - 21:00

Birincisi: Rusya’da 70 yaşında bir kadın geçen gün iki dilim peynir çalarken yakalandı ve kalp krizinden öldü. Kadın demek ki aylardır peynir yememiş. Onun hasretiyle yanıp tutuşuyormuş. Marketi dolanırken canı çok istedi ve öyle kafasına vurdu ki -anında yakalanacağını bile unutarak- çantasına iki dilim peyniri koyarken yakalandı, Kadın yakalanınca utancından sararıp solmuş ve anında kalbi durmuş, yani ölmüş. Bu olaydan alınacak dersler var. Bir defa onu iki dilim peynir çalmaya sevk edecek derecede yoksul bırakan devlet ve toplum suçludur. Kadın da belki bunu hayatında ilk defa yapmış biridir ki çok etkilenip anında ölmüş. Bu utanca dayanamamış. Ama o toplum ve düzen acaba bu utancı hiç paylaşıyor mu? Onun peynir çalmasına sebep olduğu için hiç utanıyor mu? Bu olay beni ta buradan etkiledi. Etkiledi zira o da insandır ben de insanım. İnsanlığın bütün halleri beni etkiler. O kadının inancı ne olursa olsun benim hemcinsimdir, onun acısını ve ıstırabını ben duymuyorsam ben insan değilim. İster Hıristiyan olsun, ister hiçbir dine mensup olmasın. İnsan olduğu için ve onu Allah yarattığı için onun acılarını içimde hissetmeliyim.

İkincisi: Mehmet Şevket Eygi’nin bir yazısından okudum. Geçen sene Silvan’da bir erkek evine ekmek götüremediği için intihar etmiş. Evinin bir odasında kendini iple asarak hayatına son vermiş. Sebebi de şu: akşam eve gelince hanımından yemek istemiş. Hanımı da “evde hiçbir şey olmadığı için yemek yapamadım” demiş. Adam da sesini çıkarmadan öbür odaya geçmiş ve biraz sonra boğuk sesler gelmiş, oraya gidince can çekişmekte olduğunu görmüşler. Şimdi bu cemiyet Rusya değil ama mensubu olmakla övündüğümüz İslam toplumudur. Bir insanın evine ekmek götürememekten dolayı intihar etmesine sebep oluyorsa bu toplum İslam toplumu mudur?  Buna İslam toplumu denebilir mi? Siz karar verin ve vicdanınıza danışın. Onun ölümünden hepimiz suçlu değil miyiz? Hepimiz onun katili değil miyiz? Bu elim ve feci olaydan sonra belki komşuları bir şeyler götürmüşler yardım etmişlerdir ama iş isten geçtikten sonra. Arapların dediği gibi: bade harab ül Basra!

Üçüncüsü: Bu olayda da ölüm var ama şekli yukarıdaki iki olaydan biraz farklı. Bu olaydaki ölüm fakirlik ve zaruretten dolayı değil ama şeref ve haysiyetini korumak arzusundan dolayı vuku buluyor. Bu defa ölen kişi toplumda çok tanınan ve uzun zaman şeref ve haysiyetiyle yaşayan fakat sıkıntıya düşünce devrin iktidarının kendisine yaptığı dolaylı kayırma yüzünden ölen bir kişidir.  Böyle dolambaçlı bir yardımı kabul ettiği için kendini suçlamış ve acısından hayatını kaybetmiş olan bu kişi Kemal Ilıcak’tır. Devletin kendisine çok ucuzsa sattığı araziyi Kemal Ilıcak daha sonra bir öğretmenler kuruluşuna çok pahalıya satınca ve bundan çok karlı çıkınca olay patlak verir. Bu olayın vuku bulması ve meydana çıkması onu çok üzer. Belki bu yardımı istemeyerek ve mecbur kalarak kabul etmiştir. Fakat uzun zaman kimsenin yardımını olmadan ayakta kalan bu adam böyle bir utancı taşıyamadı ve kısa süre sonra kahrından öldü. Hatasız olmayan herkes gibi o da böyle bir hata işledi ve bu hayatına mal oldu. Bu olayda Demirel’in “verdimse ben verdim” sözü hafızalardadır. Demirel o zamanlar büyük bir pişkinlikle bu sözü söylemişti. Bu itiraftan hiç gocunmayan Demirel hala yaşıyor ve Ilıcak’ın kara toprakta kemikleri çürüyor. Ey şeref ve haysiyet nerdesin! Sana sahip olanlar en ufak bir lekeye tahammül edemeyip ölüyor.  Şerefi ve haysiyeti olmayanlar yaşıyor. Bu nasıl dünya!  Bu ülkede şerefin ve haysiyetin hiç adı yok mu? Ey aslanları tilkilere boğduran yoksulluk ve fakirlik kahrol!  Ey insanlık uyan! Vesselam.

Bu yazı 1182 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum