Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK-22.BÖLÜM

25 Ağustos 2018 - 20:46

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK


22. BÖLÜM


 


1982’nin Haziran ayına girmiştik. Necmettin abinin yakalanmasının üzerinden iki ay geçmişti. Aynı çatının altında kader birliği ettiğimiz Apo, eşini getirmek üzere memleketi Batman’a gidecekti. Yola çıkacağı gün yaklaştıkça Apo’nun içi içine sığmaz oldu. Uzun zamandır hazırlıklarıyla uğraştığı, özlemiyle yanıp tutuştuğu değerli eşini Hollanda’ya getirmesi, ona kavuşması az buz şey değildi. Onu buralara getirebilmek için pek çok sıkıntıya göğüs germek zorunda kalmıştı. Gidişine az bir zaman kala Apo biletini ayarladı. Hareketinden bir iki gün önce akşam yemekten sonra çaylarımızı yudumlarken Apo bana  “Kadir arkadaş memlekette halletmemi istediğin bir işin varsa söyle yerine getireyim. Evi sana bırakıyorum, bu konuda bir şey söylememe gerek yok, gelene kadar idare edersin” dedi.


 


Apo’yu uğurlamak üzere Amsterdam Havaalanına gittiğimde içimde tarifi zor duygular uyandı. Aynı uçakla memlekete gitmek için neler yapmaz, neler vermezdim ki! Aklımdan geçenleri sezen Apo en dost haliyle yüzüme bakarak, “Kadir kardeşim sen gönlünü geniş tut, gün gelecek seninle bu havaalanından birlikte uçacağız memlekete” dediğinde hüznüm bir kat daha arttı.


 


Apo pasaport kontrol noktasına geçmeden önce benimle vedalaşırken, Necmettin abiyle Şam Havaalanındaki son vedalaşma anını hatırlayıp duygulandım ve ağlamamak için kendimi zor tutum. Pasaport kontrolünden geçene kadar Apo’nun arkasından baktım. Gözden kaybolana kadar el salladım. Apo gidince insan kalabalığından geçilmeyen havaalanı salonunun bir anda boşaldığı duygusuna kapıldım. Sırtıma binen ağır bir yük, yüreğime çöken tarifsiz bir hüzünle kendimi otobüse attım ve eve döndüm.


 


Apo memlekete gittikten sonra bir düşünce aklımı kurcalamaya başladı. Apo birkaç hafta sonra eşiyle Hollanda’ya döndüğünde ne yapacaktım! Onlarla aynı mekânı paylaşmak, bir nevi onlara ayak bağı olmak demekti ve bu doğru olmazdı. Bu yüzden de başımın çaresine bakmalıydım. Zaman geçirmeden kendime bir yer bulmalıydım. Kolları sıvayıp hemen bir oda arayışına girdim. Sağdan soldan tanıdığım dostlara başvurarak, bana bir oda bulmaları için ricada bulundum. Apo’lar dönmeden kalacak yer sorununu kesinlikle halletmeliydim. Yeni evli bir çiftle aynı çatı altında kalmaya devam etmek, onlara karşı büyük bir haksızlık olurdu.


 


Dost ve arkadaşlarımın çabaları kısa sürede sonuç verdi. Başımı sokacak bir oda buldum. Üstelik bütçeme de uygundu. Taşınmayı Apo’nun dönüşüne erteledim. Yeni ev sahibimle bu konuda anlaştık. Apo’nun dönüşünü beklemeden çekip gitmek aramızdaki hak ve hukuka uygun düşmezdi.


Apo’nun onca samimiyetine, emeğine ve iyi niyetine karşılık olarak adamcağıza “Al evini başına çal” diyecek halim yoktu herhalde.


 


Apo’nun dönüşünü dört gözle beklemeye koyuldum. Onun bana Necmettin abinin yakalanmasıyla ilgili yeni haberler ulaştırmasını umut ediyordum. Kendisinden oraya vardığında Necmettin abinin annesi, babası ve diğer birkaç akrabamla görüşmesini istemiştim. Apo, Necmettin abinin yakalanmasıyla ilgili en sağlıklı haberleri ancak annesi Eliya yengemden alabilirdi. Bu yüzden Apo’dan onunla mutlaka görüşmesini istemiştim.


 


Apo’nun döneceği günü iple çekmemin nedenlerinden biri de değerli eşi Şükran’la artık tanışacak olmamdı. Apo bana ondan sık sık söz ettiği için aslında Şükran’ı biraz tanıyor sayılırdım. Apo’nun anlattığına göre Şükran’ın erkek kardeşleri yoktu. Mebiye köyünün en yoksullarından biri olan Naif amcanın dört kızından biriydi ve kardeşlerin en küçüğüydü. Köyde okul olmadığından yaşıtları gibi Şükran da okula gidememişti. Bu yüzden tek kelime Türkçe bilmiyordu. Şükran’ın Türkçe bilmemesini kendim için ele geçmez büyük bir ganimet gibi görüyordum. Onun sayesinde zayıf olan Kürtçemi rahatlıkla ilerletebilirdim.


 


Devam edecek...


 


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]

Bu yazı 2515 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum