Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK-24.BÖLÜM

18 Eylül 2018 - 09:01

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK 24. BÖLÜM


 


Dördüncü katın merdiven köşesinden dönüp kapıya yaklaştığımda iki değerli insanla yüzyüze geldim. Her ikisi kapı eşiğinde beni bekliyordu. Apo ve değerli eşi Şükran en sevecen, en kibar ve en samimi halleriyle bana gülümsüyordu. Apo’ nun “Nerelere firar ettin Kadir arkadaş, dünden beri gözümüz yollarda kaldı, yolunu gözlemekten yorulduk.“ sözü karşısında diyecek bir şey bulamadım. Yaklaşıp kendisine elimi uzattım. Apo elini tam bana uzatacakken yanında duran eşi onu bir el darbesi ile yana iteleyerek, “Hele sen dur, önce ben Kadir abimle merhabalaşayım“ dedi ve olanca sıcaklığıyla boynuma sarıldı. Şükran’ın bu beklenmedik hareketi karşısında şaşırıp kaldım. İlk kez gördüğüm, ilk defa karşılaştığım bir kadının bu kadar rahat,  bu kadar sıcak ve bu kadar samimi davranması görülmüş şey değildi!


 


Şükran kardeşimin bu beklenmedik samimiyeti karşısında şaşırmadım desem yalan olur. Kürt coğrafyasından, özellikle de köylülük yerden, feodal kültürün geri özellikleriyle şekilenen bir çevreden gelen bir kadının bu kadar rahat davranması doğrusu tuhafıma gitmişti. Şükran, bana öyle candan, öyle samimi ve öyle içten sarılmıştı ki, onun o sarılışında üç kız kardeşimin ve annemin sıcaklığını hissettim.


 


Eli elimde Şükran’a hayranlıkla bakıp durdum. Onun yüzündeki tebessüm insana güven ve itimat aşılıyordu. Onun bu içtenliği karşısında mahcubiyetten ne yapacağımı, neler söyleyeceğimi düşünürken, bu kez Apo Şükran’ı kenara çekerek “Tamam tamam anladık, işte sana sözünü ettiğim Kadir abiniz budur, şimdi müsaade buyur da ben de kendisine bir merhaba diyeyim” dedi.


 


Şükran gülerek bir iki adım geri çekildi. Apo’yla kardeşçe kucaklaştık. Şükran’ın “Tamam tamam bırak da abim içeri girsin“ deyince akıl edip hep birlikte içeri girdik.


 


Koltuklara oturur oturmaz hemen sohbete koyulduk. Apo söze başlar başlamaz “ Bak Kadir arkadaş sohbetimize başlamadan önce sana şunu peşinen söyleyeyim ki bundan sonra artık bana emanetsin! Benim emrimden hiç bir şekilde çıkmayacaksın!  Sözümün üstüne söz söylemeyeceksin! Nereye gideceksin, ne zaman döneceksin, kimlerle arkadaşlık edeceksin, bu konularda artık bana danışacak, bana hesap vereceksin! Attığın her adımdan haberim olacak. Benden izinsiz şuradan şuraya adımını atmayacaksın! “ dedi.


 


Apo peşpeşe bunları sıralarken keyifli keyifli gülüyordu. Değerli arkadaşım Apo bunları anlatmakla nereye varmak istiyordu doğrusu merak ediyordum. Onun dost gülüşünden birşeyler çıkarmaya çalışıyorken kendisi yeniden söze girerek “ Evet Kadir kardeşim Siverek’e gittiğimizde babanız Mehmet amca, beni bir köşeye çekerek sana göz kulak olmam için beni sıkı sıkıya tembihledi. Ben de hiç merak etme, elimden geleni yapacağım diye kendisine söz verdim” dedi.


Apo’nun bu açıklamasından sonra meselenin aslını öğrenmiş oldum. Apo’nın söylediklerinden üzüntüye kapılacağımı, farklı anlamlar çıkaracağımı düşünen Şükran araya girip konuyu başka yerlere çekti.


 


Apo’nun ağzından sözü alan Şükran “Kadir abim, Siverek’e gitmekle ne kadar iyi ettik anlatamam sana. Gidişimizle, başta anneniz olmak üzere, babanızı, kardeşlerinizi ve yakın akrabanızı ne kadar sevindirdik bilemezsin. Hele hele annen, kanatları olmuş olsaydı inan ki sevincinden uçacaktı. Annenizin bana ve Abdullah’a bir sarılışı vardı ki sorma gitsin. O anın heyecanını sana anlatamam, Kadir deyip duruyordu fukara. Bize sarılırken “ bu güzel insanların koksundan Kadir’in kokusunu alıyorum” diyordu. Onun sana olan özlemine tanık olunca inan gözyaşlarıma engel olamadım.“ dedi.


 


Yüreğimdeki memleket özleminin kabardığını gören Apo,  Şükran’ı bir el işaretiyle susturarak “ Yok yahu hiç de öyle değil!  Senin yurtdışına çıkmandan herkes gibi annen de çok memnun. İyi ki yurtdışına çıktı, yoksa buralarda başına olmadık şeyler gelecekti” diyordu.


 


Sohbetimiz gece boyu hızından birşey kaybetmeden sürdü. Merak ettiğim konuları Apo ve Şükran’a sordum. Onlar da sağolsunlar sorduklarıma bıkmadan usanmadan yanıtlar verdiler. Apolar Siverek’e giderken yol arkadaşı olsun diye Şükran’ nın ablası Asiye ile evli Abdullah’ı da yanlarında götürmüşlerdi.


Apo ve Şükran Siverek’e ayak bastıkları andan itibaren gördüklerini, yaşadıklarını, bir bir bana anlatarak olup bitenleri gözlerimin önünde canlandırıyorlar.


 


Apolar Siverek çarşısında uygun bir yerde minibüsten inmişlerdi. Evimize nasıl ulaşacaklarını bilmediklerin- den ellerinde adres,  gözlerine kestirdikleri kişilere bizim evi sormuşlar. Giyim kuşam, konuşma tarzı ve kuşkulu hareketleriyle kendilerini ele veren Apolara kimse evimizin yolunu göstermek istememiş. Öyle ya memleket olağanüstü bir dönemden geçiyordu! 12 Eylül belası insanların yüreğine korku salmıştı. Herkes birbirine kuşkuyla yaklaşıyordu. Kimse kimseye güvenmiyordu. Memleketin taşına toprağına korku ve şüphe sinmişti. Böyle olduğu için, Siverek gibi bir yerde insanlar her önüne gelene adres tarif etmeye cesaret edemiyordu. Kısacası dönemin koşulları bunu gerektiriyordu. Bu yüzden kimse bizim evin yolunu Apolara göstermek istememişti. Bu tatsız durum yüzünden Apolar evimize ulaşana kadar akla karayı seçmişti.


 


Devam edecek...


 


 


Kadir Büyükkaya/ Hollanda


[email protected]

Bu yazı 1936 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum