Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK-26.BÖLÜM

07 Ekim 2018 - 08:01

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK


26. BÖLÜM


 


Necmettin abinin  iç açıcı olmayan üzücü durumundan kaynaklı tatsız  havaya rağmen Apo ve Şükran’la olan sohbetimiz  gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam etti. Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği Siverek’teki evimize misafir giden bu iki değerli insanın  kardeşlerim ve özellikle de annem için dile getirdikleri samimi ifadeler beni fazlasıyla sevindirdi. Apo arkadaşım yemek boyunca “ Kadir kardeşim, şunu bunu bilmem  sen artık bugünden böyle  Mehmet amcanın bana emanetisin bunu böyle bileceksin ! “ diyerek durmadan takıldı bana.


 


Babamın, yabancı diyarlarda başıma bir şey gelmesin diye beni Apo’ya emanet etme gereği duyması yüreğimi  burkmuştu. Fukara babam, oldum olası hep böyleydi.  O, yaşamı boyunca zorluklar karşısında dik durabileceğime,  doğru şeyler yapacağıma bir türlü kendini inandıramamıştı. Ona göre her şeyin en iyisini bizim coğrafyanın ağaları,  beyleri; cenneten, cehennemden haber veren şeyhleri ve onların akıllı çocukları bilirdi ancak. Onun kafasına çivilenen bu düşünceye göre Allah’ın lütfuyla onurlandırılan bu elit kesimin çocukları çok akıllı, çok zeki ve her şeyi herkesten çok daha iyi bilirdi. Bu, Allah'ın bizden esirgeyip onlara verdiği bir ayrıcalıktı. Babamın gözünde başkaları herşeyi bilir bir tek bizler yani onun çocukları anlamazdık bu rezil dünyanın gidişatından.


 


Babamın çocuklarına ne yazık ki hiçbir zaman güveni, itimadı olmadı. Ona göre Hollanda gibi bir yerde yaşama tutunabilmek üstesinden gelebileceğim bir iş değildi. Buna ne aklım, ne kapasitem ve ne de yeteneklerim elverirdi. Doğru ve  güzel şeyler yapabilmemin ihtimali babamın kafasına  yatmıyordu bir türlü.


 


Babamın böyle düşünmesi, meseleye bu şekilde yaklaşması onun kendi hatası değidi. Bunda onun doğup büyüdüğü toplumun sosyal ve kültürel özelliklerinin rolü büyüktü. Coğrafyamızın geri kalmışlığı özgüven konusunda birçok insanımız gibi babamın da ellerine kelepçe, ayaklarına pranga vurmuştu.  Toplumun başına bela edilen kadercilik babamın  benliğini esir almıştı. O, bu olumsuzluklardan o kadar etkilenmişti ki çocukluğumuzda onun ağzından bizi yüreklendirecek, geliştirecek olumlu bir tek söz işitmedik,  ne yazık ki bundan tümüyle mahrum kaldık.


 


Bu şanssızlık yüzünden belli bir yaşa kadar özgüvenden yoksun, varlığı yokluğu tartışılır, içi boş silik bir yaşam sürdüm diyebilirim. Sonra günün birinde karşıma Necmettin abi gibi bilge bir insan çıktı ve hayatımın rotasını tamamıyla değiştirdi. Azim ve kararlılığın ne olduğunu, insanın kendine güvenmenin nelere kadir olduğunu, zorluklar karşısında yılmamanın, koparıp kazanmanın ne olduğunu Necmettin abi öğretti bana. Necmettin abi Siverek’te, babasının evinde bulunan ve birbirinden değerli yüzlerce eserlerin yer aldığ özel kütüphanesinin kapısını bana açarak cehaletle savaşmanın nasıl mümkün olacağını bana göstermekle kalmadı, zaman zaman beni karşısına alarak doğru ve eğrinin birbirinden nasıl ayırt edileceğini sade ve anlaşılır bir dil ile bana izah ederek ufkumu genişletmeye çalıştı.


 


Çevremizde olup bitenleri nasıl kavrarız, , sağlıklı gözlem nedir,  topluma karşı olan insani sorumluluklarımızın sınırları nereden başlar nerede biter, bu sorumluluklarımızı yerine getirmek için  yeteneklerimizi  nasıl yetkin hale  getirebiliriz, bütün bunları Necmettin abi beynime nakşetti. Onun insana özgüven aşılayan paha biçilmez tespitleri sayesinde dünyaya farklı açılardan, değişik pencerlerden bakmasını öğrendim. Onun elime tutuşturduğu meşale ve pusula yardımıyla yolumu buldum, yönümü tayin ettim.  Karanlık delhizlerle, labirentlerle kuşatılmış dünyam onu tanıdıktan sonra aydınlandı. Güzel ile çirkini, doğru ile yanlışı ve en önemlisi de hak aramanın ne olduğunu ondan öğrendim. Uzun lafın kısası sosyal ve kültürel geriliğin karşıma diktiği bütün belalardan onun sayesinde kurtuldum. Harcı gericilikle karılan çağdışı eskimiş duvarları onun bana kazandırdığı özgüven, deneyim ve perspektiflerle yıktım.


 


Kişisel gelişimimle ilgili gerçek durumum buyken, babamın bunları görmemesi bana acı veriyordu.  Necmettin abinin bana kazandırdığı ve ilerde hepimize sayısız yararlar sağlayacağı bu eşssiz hazinenin babam tarafından  fark edilmemesi anlaşılır gibi değildi. Öyle görünüyordu ki bütün bunların onun tarafından görünmesi ve anlaşılması için daha epey zamana ihtiyaç vardı.


 


Dediğim gibi babamın bu alandaki yetersizliği onun kişisel yetersizlikleriyle izah edilemezdi. Ona bu anlayışı kazandıran toplumsal zihniyetin kendisiydi. Çıkarlarını güvence altına almak istiyen egemen zihniyet insanlarımızın kulağına doğdukları andan itibaren  değeri sıfır olan, hiç kimseye hiçbir yararı olmayan eski zaman hikayeleri fısıldayarak onları özgüven konusunda işlevsiz bırakmıştı. Babamı özgüven düşüncesinden ve duygusundan mahrum bırakanları bildiğim için ona kızmıyordum. Coğrafyamızda çağ dışı hikayelerle uyutulan, görüş alanı demir ve beton bariyellerle perdelenen, ileriyi görmesi engellenen sayısız insanın kaderi babamdan farklı değildi. Toplumumuzda insanlarımızın iki adım ötesini görmemesi için hayatın her alanına kaldırılması  pek kolay olmayan çetin engeller konulmuştu. Egemen zihniyetin elinde acımasız  kurallara dönüştürülen emir ve yasalar , insanlarımızın doğal gelişimine adeta ambargo koymuştu. Sistemin zorla ayakta tuttuğu gerici kurumların topluma dayattığı  zihniyet yüzünden insanlarımızın anlayış seviyesi çağın gerisinde tutulmuştu. Babam insanlarımızın gelişimine karşı yapılan bu haksız müdahalelerden payına düşeni fazlasıyla aldığından beni arkadaşım Apo’ya emanet etmeyi gerekli görmüştü.!


 


Devam edecek...


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]

Bu yazı 2586 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum