Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

YEĞENİM İBRAHİM - 16.BÖLÜM

21 Mayıs 2016 - 11:14

YEĞENİM İBRAHİM


16.BÖLÜM


 


Değerli Yeğenim,


 


Xal Osman’ın evinde bütün bunlar yaşanırken  Ap Mıho’nın evinde başka şeyler yaşanıyordu. Zara yengenin birkaç kez  “Mıho ev de gazyağı kalmadı, karanlıkta kalacağız “ demesine rağmen Ap Mıho şehirden gazyağı aldırmayı ihmal etmişti. Tenekenin dibinde kalan bir miktar gazyağını en son dün gece kullanmışlardı. Evde gazyağı kalmadığı için duvardaki gaz lambasını yakamıyorlardı. Ap Mıho’ya kalsa sorunu büyütmeye gerek yoktu. Onun için lamba olsa da olur olmasa da  bir şey fark etmezdi. O karanlıkta da oturabilirdi. Olmazsa erkenden yatağa girer ve soruna bu şekilde çözüm bulurdu.  Oysa eşi Zara’nın akşamdan kalma ve hal etmesi gereken bir sürü işi vardı. Çocuklar ise karanlıkta oturmayı çekilmez buluyordu.


 


İş yine Zara ablaya düşmüştü. Zara bir köşede duran boş bir gaz şişesini Ap Mıho’ya getirerek “ Günlerdir sana evde gazyağı kalmadı diyorum senin aldırdığın yok. Bak sonunda karanlıkta kaldık işte. Şimdi al bu şişeyi ve Xal Osman’ın evine git. En azından bu akşam için  bize biraz gazyağı borç et“ diyor.


 


Ap Mıho “Ya Allah ya sabır bu kadın bu dünyada bana hiç rahat yüzü göstermeyecek!“ diyerek Zara’nın elindeki şişeyi kaptığı gibi Xal Osman’ın evine yönelir.  Eve yaklaştığında içerden bir takım seslerin geldiğini duyarak dikkat kesiliyor.


 


Xal Osman bir elinde ayna diğer elinde jilet soba başında tıraş olmaya çalışan Sefer’i azarlamaya devam ediyor.Emine yenge “Tamam çocuğu rahat bırak da  tıraşını olsun “diyerek Xal Osmanı sakin olmaya davet ediyordu. İçerde olup bitenleri merak eden Ap Mıho perdesı olmayan küçük pencereye yaklaşarak içeriyi dikkatlice gözetliyor. Sefer’i sobanın başında görünce meseleyi anlıyor. Sefer’in askerlikten kaçtığını o da birçokları gibi duymuştu. Ap Mıho hemen o an Sefer ile Xal Osman’a güzel bir oyun oynamayı aklına koymuş. Birkaç saniye içinde kurgulanan senaryo çok basitti! Onlarca asker evin çevresini saracak ve evinde asker kaçağı barındıran Osman Barut’a hayatı boyunca unutamayacağı bir ceza verilecekti. Ap Mıho kafasında netleştirdiği senaryoyu hemen uygulamaya koymuş. Önce sesini değiştirerek evin çevresinde onlarca asker varmış gibi başlıyor sağa sola emirler yağdırmaya. “Hey asker sen kapıyı  tut, oğlum sen diğer köşeye geç. Oğlum Hasan sen evin arkasından dolan. Aman ha gözlerinizi dört açın o vatan hainini elimizden kaçırmayalım “diyerek başlıyor bağırmaya. Ap Mıho hayali askerlere emirler yağdırırken askerler koşuyormuş gibi ayaklarını sert sert yere vurarak “rap rap” postal sesleri çıkarıyormuş.


 


Askerler tarafından kuşatıldıklarını düşünen Xal Osman ve evdekiler korkudan ne yapacaklarını şaşırmışlar. Sefer tıraşını yarıda keserek yıldırım hızıyla yan tarafta bulunan bölmeye koşmuş. Xal Osman ayağı fırlayarak “La Sefer yaktın evimizi!“ diyerek başlamış tir tir titremeye. Xal Osman biraz sonra başına gelecekleri düşündükçe başı dönüyor, gözleri kararıyormuş. Çocuklar Emine yengenin mintanına sarılarak korkularını yenmeye çalışıyorlarmış.


 


Sefer yan bölmeye geçer geçmez bir köşede yığılı olan tezeklerin altına saklanmayı aklına koymuş. Kısa boylu olması ilk kez işine yaramış. Bir hamleyle tezek yığının altına girmiş. İçerde bu kargaşa yaşanırken dışarda Ap Mıho komutasındaki askerlere emirler vermeye devam ediyormuş. Emrinde olan onlarca askeri evin çevresinde uygun şekilde mevzilendiren Ap Mıho kapıya bir tekme vurarak hışımla içeri giriyor. Kapıya inen sert tekme ve çıkardığı sesler içerde bulunanların yüreğini ağızlarına getirmiş. Korkuları bir kat daha büyümüş. Kapının sesini duyan Sefer daha iyi saklanırım düşüncesiyle kendini biraz daha tezeklerin içine gömmüş. Ne var ki Sefer’in yaptığı akıntıya kürek çekmekten başka birşey değildi. O, “Ben bu şekilde çok iyi saklanıyorum” dese de gerçek maalesef hiçte öyle değildi. Ufak tefek olmasına rağmen o kendisini tamamıyla saklamayı becerememiş. Bütün çabasına rağmen başı tezeklerin arasında kıçı tamamıyla dışarda kalmış.


 


Kapıyı tekmeleyerek içeri giren Ap Mıho bir komutan edasıyla az ilerde ayakta hazırola geçmiş Xal Osmana yönelerek onu bir güzel tokatlıyor. Öyle anlaşılıyordu ki Ap Mıho zamanında askerlikte üstlerinden bolca tokat yemiş ve bunun hıncını acısını Xal Osman’dan çıkarıyordu. Xal Osman yüzünde patlayan okkalı tokatlarla sersemliyor. Apo Mıho “Evinde asker kaçağı barındırırsın ha “ dedikçe Xal Osman “komutan komutan “diyerek gerisini getiremiyor. Doğuştan kekeme olan Xal Osman’ın korkudan dili büsbütün kilitlenmiş. Adeta lal olmuş.


 


Xal Osman asker kaçağı olan birisini evinde barındırdığı için birazdan başına gelecekleri düşündükçe gözleri kararmış ve çevresinde olupbitenleri anlamayacak kavramayacak duruma düşmüş. Xal Osman’a hak ettiği cezayı fazlasıyla veren Ap Mıho hemen yan bölmeye geçmiş. Biraz ilerleyince az ilerde tezek yığını arasına saklanmaya çalışan Sefer’i görmesi zor olmamış. Sefer kendisine doğru yaklaşan ayak seslerini duyunca bir yararı olacakmış gibi kendini biraz daha tezeklerin içine çekmiş. Ne var ki bütün çabaları boşunaymış. Hiçbir çaba onun pozisyonunu değiştirmeye kafi gelmemiş. Sefer’in devekuşu gibi başı içerde kıçı dışarda kalmış ve onu açık bir hedef haline getirmişti…


 


Ap Mıho Sefer’in kıçına var gücüyle çok acımasızca üst üste tekmeler savuruyor. Tekmelerin etkisiyle tezek yığınından Sefer’ın üstüne art arda tezekler yağıyor. Ap Mıho Sefer’i tekmelemeye devam ederek  “Sen askerlikten kaçarsın ha! Osman’ın evinde saklanırsın ha! Firar edersin ha! “diyerek Sefer’e dünyayı dar ediyor. Sefer yediği her tekmeyle tezeklerin arasına biraz daha gömülüyor.


 


Tekmeleme faslı geçince Ap Mıho Sefer’i ayağı kaldırarak başlıyor onu tokatlamaya. Az önce yüzünü sabunlayan Sefer’ın yüzü çok ilginç bir görünüm almıştı. Sabunlu yüzüyle tezeklerin arasına dalan fukara Sefer’in yüzü tezek tozundan tanınmayacak hale gelmişti. Sabun köpüğüyle buluşan tezek kırıntıları yumuşayıp Sefer’in yüzüne yapış yapış yapışmıştı. Yeğeninin içerde dayak yiyişine tehammül edemeyen Emine yenge herşeyi göze alarak yan bölmeye geçerek  komutan diye Ap Mıho’nın koluna sarılmış ve yeğenini dövmemesi için ona yalvarmış. İşte tam bu sırada nasıl olmuşsa olmuş Emine yengenin aklı başına gelmiş ve Ap Mıho’yı tanımış. Bir oyuna kurban edildiğini öğrenen Emine yenge “La gelin bu komutan değildir, bu bizim Ap Moho dır!“ diyerek başlamış avaz avaz bağırmaya.


 


Emine yengenin sesine koşanlar içerde Ap Mıho ile karşı karşıya gelince oynanan oyunun farkına varmışlar ve fazlasıyla şoke olmuşlar. Xal Osman olayın şokını üzerinden atar atmaz Ap Mıho’nın üzerine yürüyerek ona binbir küfür savurmuş. Ap Mıho ile Xal Osman arasında evin içinde bir süreliğine çetin bir kovalamaca yaşanmış. Şoka giren Sefer yüzündeki tezek kırıntılarını elleriyle temizlemeye çalışırken bir yandan da “ yaşanan bunca şey gerçek miydi yoksa rüya mıydı? “diyerek olup bitenleri anlamaya çalışıyordu. Emine yenge araya girerek herkesi sakinleştirmiş. Xal Osman, Sefer ve çocuklar yaşananlardan dolayı bir süre kendilerine gelememişler. Ap Mıho ise yaptıklarından memnun Xal Osman’a takılarak onunla eğlenmeye devam etmiş. Yaşanan bunca taşkeleden sonra Ap Mıho elinde gazyağı şişesiyle evine dönerken bizimkilerin yüreğine başka bir korku sinmiş. Ap Mıho bu olayı yarın destanlaştırıp köy köy anlatırsa halleri ne olacaktı?


 


Değerli Yeğenim


 


Anlatılanlara göre böylesi birşeye teşebüs etmemesi için  Xal Osman ve Sefer Ap Mıho’ya ricaya gitmişler. Ap Mıho bunun karşılığında onlardan rüşvet olarak birer kuzu istemiş. Onlar da el âlemin ağzında sakız olmamak adına Ap Mıho’nın bu isteğini seve seve kabul etmişler. Ne var ki anlatılanlara göre Ap Mıho hem kuzularını almış ve hem de Xal Osman’ın “komutan komutan “diye yalvarmasını, Sefer’in kıçına yediği tekmeleri, onun tezekle sıvanan sabunlu yüzünü ve Emine ablanın onun koluna yapışarak “komutan komutan Allah için Allah için “ demesini reklam etmekten geri kalmamış.


 


Ap Miho’nın bir gözü kusurluydu. Sol gözünün üstünde beyaz bir leke vardı. Yıllar sonra Almanya çalışmaya gittiğinde gözündeki bu kusurdan kurtulmak için ameliyat masasına yattığını duymuştum. Onu Almanya’ya 1979 yazında İsveç’te yaşayan bizim Şervan götürmüştü. Bir iki yıl kaldığı Almanya’da kendisine “LOLLAR Horozu“ ismini takmıştı. İnsanlarla konuşurken hep gülerdi. Onun üzgün halini gören yoktu. Bir de elleri benek benekti. Sanırım zamanında sedef hastalığıyla başı belaya girmişti. Derisi soyulan elleri pek sevimli görünmüyordu.  Dost meclislerinde seslendirdiği “ lé lé delal “ türküsünü çok güzel okurdu. Üstelik iyi de kaval çalardı. Keklik ve tavşan avına olan merakı dillere destandı. Kapısında devamlı keklik ve tazı beslerdi. Eşi Zara ile kafa dengi olup çok iyi anlaşıyorlardı. Bütün çocukları benden küçüktü. Maddi durumları pek iyi değildi. Geçimini çobanlık yaparak sağlıyordu. Fakat buna rağmen halinden hiç te şikâyetçi değildi. Girip çıktığı her yerde hep şen şakraktı.


 


Komşusu Osman dayı Emine yenge ile evliydi. Emine yenge daha önce sözünü ettiğimiz Hemid dayının kızıydı. Xal Osman’ın benden küçük ve büyük çocukları vardı. Ramazan onun en büyük oğluydu. Xan isminde bir kızı vardı. Oğlu Celal aşağı yukarı benimle aynı yaşlardaydı. Kızları Nihal hizmetlerini görsün diye dedesi Xal Hamit ve anneannesi Keziban teyzesinin yanında kalıyordu. Xal Osman’ın başka çocukları da vardı. Onlar benden epey küçüktüler. Hatırladıklarım arasında Aydın diye bir oğlu daha vardı.


 


Osman dayı korkunç derecede sigara içiyordu. Öyle ki sigaranın birisini söndürmeden diğerini yakıyordu. İçtiği sigaranın haddi hesabı yoktu. Bu yüzden durmadan  öksürüyordu. Aşırı sigaradan dolayı parmak uçları ve bıyıkları sapsarıydı. Çoğu zaman birkaç günlük sakalıyla dolaşırdı. Günlük tıraş olma alışkanlığı yoktu. Öksürük nöbetine tutulduğu zaman boğulacak gibi oluyordu. Fakat yine de de sigara içme huyundan vazgeçmiyordu.


 


Değerli Yeğenim,


 


Xal Osman babamla yaşıttı. Çocukluk ve gençlik yıllarından kalma epeyce anıları vardı. Bunlardan birisi var ki anlatmadan olmaz. Babamın dediğine göre zamanında köyün kuzeyinde bulunan bir yerde dededen kalma kendilerine ait bir parça ormanları varmış. Bu bölgeye “Gomé Qasi” deniliyormuş. Burada daha çok meşe ağaçları yetişiyormuş.Bizimkiler ilkbahar aylarında meşe ağaçları iyiden iyiye yapraklanınca bu yaprakları incecik dalarıyla birlikte budayarak bir yerde istifliyorlarmış. Bu yapraklara “VELG” deniliyordu. Kış kapıya dayanınca istiflenen bu kurumuş yapraklar kadın ve erkekler tarafından sırtlanarak köye getirilir ve daha çok keçilere yem olarak verilirdi.


 


İşte yine böylesi bir zamanda babam elinde urganı Gomé Qasi bölgesine giderek VELG yığınından aldığı yaprakları büyük bir balya haline getitirerek onları sırtına vurmuş köye getirmeye çalışıyormuş. Geçtiği yola yakın bir yerde Xal Osman koyunlarını otlatıyormuş. Sigarası biten Xal Osman babamın sırtında ağır yük köye doğru yol aldığını görünce hemen yola koşmuş. Yakınına gelince de “ Lo lo Mehmedi hele biraz dur, dur da biraz laflayalım“ demiş. Ağır yük altında zorlanan babam biraz soluklanırım diye yükünü yere indirmiş. Xal Osman babamın yanına oturarak ondan bir sigara istemiş. Babam cebinden tütün tabakasını çıkararak biri ona diğeri kendine iki sigara sarmış. Sigara eşliğinde ikisi arasında sohbet koyulaşmış. Sağdan soldan konular bularak epeyce laflamışlar. Bu arada Xal Osman’ın aklına bir muziplik  gelmiş. Babama “Sen otur ben şöyle ufak bir su dökeyim “ diyerek birkaç adım uzaklaşmış. Sonra babama çaktırmadan az ilerde duran yaprak yükünün arasına on-onbeş kiloluk kocaman bir taş bırakmış. Derken birlikte bir sigara daha içmişler. Bununla kalınmamış babam Xal Osman’a biraz tütün ve birkaç sigaralık kağıt vermiş. Babam köye gitmek üzere yükünü sırtına almaya çalıştığında yükün ağırlaştığını fark etmiş. “ Yahu Osman bu yük biraz önce bu kadar ağır değildi, şimdi neden bu kadar ağırlaştı anlamadım? “ demiş. Xal Osman “ yük aynı yük, yorulduğun için sana öyle gelmiş olabilir “ diyerek onu buna inandırmış. Xal Osman’ın yardımıyla yükünü sırtlayan babam yükü köye getirene kadar akla karayı seçmiş. Yükü indirip urganı çözdüğünde yükün içinden çıkan kocaman taşı görmüş ve Xal Osman’ın onu oyuna getirdiğini anlamış. Olayı duyan rahmetli dedem Xal Osman’ı yanına çağırarak onu bir güzel azarlamış. Ne var ki Xal Osman böylesi şeyler yapmaktan hiçbir zaman geri kalmamış.


 


Devam edecek…


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]


 


 


 


 


 


 


 

Bu yazı 1543 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum