Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

YEĞENİM İBRAHİM - 25.BÖLÜM

29 Temmuz 2016 - 21:51

YEĞENİM İBRAHİM


25. BÖLÜM…


 


Sevgili Yeğenim,


 


Eşek sırtına yüklenen bu keşkerelerle bir defada dört teneke su taşınabiliniyordu. Kuyuya varıldığında keşkereler eşek sırtından indirilmezdi. Keşkerelere yerleştirilmiş tenekelerin ağzına bakırdan yapılmış bir huni yerleştirilirdi. Kuyudan alınan su bir kova yardımıyla huniden tenekelere boşaltılırdı. Bu iş çok yavaş ve dikkatlice yapılsa da yine de su sağa sola sıçrar ve  zavallı eşeklerin sırtından aşağıya dökülür, karın altlarına kadar sırılsıklam ıslanırlardı. Eşeklerin ıslanmış olması kimsenin umurunda olmazdı. Kadınlar ıslanmaktan kurtulmuştu ya! İnsanlar keşkere sayesinde kadınların günahından kurtulmuş olsa da ağzı var dili yok eşeklerin günahlarından ne yazık ki kendilerini kurtaramamışlardı.


 


Keşkere devrimi sayesinde dört teneke dolusu suyla evlerine dönen kadınlar kavuştukları bu yenilik sayesinde elmalı şeker görmüş çocuklar kadar mutluydular. Köydeki kadınlar paralara kıyıp kendilerine keşkere satın alan kocalarına günde beş vakit dua ediyorlardı. Bazen keşkerelere konulan gaz tenekeleri zamanla aşınır ve bir yerlerinden delinirdi. Bu durumlarda  kadınlar sorunun çözümü için kuyunun önünde bulunan kırmızı çamura müracaat ederlerdi. Kuyunun sol yamacında bulunan kırmızı toprak sudan aldığı nemle adeta sakız gibi olurdu.Kadinlar bu yapışkan balçığı tenekenin sızıntı yapan yerine yapıştırarak akıntının önüne geçmeye çalışırlardı.


 


Değerli Yeğenin,


 


Çocukluğumuzda cefakâr  kadınların işi gücü gerçekten çok zordu. Fakat onca zorluğa rağmen onlar gene de yaptıkları güzel işlerle çevresine hep neşe ve güzellikler saçardı. Akşam çocuklarıyla yer sofrasına oturduklarında gün boyu çektikleri sıkıntıların tümünü  bir çırpıda unutuverirlerdi. Onca sıkıntı onca yorgunluk buhar olup kaybolurdu.


 


Kadınların yaşamında destek ve yardımlaşmanın önemi çok büyüktü. Sevgi ve fedakârlık onların vazgeçemeyecekleri en değerli meziyetleriydi. Her hareketleri asalet ve sadakat kokardı. Saygı ve sevgi onların genlerine işlemişti. Yaşam felsefelerinde dürüstlük ve samimiyet vardı. Dik duruş onların vazgeçemeyecekleri temel ilkelerindendi. Dedikoduyu, çekememezliği ve açgözlülüğü semtlerine bir millim olsun uğratmazlardı.


 


Mesela köyde herhangi birisinin başı dara düşse diğer kadınlar anında imdadına koşardı. Birisi sıkıntıya düştüğünde herkes el birliği yaparak onu bu sıkıntıdan kurtarmanın yolunu arardı. Kısacası herkes birbiri için vardı.


 


Birisinin sevinci diğerinin mutluluğuydu. Birisinin acısı ve üzüntüsü diğerinin kaygısı ve tasasıydı. Yani anlayacağın köyde herkes birbiri için yıkılmaz birer kale duvarı gibiydi. İnsanlık hamuruyla yoğrulan ve insanlık sevgisiyle yontulan bu sağlam duvara sırtını veren herkes kendini huzur ve güven içinde hissederdi. Köyde hiç kimsenin bir başkasıyla bir sorunu yoktu. Herkes mutlu, herkes yaşamından memnundu. Birisi sıkıntı çekerken diğerinin mutlu olması düşünülemezdi.



 


O yıllarda köyde yaşayan kadınların kafasında insanlar arasına fesat-fitne karıştırmak için ordan buraya koşturan kurnaz ve sinsi tilkiler dolaşmazdı. Kadınlar köyün bütün çocuklarını kendi öz çocukları gibi bilir ve severlerdi. Biz çocuklar terbiye ve marifetimizi sadece anne ve babalarımızdan almakla yetinmezdik. Terbiye konusunda en büyük destekçilerimiz yengelerimiz, amcalarımız, bizden büyük abilerimiz ve köyde yaşayan diğer yakın akrabalarımızdı. Herhangi bir hata ve yanlışlık yaptığımızda anne ve babalarımızdan önce köydeki büyüklerimiz tarafından azarlanırdık. Güzel ve yararlı şeyler yaptığımızda büyüklerimizden önce akrabalarımız tarafından ödüllendirilirdik. Akrabalarımız tarafından herhangi bir nedenden dolayı azarlandığımız zaman anne ve babamız bundan kesinlikle gücenmezdi. Tam tersine bundan büyük memnuniyet duyardı. Çünkü büyüklerimizin nazarında bizler sadece onların çocukları değildik. Biz aynı zamanda köyde yaşayan akrabalarımızın da çocuklarıydık. Meseleye böyle bakıldığı için de ufak tefek sorunlar yüzünden kimse kimseye kırılmaz ve gücenmezdi.


 


Bazen oyun sırasında havadan sudan sebeplerle çocuklar olarak kendi aramızda kavgaya tutuşurdu. Büyüklerimizden birisi kavgayı gördüğünde hemen müdahalede bulunur ve kavga edenleri kulaklarından yakaladığı gibi kafalarından koç gibi birbiriyle tokuşturdu. Birbiriyle tokuşturulan çocuklar aldıkları cezaya razı olup aralarındaki kavgaya hemen son verirdi. Bununla yetinmez az önce yaptıkları kavgayı unutarak yarıda bıraktıkları oyuna yeniden dönerlerdi.


 


Köyde babalar ve diğer akrabalar arasında ufak tefek sorunlar ortaya çıktığında kadınlar iyilik ve barış melekleri gibi hemen harekete geçerlerdi. Erkekler arsında sorun var diye hiçbir kadın diğer akrabasına karşı olumsuz bir tavrın içine girmezdi. Ortaya çıkacak olası kırgınlıklar hiçbir zaman ve hiçbir şekilde çocuklara yansıtılmazdı. Kadın ve çocuklar erkeklerin neden olduğu sorunların dışında kalmak için azami çaba sarf ederdi. Onlar birbiriyle konuşmaya, birlikte hareket etmeye devam ederlerdi.


 


Bu saygın davranış sayesinde erkekler arasında baş gösteren tatsız meseleler fazla büyümeden tatlıya bağlanırdı. Yani erkekler kadınların takındığı bu barışçıl tutumun etkisiyle aralarındaki sorunları bir şekilde hallederlerdi.


 


Köyümüzün yakın tarihine damgasını vuran bu saygıdeğer kadınlar doğdukları günden öldükleri güne kadar bulundukları her ortamda hep güzel şeyler için uğraştılar. Mübarek ellerinden ve ayaklarından öpülecek cennet perisi o iyi kalpli kadınlar bütün ahlaki değerlerini beslendikleri o tertemiz kaynaklardan aldılar.


Edep, terbiye ve ahlak tanrıçası o güzel kadınlar yüreklerini sadece güzel şeylere açtılar. Yüreklerini kirletecek, beyinlerini çirkinleştirecek hiçbir şeyi kendilerine yaklaştırmadılar. Buna hiçbir şekilde müsaade etmediler.


 


Onlar hep güzel şeyler  uğruna çırpındılar. Bozgunculuğu kırıp dökmeyi, yalan dolanı, iftirayı ve insan kötülemeyi semtlerine bile uğratmadılar. Onlar güzel olana daima dost, kötü olana ise hep uzak durdular. Ne zamanki o güzel insanlar yaşadığımız topraklardan çekip gittiler, işte o zaman insani değerler yavaş yavaş hayatımızdan çıktı. Toplumsal değerlerimiz adım adım erozyona uğrayarak yavaş yavaş eridi. Ne zamanki o güzel insanlar ölümle buluştular işte o andan itibaren bizim topraklarda ar ve vefa karaborsaya düştü. Anlayacağınız üzerinde yaşadığınız bu köy ve bu topraklar hep anlatmaya çalıştığım bu güzel insanlarla güzeldi. Bu güzel insanlardan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı artık.


 


Değerli Yeğenim,


 


Sözünü ettiğim bu güzel insanların pek çoğu yaşamıyor artık. Hayatta olanların bazıları doğup büyüdükleri topraklardan çok uzak yerlere savrulp oralarda yaşıyorlar. Uzaklarda yaşayan o değerli insanlara uzun ömür, çekip gidenlere Allah’tan rahmet dilemek boynumuzun borcudur. Biz yaşadığımız sürece o güzel insanları sahip oldukları o güzel yönleriyle anmaya,anlatmaya devam edeceğiz.


 


Allah bizi kötülükleriyle anılan insanlardan etmesin. Ne mutlu o insanlara ki bu gök kubbede güzel bir seda ve anlamlı izler bırakarak gittiler.


 


Not : Değerli dostlar,kiymetli okuyucular, 42 bölümden oluşan  “ Yeğenim İbrahim ” yazı dosyasını 25.bölümüyle burada sonlandırıyorum. Dost , arkadaş ve yakın çevremden gelen istek üzerine bu dosyayı kitap halinde yayımlamaya karar verdim.Önemli bir aksilik olmaması durumda kitap Eylül ayında okuruyla buluşacaktır.


 


Saygılarımla.


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


 


[email protected]


 


 


 


 


 


 


 


 


 

Bu yazı 1488 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum