Cuma Özusan

Cuma Özusan

[email protected]

HAKLAR VE GÖREVLER

24 Ağustos 2011 - 21:00

Hak, insanların ürettikleri bir kavramdır. Hayvanlarda düşünme ve kavramlaştırma olmadığı için onların bir hak talep etmeleri yoktur. Hayvanların yalnız ihtiyaçları vardır. Hayvanlar içten gelen bir itki ile ihtiyaçları için çaba gösterirler. Buna sevki tabii veya ilhamı ilahi diyoruz. Bizde akıl, hayvanlarda içgüdü hareket kaynağımızdır. Hayvan hakları dediğimizde biz onların yerine onlara bir hak izafe ediyoruz. Yani temelde bu insani bir eylemdir, hayvanları canlı gördükleri için onlara eziyet edilmesine insanlar karşı çıkarlar. Bir canlıya eziyet edilmesini kendilerine eziyet edilmiş sayarlar. Bu gayet yerinde bir şeydir. Tarih boyunca bütün büyük dinler ve düşünen insanlar hayvan haklarına da riayet edilmesini önemle vurgulamıştır.


Hakkın ne olduğu üzerinde durmayacağız. Bu çok karmaşık ve çapraşık konuların irdelenmesini gerektirir ve bir defa içine dalarsak çıkamayız. Her düşünceye göre hakkın tanımı ve içeriği değişebilir. Tarih boyunca filozoflar hakkın ne olduğunu tartışmışlardır. Kısaca söyleyelim, hakkın ilahi bir kaynaktan geldiğini veya hakkın doğuştan insana verildiğini veya hakkın güçten ibaret olduğunu söyleyenler vardır. Bazıları hak güçlünündür der. Hayvanlar âleminde nasıl ki en güçlü olan ayakta kalıyorsa insanlar arasında da bu aynı şekilde cereyan eder. Güçlü olanlar başkalarına hâkim olur ve onları yönetir. Sonra güçten ne kast edildiği de açık ve kesin değildir. Hak felsefi, ahlaki, hukuki, siyasi ve dini bir kavramdır. Hak kavramı realiteden çıkmış değildir. Realiteden çıkan bir kavram kesin ve buyurucu ve geçerli olamaz. Hakkın bir değer olarak kabul edilmesi lazımdır. Değerler ise olgulara dayanmaz.


Neyse felsefe yapmayı bırakalım da pratiğe gelelim. Hakların yanında görevlerin olduğunu, yani her hakkın bir görev karşılığı olduğunu unutuyoruz. Tabii bunu bütün haklar için demiyoruz. Bazı haklar kendiliğinden vardır, bunun için bir görev insana terettüp etmez. Mesela yaşamak hakkı böyledir. Bizim bugün üzerinde duracağımız konu bu değildir. Bir görev yaptıktan sonra hak ettiğimiz şeylerden bahsetmek istiyorum. Kendi hakkını ferden veya toplu olarak aramak normal bir şeydir. Bunun için mücadele etmek de normaldir. Yalnız samimi, dürüst ve ahlaklı bir insanın bir hak talep ederken o hakkı hak edip etmediğini de düşünmesi gerekir. Hak, madalyonun bir yüzü ise diğer yüzü de görevdir. Ne yazık ki insanların haklarını aramak için gösterdikleri çabanın onda birini, hatta yüzde birini göstermediklerini görüyoruz. Hiç düşünmüyoruz ki bir insanın başkaları üzerinde hakları olduğu gibi, başkalarının da onun üzerinde hakları vardır. Ve bir insan için görev olan şey, başkası için haktır. Birisi sadece hakkını düşünüp görevini ihmal ederse başkalarının haklarını gözetmemiş olur.


Kamu malına zarar vererek hak talep etmek bir defa baştan yanlıştır. Bir insan ömrünün yarısına yakın bir süre kamu görevinde bulundum. Şunu itiraf edeyim ki haklarını düşündükleri kadar görevlerini düşünen insan görmedim. Maaşından beş kuruş kesildiğinde mutemetle bir saat münakaşa edenlerin mesaiden kaytarmanın gayri ahlakiliğini hiç düşünmediklerini gördüm. Bazıları da kendilerine verilen ücretin azlığını bahane eder kendilerini şöyle kandırıyorlardı: bu kadar maaş bu kadar iş. İyi ama arkadaş sen bu göreve girmekle bir taahhütte bulunmadın mı? Bunların çoğu işi bir angarya gibi görür ve yasak savmaya çalışır. Gidin devlet dairelerine bir memura bir
şey sorun. Önce sizin yüzünüze şöyle bir bakar, tekrar işine eğilir. Aradan bir müddet geçtikten sonra kaba bir tavırla: ne var der. Sizi insan yerine koymaz. Bekleterek ve işini ağırdan alarak egosunu tatmin eder. Şimdi bu adam bilmiyor mu ki daireye gelen adam yüzünden ekmek yiyor. Vatandaşın vergileriyle ona maaş veriliyor. Memur halkın hizmetçisidir. En büyüğü de, en küçüğü de budur. Ona tafra satamaz.

Hak arayıcılığına çıkanların hiç de başkalarının haklarına riayet etmediklerini görüyoruz. Bazıları toplumda tanınmak ve bir yere gelmek için uyduruk bir dernek kuruyor ve güya insani ve ahlaki bir çaba gösteriyor. Bu yüzden ekrana çıkmak ve mikrofon tutulmak mazhariyetine kavuşuyor. Hayvan hakları koruyuculuğu yapan bazı şerirlerin nasıl hayvan hakları adına insanların yakasına yapıştıklarını ve tartakladıklarını gördük ve utandık. Bir insan yanlış yapmışsa bu onun yakasına yapışmayı gerektirmez. Hayvan hakları adına insanlara haksızlık yapılamaz. Sonra hak kavramını çok dar anlamda anlıyoruz. Hak deninde aklımıza yalnız para geliyor. İnsanın akli, ruhi, manevi ve ahlaki gelişimi için kimseden bir talep gelmiyor. Tek arzu: maaşımı artır. Bu ne kadar basit ve düşük düzeyde bir hak talebidir. Elbette maaş artışını istemek de bir haktır ama neden işçiler ve memurlar yalnız buna takılıyorlar.


Asıl aranacak hak, toplumda insana verilecek değerin artışıdır. İster fabrikada işçi veya ister dairede memur olun ve isterse size astronomik rakamlarda maaş verilsin. Moda tabiriyle dolgun maaş alın. Bu kimin gözünü doyurur ve kimi değerli yapar. Siz memur ve işçi olmakla zaten en büyük haklarınızdan feragat etmiş olursunuz. Devletin en büyük görevi size kendi işinizi yapacak bir düzeni hazırlamaktır. Çarkın bir dişlisi olmakta devam ettikçe size verilen hiçbir ücret artışı işe yaramaz. Bugünkü kapitalist düzen insanları kişiliksiz ve ruhsuz varlıklar haline getiriyor. Asıl buna isyan etmek ve karşı çıkmak lazımdır. Siz fabrikada adı olmayan bir işçi olarak kaldıkça hiçbir ücret size yaramayacaktır. Mühim olan daha insani ve ahlaki bir düzende çalışmak ve her insanın değerinin olduğu ve bilindiği bir düzende yaşamaktır. Vesselam.

Bu yazı 648 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum