Cuma Özusan

Cuma Özusan

[email protected]

YANLIŞ YORUMLANAN ÜÇ AYET

30 Temmuz 2012 - 07:03

 


Birincisi, Bakara Suresi 219. ayette geçen: “ve senden neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ihtiyaçtan arta kalanı” ibaresidir. Burada esas anlam, ihtiyaçları karşılayacak olan mal ve servetten arta kalanın tamamını infak etmek değildir fakat bundan vermektir. Bu; insanı cimrilikten, nekeslikten ve pintilikten kurtarır. Yoksa maldan artanın tamamı dağıtılırsa hiç kimse zengin kalamaz ve başkasına bağışlayacak bir şeyi de bulunamaz. Peygamberimizin arkadaşları arasında infak etmekte yarışanlar ve hatta bütün malını yoksullara ve askerlere hibe etmek isteyenler vardı. Peygamberimizin aşırı bağış isteğini önlediğini ve yapılan bağış isteklerini kişilerin durumuna göre sınırlandırdığını biliyoruz.


İnsanların bütün mallarını yoksullarla paylaşması gerektiği düşüncesi bazılarına çok cazip gelebilir fakat gerçeklere aykırıdır. Tarihte bu düşünceyi ileri sürüp peşine adam takanlar olmuştur fakat bu hiçbir zaman genelleşmemiş ve kalıcı olamamıştır. Bunu felsefi bir sistem halinde savunanlar çıkmış ve devlet düzeyinde tatbiki de gerçekleşmiştir fakat sonunda bundan vazgeçilmiştir. Esasen ne kapitalizm ne de sosyalizm insani bir düşünce değildir. Bunların ikisi de “ekonomizm”e saplanmıştır. Ekonomik ihtiyaçların karşılanmasını her şey sayarlar. Bu çürük ve sakat bir düşüncedir. Din ve akıl -Allahın kulları olması hasebiyle- insanın hiç bir şeyin araç ve aleti olamayacağını söyler.


İkincisi, Neml Suresi 80. ayette geçen: “Şüphesiz sen (sesini) ölülere işittiremezsin” ibaresidir. Peygamberimiz müşriklerin büyükleri ile tartışıyor ve onlara Allahın ayetlerini açıklıyordu fakat onlar buna kapalı idi, hiçbir şey anlamıyor ve kabul etmiyorlardı. Onlar yüz çevirip giderken Allahın resulü inkârlarından dolayı arkalarından hüzünle bakıyordu. İşte onu teselli ve takviye için bu ayet indi ve müşrikleri ölülere benzetti. Ölüler bir şey işitmedikleri gibi bunlar da bir şey işitmezler diyor. Burada edebi bir sanat olan benzetme (teşbih) vardır. Benzetme kuralına göre kendisine benzetilenin, benzetilenden daha kuvvetli olması lazımdır. Niteliği veya niceliği zayıf olan kuvvetli olana benzetilir.


Buradan çıkaracağımız sonuç, ölülerin asla bir şey duymadıklarıdır. Ayet bunu edebi bir sanatı da kullanarak hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar bir açıklıkla kimsenin öldükten sonra bir şey duymayacağını anlatıyor. Hal böyle iken bunun kadar sağlam olmayan rivayetlerle ölülerin de işitebileceğine inananlar olmuştur. Bu ayetin mefhumuna ters olan rivayet ve nakillerin ya anlaşılmadığına veya çok zayıf olduğuna inanıyorum. Şehitler hakkındaki ayet bunu nakzetmez. Orada şehitlere saygısızlık yapılarak onlar hakkında “ölüler” diye konuşulması yasaklanmaktadır. Ölülerin duyduğuna inanmak, türbelerden medet ummak gibi yanlışlara yol açmaktadır.


Üçüncüsü, Lokman Suresi 13. ayette geçen: “şüphesiz ki şirk büyük bir zulümdür” ibaresidir. Bu ayet de yanlış anlaşılmış ve yorumlanmıştır. Şirkin en büyük zulüm olması, zulmün şirkten küçük görülmesine sebep olmaz. Burada esas anlatılmak istenen zulümdür ve şirk zulüm olduğu için büyük kötülüktür. Şirk kötülük özelliğini zulümden almaktadır. Esas ve kapsamlı kötülük zulümdür. Şirk onun bir türü veya türevidir. Şirkten başka zulümler de vardır. Yani şirk asli, zulüm fer’i bir hadisedir. Nitekim mesela “dürüstlük en büyük sermayedir” dediğimizde asıl dayanılan kavram sermayedir, dürüstlük bir sermaye olduğu için değerleniyor ve sermayelerin en büyüğü oluyor.


Ama bazıları bunu tersine çeviriyor ve şöyle yorumluyor: bir adam müşrikse o artık insan sayılmaz ve zulme müstahaktır. Ne yazık ki bugün dindar sayılanların çoğu kendilerinden olmayanların zulme uğramalarına sessiz kalmakta, görmezden gelmektedirler. Hâlbuki peygamberimizin ve sahabenin uygulamaları böyle değildi. Zalim kim olursa olsun ona karşı çıkılırdı, mazlum kim olursa olsun desteklenir ve hakkı alınıncaya kadar savaşılırdı. Hak ve zulüm karşıtlığı, iman ve inkâr karşıtlığından daha büyük kötülüktür. Peygamberimizin daha gençliğinde zulme karşı oluşturulan bir örgüte girdiğini biliyoruz. Mekke’nin fethine çıkılmasının bir sebebi de Müslümanların himayesinde olan bir aşirete yapılan zulmü bertaraf etmekti ki o aşiret hala müşrikti. Vesselam.

Bu yazı 2090 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum