Mustafa Karadağlı

Mustafa Karadağlı

[email protected]

Umut İnsanı Bir Öğretmen

09 Ağustos 2014 - 07:50

Size, üniversitelere derecelik öğrenciler yetiştiren, kahraman bir özel dershane öğretmeninden, bahsetmeyeceğim. Size, ardiyesinde yapmacıktan onlarca ödülü bulunan bir öğretmenden bahsetmeyeceğim. Size, basında birkaç sahte kare ile gündem oluşturmuş, yılın öğretmeni seçilmiş bir öğretmenden bahsetmeyeceğim. Size, “bunlardan bir şey çıkmaz, benim gibi özel birinin bu dağ başında işi ne?” deyip günü kurtarmayı insanlık zanneden bir öğretmenden bahsetmeyeceğim.

Size, zikri-fikri, aldırdığı sahte raporla kapağı sahil kenarı bir okula atmayı ahlak bellemiş bir öğretmenden de bahsetmeyeceğim.

Size, deniz kokulu fındık kenti Samsun’un bağrından çıkmış, muteber ve muhterem bir öğretmenden, bahsedeceğim.

En acımasız hayat şartlarına rağmen medreselerde başarıyla geçirilmiş bir çocukluk. İnşaat ve fındık bahçelerinde yevmiyelerle tamamlanmış bir gençlik. Yokluk ve yoksunlukla tamamlanan bir üniversite. Her haline şükreden ekmel bir teslimiyet. Kendisinden razı olmayanı kalmamış bir dost kervanı. Yaşlılara refakati erdem bilmiş sosyal bir sorumluluk. Ve mezuniyet…

Rabbim! Eğer bu yokluklar içerisinde mezun olabilirsem, tayinimi öyle uçsuz bucaksız bir diyara çıkart ki yokluklar içerisinde özümü pişireyim. Samimi ve hulusi kalple yapılmış bir dua ile camii ve yolu olmayan bir köye çıkmış tayini. Samsun nere? Siverek Hallaç Köyü nere? Allahtan habersiz bir yaprak bile düşmez iken, kendisinin buraya düşmesinin tesadüf olamayacağını belirten bir tevekkül…

İlk iletişimi, sıcak bir gülümsemesi olmuş köylülerine. Güneş sarısı tebessümü yetmiş gönülleri ısıtmaya . Altmışlı-yetmişli yıllarda yapılan bir okul, dökülmedik yeri kalmamış bir lojman… İşe evlenmekten başlamış. İlk maaşıyla evlenmiş. Kendisi gibi gönül insanı biriyle oturmuş nikah masasına. “Yalnız da olmazdı bu köyde “ demeyi ihmal etmeyen bir haklılık…

Rumi’nin şu mısraını anımsadım:

”İki odun birlikte olursa iyi yanar.”

Okulun temizliği, lojmanın bakım-onarımı derken, sıfırı tüketmişler. Bu kadar ilgiyi beklemeyen köylüler birer birer okula gelir olmuş.

Yakın dostlardan ve arkadaşlardan topladığı yardımlarla iyi bir eğitim ortamı hazırlamışlar masum Kürt Çocuklarına.

Ziyaret etmediği velisi kalmamış. Gönüller kazanılmış, kalpler fethedilmiş.

Uzun süre okuldan umudunu kesmiş veliler, okula gelir olmuş. Köylüler merak etmiş bu misafiri. Nedir, nasıl biridir? Kimi bir kase yoğurt, kimi iki yumurtayla kapısını çalar olmuş hocanın.

Hoca, her akşam ayrı bir eve, kitaplarla misafir olmuş. Televizyonlar susturulmuş, hoca izlenir olmuş. Doğal olarak konular ardı ardına sıralanır :

Temizlik, nezaket, abdest, iman, medeniyet nimetleri, tuvalet adabı, yeme içme adabı, teknolojinin yarar ve zararları, kul hakkı, başarı ve başarısızlık, umut….

Samimiyeti kanıtlanmış bu insan, kalplerin fethinden sonra ceplerin de fethine girişmiş. Gönüllü biri aracılığıyla köyde bir cami projesi yapmış. Her köylüden kıt kanaat paralar toplanmış. Derken komşu köylerde bu güzel projeye ilgi duyar olmuş. Öğretmenin mimarlığında hep birlikte yapmışlar köyün camisini. Ustalık -işçilik ikisi bir arada, güzel bir cami çıkmış ortaya. Öğretmeni köylüler tatilde bile bırakmamış. Ağlayanlar sızlayanlar:

“Sen gidersen, cumayı kim kıldıracak? Çocuklara elifi kim öğretecek?” Yürek insanı yürekten gelen bu sese kulak vermiş. Tatilde de köylüyle…

Fen ve din bilimleri ikisi bir arada. Yaz kış denilmeden eğitime devam. Beşinci sınıfta okuma yazma bilmeyenler okur yazar olmuş sayesinde Hoca’nın. Büyüklere gece kurslarında okuma yazma öğretilmiş. Veliler kitapla tanıştırılmış.

Yazması roman olacak nice kahramanlıklar…

Onun hikayesini ondan uzak bir diyarda farklı farklı insanlardan dinlemiştim. Yıllardır horlanmış, eksik görülmüş bir coğrafyada böyle bir öğretmeni bulmak elbetteki mucizeydi benim için. Ve gönüllü olarak kendisiyle tanıştım.

Aristo’nun, “ bir çiçekle bahar olmaz” sözünü hep eleştirirdim. Ve yine eleştirmeye devam edeceğim galiba. Evet bir çiçekle bahar olur. Hem de yedi renk bir bahar olur.

Köylerimiz köylerimiz… İsimleri mahalle olarak değiştirilen, yıllarca ihmal edilmiş köylerimiz. Her gelen öğretmenin üç yılımı doldurup kaçmayı planladığı çorak köylerimiz…

Ercan Öğretmen, iki çocuğuyla hayatının en güzel yıllarını Hallaç Köyü’nde harcıyor. Ve elinden gelenin en iyisini yapmaya da devam ediyor. Ve çalıştıkça da mutlu olduğunu belirtiyor. Sade ve sadece Hak Rızası diyor. Bana Rabb’in kamerası yeter diyor. Dünyalık ödüller fani takdirler ne ki? Aslolan Rabbin rızası diyor. Böyle halis niyetlilerin kerameti, azmi ve sabrı olsa gerek.

Ne güzel böyle umut insanı birinin methini duymak. Sürekli eleştirmeye, yok saymaya alışmış bir kültürden, birde yürek insanı öğretmenlerin kahramanlıklarını dinlemek. Ne güzel böyle umut insanlarıyla tanışmak.

İdealist üniversite öğrencileri ve öğretmen adayları mutlaka Hallaç Köyü’ne gidip bir çiçekle nasıl bahar olduğunu görmeliler bence. Hayatta aşılamayacak hiçbir beşeri engelin olmadığını yaşayarak öğrenebilirler.

Sen çok yaşa Ercan Öğretmenim! Bize ırkın, rengin, mezhebin bir üstünlük olmadığını bir kez daha öğrettin. Ön yargılarla doldurulmuş umutsuz bir zihniyetin kalesinden ilk taşı, sen kopardın. Ve koparmaya devam ediyorsun. Allah yar ve yardımcın olsun…

Selam ve muhabbetle…

Bu yazı 3193 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum