Osman İzol

Osman İzol

asitiya_gel@hotmail

ADALET ARAYIŞINDA KURD’LERİN İHMAL EDİLMESİ

02 Ağustos 2013 - 08:15

Bir sosyal ve siyasal meseleye nasıl yaklaşılırsa yaklaşılsın, genellikle o meselenin hallinde kullanılan ve kullanılacak olan bütün argümanlar, o meseleye yaklaşım biçimi etrafında şekillenir. Yani genellikle bir meselenin çözümüne dair  yaklaşımların rengi belirgin olup, her yaklaşım biçimi kendi dilini ve kriterini o meseleye yansıtmaya çalışır.


Kürd ve kürdistan meselesinin anlaşılmasında bu güne kadar kullanılan yöntemlerde  genellikle meselenin ontolojik kısmı  bilinçli bir şekilde ıskalanmıştır. Daha çok meseleyi tanımlamada (mesele ile ilgisi olmayan gündemler öğretilerek) pragmatist yaklaşımlar belirgin olmuş ve kısır döngü insanları oyalaya gelmiştir.


Bahsi geçen pragmatist yaklaşımlar, Kürd milletini bir bütün olarak onlara ait topraklarda mahkum eden devletlerin bizzat eliyle gerçekleştirilmiş ve bu devletlerde faal olan kurum, kuruluş, cemaat, tarikat ve diğer sivil oluşumlar ile de bu yok etme, eritme çabaları süre gelmiştir. Varlık âleminde kendilerine kavimsel olarak bir yer bulamayan Kurd’ler, şizofren bir topluma dönüştürülmeye çalışılmıştır.


Bu yoğun kuşatılmışlık durumu karşısında Kurd’ler, bir türlü hem Kurd hem müslüman olamıyorlardı. Ancak kavimdaşları Allah’a hizmetkar kavimler olabiliyor ve Allah adına kıtalar aşıyorlardı.


Bu karmaşık durumun hakim olmasında önemli rolü olan birçok camia ve yapılar, bu vebalden her ne kadar kendilerini soyutlamaya çalışsa da, bu gün gelinen noktada Kurd’ler için kendilerinden kaynaklı olumlu bir netice örneği gösteremezler. Üstelik yüklenmiş oldukları sorumluluk gereği adil olduklarını iddia etmelerine rağmen.


Her ne sebepten olursa olsun kürd’ler, her yapının pragmatist yüzüyle muhatap kalmış kendi kerçekliğini muhafaza etmeye kalkıştığı an, mevcut yapılar tarafından yalnız bırakılmıştır. Üstelik birçok  yapıların ( islami olduğunu düşünen) çalışan kadroları çoğunlukla Kurd kavminden  ouluşmasına rağmen.


Kurd’lerin temel hak ve hürriyetleri bağlamında müslüman düşünürerin ortaya koyduğu sorumluluk biçimi, geçmişe göre her ne kadar daha olumlu bir noktada olsa da, kavramsal düzeyde kullanılan argümanlardan  tutun da daha birçok meseleye kadar, daha  kendine konuşulmaya müsait bir genel zemin bulamamıştır.  Şöyleki; Ümmet kavramı perspektifinde Kurd’lerin durumu değerlendirilirken, ya bütün islam coğrafyasına özgürlük, ya da her şey o güne kalmalı mantığı ile Kurd kavminin durumu hep ertelenmiştir. Tabi buna daha birçok durumu da ekleyebiliriz.


Ümmet sorumluluğu gereği yoğunlaşılması gereken alan elbette evrensel olmalıdır. Ancak bu durum Kurdistan coğrafyasında yaşayan insanlar için adaleti ertelemeyi gerektirmez.  Müslümanlar tarafından  Kurd’lere özgürlük getiremeyen bir yaklaşımın ümmeti nasıl özgürleştireceği  konusu tekrar tekrar konuşulup tartışılması gerekir. Aksi durumda her seferinde kendisinden nefretle bahsettiğimiz dünya, bu işe müdahil olmaya daima talip olacaktır. Unutulmasın ki, sahada kim varsa konuşma hakkı da ona kalıyor.


Tabi ki bu konuda kendini bu tür tartışmalardan ve çıkmazlardan kurtarabilmiş ve şahitliğini gereği gibi yerine getiren şahsiyetlerin emekleri unutulmamalı. Ancak genel duruma baktığımızda birçok meselenin yeniden yorumlanması gerekirken, bu tür konuların çok dar bir çerçevede kalıyor olması üzüntü vericidir. Aynı zamanda bu sebepten ötürü İslam’i şahsiyetler, zaman zaman birbirlerini kırarak ve hatta daha da ileriye giderk dine ihanet suçlamalarıyla birbirlerini itham edebiliyorlar.  Bu durum islami şahsiyetler açısından üzüntü vericidir.


Kitaplıklarımıza ve vicdanlarımıza dönüp kaynaklarımızı tekrar gözden geçirmeli ve kriterlerimizin İlahi kriterler mi yoksa ekollerimizin ve ya bizim kriterlerimiz mi olduğuna tekrar tekrar göz atmak gerekir. Doğru bildiğimiz yanlışların olacağını unutmadığımız sürece, doğru yoldan sapmayacağımız kanatindeyim


 

Bu yazı 2848 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum