SİVEREKLİ STK'LAR SON SÜRECİ DEĞERLENDİRDİ

Siverek’te faaliyetlerini sürdüren Sendika ve STK temsilcileri ile Çözüm sürecinin akıbetini ve son yaşanan gelişmeleri konuştuk.

SİVEREKLİ STK'LAR SON SÜRECİ DEĞERLENDİRDİ
12 Ağustos 2015 - 16:14


Siverek Gençlik Sitesi olarak Siverek’te faaliyetlerini sürdüren Sendika ve STK temsilcileri ile Çözüm sürecinin akıbetini ve son yaşanan gelişmeleri konuştuk.


PKK ve Kürt sorunu ayırt edilemedi

Siverek İkra Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanı Muhiddin Akay, “Devletin ‘çözüm süreci’ adını vermiş olduğu süreci, barış ve kardeşlik adına, silahların susması, bölgenin refahı, Kürt halkının maslahatı gereği desteklediklerini belirterek, süreç ile birlikte Kürt sorunu ile PKK sorununun birbirinden ayırt edilemediğine dikkat çekti. Süreç ile birlikte her iki tarafın sorunun çözümü noktasında samimi davranmadıklarına dikkat çeken Akay, sürecin taraflar için oyalama ve zaman kazanmadan başka izahının olmadığını söyledi.

Devletin çözüm sürecinde Kürt sorunundan nemalanan tarafı muhatap almasının gömleğin ilk düğmesinin yanlış olarak iliklenmesi olarak yorumladıklarını belirten Akay, “Silahların bırakılması adına PKK ile konuşulabilirdi; ancak Kürtlerin temel hakları konusunda bölgedeki tüm yapılar ile görüşülmesi gerekirdi. Devlet, çözüm adına bölgeyi tamamen PKK’nın inisiyatifine terk etti. PKK’da bu durumdan nemalanarak sözde mahkemeler, karakollar kurdu. Kürt çocuklarını dağa çıkarmaya, silahlanmaya ve kendisine rakip olarak görmüş olduğu İslami yapıları sindirmeye başladı. Devlet ise süreç hakkındaki eleştirilere kulak tıkayarak süreci, silahların susması, asker cenazelerinin gelmemesi olarak algıladı. Devlet, Kürtlerin tek temsilcisi olarak PKK ve HDP’yi gösterdi. Yine resmi ağızlardan Abdullah Öcalan Kürtlerin tek lideri! Olarak gösterdi. STK'ların, diğer partilerin dışlanması ise bugün gelinen duruma neden oldu. Tüm yapılan hatalara rağmen silahların susmasını, Kürtlerin temel hak ve hürriyetlerini pazarlıklara konu edilmeden anayasal güvence altına alınmasını istiyoruz” dedi.

Kürt Halkı Sürece Tam Olarak Dahil Edilmemiştir

Siyar-Der Yönetim Kurulu Üyesi Mavi Marmara Gazisi Cevdet Ökenek ise çözüm sürecini şöyle tanımladı, “Çözüm süreci ya da barış süreci, Türkiye'de uzun yıllardan beri devam eden Kürt sorununu çözmeye yönelik Ak Parti hükümeti tarafından başlatılan ve halen devam eden sürecin adıdır. Türkiye’de 30 yıldan fazla süren çatışmalar neticesinde ciddi oranlarda can kaybı ve ekonomik zarar meydana gelmesi bu süreci başlatmayı zorunlu hale getirmiştir. Yani diyebiliriz ki çözüm sürecinin hedefi PKK’nın silahsız siyasete yönelmesini sağlamaktı. Süreç nasıl işledi ve şuan itibariyle sonuçları neler oldu? Çözüm süreci gerçekleştirilirken yapılan en büyük hata; Çözüm/Barış Sürecinin en önemli ayağı olan Kürt Halkının sürece tam olarak dâhil edilmemiş olmasıdır. Görüşmeler esnasında tek tarafın muhatap alınarak Kürt halkının kaderinin bir tarafın eline bırakılmasıdır. Ayrıca süreç işlerken bir bakıma Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde güvenlik konusunda zafiyet oluşmuştur. Oluşan boşluğu özellikle 20 Temmuz 2015 Tarihinden beri terör örgütünün yaptığı eylemlerden daha net görebilmekteyiz. Yapılan eylemlerin sonucu olarak yıllar sonra tekrar gelen şehid haberleri çözüm sürecinde bir kopuşa sebep olmuştur.

Dünya güçlerinin Çözüm sürecine bakışını özetleyen Ökenek, “ABD, Avrupa ve İsrail’in sürece bakışı; Türkiye coğrafi konumu bakımından çok önemli bir ülke olduğundan ve ABD, İsrail ve Avrupa’nın Ortadoğu siyasetinde de kilit ülke konumunda olduğundan dolayı hep gözleri üzerine toplamıştır. Özellikle ABD çözüm sürecini desteklediği yönünde açıklamalarda bulunsa da esasen Türkiye’deki barış ortamının menfaatlerine ters düştüğü bilinen bir gerçektir. Özellikle Türkiye’nin Suriye politikası da İsrail’in ve ABD’nin Türkiye’deki refahı ve barışı istememesi için kendilerince bir gerekçedir. Çünkü iç sorunu olmayan bir Türkiye elbette Ortadoğu’daki diğer Müslümanların sorunlarıyla daha çok ilgilenecektir” dedi

Kandil kendisi dışındaki herkesi tasfiye etmeye çalıştı

Siverek Fırat-Der Başkanı Mahmut Hanpolat ise Devlet ile Kandil’in çözüm sürecine yüklediği anlamların ilk günden birbirinden çok farklı olduğuna dikkat çekerek, “ Devlet demokratik siyaset ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi formülasyonuyla Kandil’i silahsızlandırmaya çalıştı. Kandil ise ilk günden kendisi dışındaki herkesi tasfiye etmeye çalışarak bölgede güçlü bir iktidar alanı oluşturmaya çalıştı. Devlet, Kürt Sorunu denen devasa bir sorunu Kandil ve İmralı ile pazarlıklarla çözebileceğini düşündü ve Kürtlerin temel hak ve hürriyetlerini bu pazarlıklara endeksleyerek en vahim hatayı yaptı. Oysa İmralı/Kandil Kürt sorununun bir sebebi değil sonucudur. Bunu gözden kaçırdığınız zaman kaş yapayım derken göz çıkarırsınız” dedi.

Devlet yetkililerinin Kürt Sorununun ne olduğunu iyi anlamadığına dikkat çeken Hampolat, “ Mesela ‘Anadilde eğitim asla söz konusu olamaz’ söylemiyle asla Kürt sorununa kalıcı bir çözüm üretemezsiniz. Kürt kimliğini anayasal düzeyde tanımadığınız müddetçe de asla çözemezsiniz. Devlet, “kültürel haklar” diye formüle ettiği ve Kürt Sorununun ana damarlarına dokunmayan formüllerle bu işin üstesinden gelebileceği yanılgısına kapıldı. Kandil ise, işin başından beri devletin süreç zarar görmesin diye bölgede sağladığı görece rahatlığı kendisi için bir fırsata dönüştürmenin hesapları içinde oldu. Şehirlerde gücünü tahkim etmeye çalıştı. Abdullah Öcalan’ın “Kültürel İslam” a yeşil ışık yakan formülasyonu ile İslam’ı da yedeğine almaya çalıştı. Bir taraftan siyasal İslam’a karşı net bir karşıtlık içinde durup laik/seküler dünya perspektifi ile Batı’ya göz kırparken, diğer taraftan dindar Kürt halkını İslami ritüellerle hanesine yazmaya çalıştı. Bunda kısmen başarılı da oldu. Yüzde 13’lük sonucun sebeplerinden biri de budur. Bütün bunlara Rojava meselesi eklenince Kandil Rojava’ya stratejik bir anlam yükledi. Çünkü Rojava kurtarılmış bölge olarak Kandil’in Türkiye’deki mücadelesine önemli bir lojistik sağlama potansiyeli taşıyordu. Bunlar karşılıklı güven bunalımı oluşturdu ve Kandil silahlı unsurlarını söz verdiği gibi sınırlar dışına çekmedi.

% 13 seçim sonucu silahlı unsurların hesabına gelmedi

Eğitim Bir-Sen Siverek Temsilcisi Fikret Aslanparçası ise çözüm sürecinin devam etmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Çözüm Süreci bitmez bitmemeli. Silahın, çatışmanın, acının gözyaşının bir topluma barış ve huzur getirdiği görülmemiştir. Çözüm adına uzun yıllardan bu yana gizli-aşikar defalarca adımlar atıldı. Son çözüm bulma süreci en ciddi ve umut vaat eden süreçti. Bu kadar yol almışken bu süreci küçük hesaplara heba etmek doğru değildir. Çözüm yolunun silahların susturulmasından geçtiğini kabul etmek gerekir. Cumhuriyet tarihi boyunca devlet ilk defa ‘’devletçi’’ reflekslerini bir tarafa bırakıp çözüm üretmeye niyetlendi ve ciddi adımlar attı. Öte taraftan PKK’da çatışmasızlık ilkesine uzun süre sadık kalmasına rağmen 7 Haziran seçimleri sonrası ortaya çıkan tablo her nasıl okunduysa yeniden silahlara dönüş yolu seçildi. Sivil ve siyasi kurumların (HDP’nin aldığı %13 oy buna bariz örnektir.) bu kadar güçlü hale gelmesi silahlı unsurların hesabına mı gelmedi acaba? Eğer böyleyse Kürtlerin siyasi aktörlerinin geleceği ciddi bir vesayet altında demektir. Silahlı unsurların çözüm için sivil ve siyasi kişi ve kurumlara fırsat vermediği sürece çözüm zor olacaktır. HDP ile Hükümet arasındaki gizli veya aşikâr görüşmelerın devletten çok HDP’nin geleceği için önemli olduğuna dikkat çeken Aslanparçası, “Bu görüşmelerin sonucunda HDP siyasi imajını/kariyerini ya kurtaracak ya da silahlı unsurların vesayeti altında zayıf iradeli halini sürdürmeye devam edecektir. HDP de bunun farkında. Aldığı % 13’lük oyun neye tekabül ettiğini hep beraber göreceğiz. Şunu unutmamak gerekir çözüm sivil/siyasi kurum veya kişilerin eliyle gerçekleşmediği sürece çözümsüzlük hali devam edecektir. Silahlı unsurların dayatmalarıyla ortaya çıkacak her tablo aslında toplumu sürekli bir vesayet gölgesi altında tutacaktır. Sorunun kendisinin vesayetçi- militarist zihniyetin ve uygulamalarının bir sonucu olduğunu unutmamak gerekir.

Toplumun tüm kesimleri yaşananlardan rahatsızdır

Özgür Eğitim-Sen Temsilcisi Murat Başaran ise çözüm süreci, Türkiye halklarının yıllardır beklediği ve hayata geçirilmesiyle büyük umut bağladığı bir proje olduğuna vurgu yaparak, “Bu umut hala kaybolmuş değil. İki yılı aşkın bir süredir ölüm haberlerinin gelmemesiyle herkesin rahat bir nefes aldığı ve on yıllardır insanların konuşmaya cesaret edemediği konuların masaya yatırılıyor olması barış için umutlarımızı arttırıyordu. Ancak son süreçte karşılıklı restleşmelerin yaşanması ve 90lı yılları anımsatan olayların yaşanıyor olması “kandan beslenenler” hariç toplumun bütün kesimlerini rahatsız etmiştir. Şu kesinlikle anlaşılmalıdır ki; 40 yıla yakın bir süredir, son dönemde yaşanan olaylar defalarca denendi ve hiçbir sonuç alınamadı. Bu gerçeklik ışığında taraflar acil bir şekilde ellerini tetikten çekmeli ve süresiz bir ateşkes sağlanmalıdır. Hükümet yetkililerinin son dönemde Öcalan’la görüşmeler yapıldığını açıklamaları ve HDP’nin barış için çağrılar yapması önemli ve anlamlıdır. Çok geç olmadan bu çağrılar ete kemiğe bürünmeli ve sivil siyasetin önü sonuna kadar açılmalıdır.

Yaşanan çatışmalar ile birlikte insanların hayatlarını kaybetmesiyle beraber en büyük darbenin sivil siyasete vurulduğuna dikkat çeken Başaran, “Süreç bundan böyle dürüstlük açısından turnusol kağıdı görevi görmektedir. Başta siyasiler olmak üzere STK’lar ve Medya gerekli hassasiyeti gösterip, önlerine sunulanı değil olması gerekeni tartışmalı ve bu süreçte ön açıcı olmalıdırlar. Son tahlilde unutulmamalıdır ki; askerin, polisin, sivillerin ve gerillanın, kısacası insanların canları bütün dünya nimetlerinden değerlidir. Barış bu kadar yakınken ona uzanıp sımsıkı tutmayanları hiçbir bahane paklamayacak ve dökülen her damla kan barışa uzanmayanların alnına bir leke olarak yapışacaktır.

En büyük hata Müslüman Kürtlerin sürecin dışına itilmesi oldu

Diyanet-Sen Siverek Temsilcisi Ramazan Öz ise, Ak Parti hükümetinin toplumu değiştirme ve dönüştürme amacıyla millete gidip iktidar olduğuna dikkat çekerek, “ Ak Parti, değişim ve dönüşümün önündeki en büyük engelin Kürt sorunu olduğunun bilinciyle Kürt sorununu halletmeye yönelik "Çözüm sürecini " başlatmış oldu. Çözüm sürecini sürdürürken çeşitli yol kazaları olmakla birlikte bence en büyük hatayı bölgenin sosyolojik derinliğine tam vakıf olmadan ele alması oldu. Şöyle ki muhataplık Kürt sorunuyla PKK olgusunu iyi tespit edememesi neticesinde bölgedeki Müslüman Kürtler, bu davaya baş koymuş, emek vermiş kesimler de sürecin dışına itilmiş oldular. Bu durum kaçınılmaz olarak zımnen de olsa Müslüman Kürtler ve davaya gönül vermiş insanları PKK ve onun siyasi bağlantılarının mahkûmu haline getirdi. Peki, şöyle bir soru sorulabilir. Nasıl olur da Ak Parti böyle bir öngörüsüzlükle süreci başlatır. Bunun cevabı kısa ve basittir. Birincisi Ak Parti bölgedeki Müslümanları çantada keklik bellemesi, İkincisi ise Ak Partinin bölgedeki Müslümanların da muhataplık konusunda pek istekli olmamaları (Hüda-Par hariç) Kürt davasına emek vermiş insanların her iki tarafın samimiyetine güvenmemesi. Netice itibariyle Ak Parti Kürt sorununu çözecekse bölge gerçeğini iyi okumalı, İslami hassasiyeti olan grup ve öbeklerin dışında oluşacak bir barışın kalıcı olmayacağını iyi bellemesi gerekir.

Kürt Ulusal Hareketi Kazanımlarını Kaybetmek Üzere

Özgür-Der Siverek Temsilcisi Cemil Yeşildağ ise yaşanan son olaylardan sonra çözüm sürecinin nasıl bir seyir izleyeceği konusunda tahminde bulunarak, “Sosyoloji bilimindeki genel kaideler Türkiye ve Kürdistan coğrafyasında işlemiyor sanki. Bundan hareketle çözüm süreci nasıl bir seyir izler sorusunun cevabı karanlığa taş atmakla eşdeğer. Ama biz yinede karanlığa taşımızı atalım. Kürt ulusal hareketi (PKK/KCK) görünen o ki çözüm sürecinin başladığı günden beri elde ettiği kazanımları kaybetmek üzeredir. Sırtını ABD’ye yaslayıp attığı her adımın Kürt ve Türk kamuoyu tarafından zorla olsa bile kabul göreceği kanaati taşımakta. Oysa süreç hiçte öyle işlemedi. Ceberut devlet şiddete karşı şiddeti pervasızca kullanarak Kürt ulusal hareketine geri adım attırdı. KCK/PKK gerek HDP’nin ağzı ile gerekse de AKP karşıtlarının ağzı ile tekrar çatışmasızlık sürecinin başlaması ve çözüm sürecinin devam ettirilmesi çağrısı yapmakta. AKP hükümeti ise Kamu düzenine zarar vermemek ve silahlı güçlerin ülke sınırları dışına çekilmesi karşılığında ancak sürecin tekrar devam ettirilebileceğini ifade etmektedir. Kamu düzenine zarar vermemeyi ve silahlı güçlerin sınır dışına çekilmesini PKK pek kabul edecek gibide görünmemekte. Bu durumda da soframıza yine kan, gözyaşı, ölüm, acı, keder ve elem düşmekte. Hanemize anaların evlatlara hasreti, çocuk ölümleri, faili meçhuller ve kırmızıya boyanan topraklarımız düşmektedir.

PKK’nin ben merkezli tavrını eleştiren Yeşildağ, “40 yıla dayanan Kürt halkının siyasal ve sosyal sorunlarının bayraktarlığını yapan PKK bu tavrı ile ben merkezli davranıp Kürt ulusunun çıkarlarına ve kazanımlarına zarar veren bir pozisyona gelmektedir. Kürt meselesinde İnkârcı ve asimile edici bir politik duruştan kabullenici bir duruşa gelen TC devleti ise sorunun çözümü için sürekli mutfakta çalışmalar yapmakta ama bir türlü yemeği masaya servis etmeyecek bir siyasal intiharla ömrünü uzatmaya çalışmaktadır. Oysa her zaman üçüncü bir yol vardır. Gerçek adaletin tesis edildiği bir Kürdistan/Türkiye/Ortadoğu coğrafyası mümkündür. Kürt ulusal hareketinden beklentimiz benmerkezci bir anlayıştan vazgeçip barışçıl bir yolla Kürt kavminin kazanımlarını artırmaya çalışmasıdır. TC’nin hükümeti olan AK Partiden beklentimiz ise her şeye rağmen Türkiye’deki bütün kavmi kimliklerin tüm haklarını neye mal olursa olsun geri vermeleri ve bu hakların/kazanımların anayasal güvenceye alınmasıdır.

www.siverekgenclik.com


Bu haber 4907 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Dusak, Siverek'teki kazalarla ilgili Karayolları Genel Müdürü ile görüştü
Dusak, Siverek'teki kazalarla ilgili Karayolları Genel Müdürü ile...
Tokat'ta 5,6 büyüklüğünde deprem korkuttu
Tokat'ta 5,6 büyüklüğünde deprem korkuttu