TAKORAN'A BİSİKLET GELMİŞ NEYİME…

TAKORAN'A BİSİKLET GELMİŞ NEYİME…

TAKORAN'A BİSİKLET GELMİŞ NEYİME…
10 Kasım 2013 - 19:50

SİVEREK ÜZERİNE BURUK BİR YAZI                                                                                                             TAKORAN'A BİSİKLET GELMİŞ NEYİME


 


İrfan GÜVEN


Şanlıurfa Barosu Avukatı



 


Orda bir köy var. Ama artık uzakta değil anlaşılan. Çünkü bu köyün, aralarında Alman ve İngilizlerin de bulunduğu 11 kişilik bisikletli misafirleri vardı bugünlerde. Bu yazı tam da bu nedenle kaleme alındı. Siverek İlçesi Bucak Nahiyesi'ne bağlı bu yer kadimden beri TAKORAN olarak bilindi. Tek tip insan ve toplum yaratma peşinde olanların yer ve coğrafya isimlerini değiştirdiği dönemlerde bu yerin adı "Baki Köyü" konulduysa da, ne hikmetse bizim "Baki" bir türlü bebeklikten kurtulup da devıj'lerin dağarcığındaki Takoran'ın tahtına konamadı. Doğrusu halen muhtarlığa devam eden ve bence köyü için iyi niyetli çabalarla bir şeyler yapmaya çalışan Sıtkı KÖPRÜDÜZ, baraj inşasından sonra köye uğramaya başlayan resmi erkânı da hesaba katmışlıktan olsa gerek, 75 cm.lik sac levha üzerine yazılı "BAKİ KÖYÜNE HOŞ GELDİNİZ" yazısını demir bir kazıkla köyün girişine çakmasa, benim de dağarcığımın kuytu köşesinde de olsa "BAKİ" ismi yer almayacaktı. Çünkü nüfus cüzdanımda doğum yeri hanesine halen köyümün ismi orijinale yakın bir şekilde ama azıcık başkalaşım geçirerek!! "TAKÖREN" şeklinde yazılı. Atatürk barajından önce köyün önünden akan çay boyunca uzanan elma, armut, kiraz, nar, şeftali ve kaysı bahçelerinden tutun da üzüm bağlarına kadar her meyve ve sebzenin olduğu cennet diyarı bir yerdi Takoran. Sular yükselince o güzelim bahçeler mazide kaldı elbet. Bu defa yarım adaya dönüşen köyün sularla kaplı hali adeta şahin tepesinde kalmış görüntüsü ile eşsiz bir manzara sunmaya başladı bakan gözlere. İşte bu köyde doğmuşum ve çocukluğumun yazları bu güzel Zaza köyünde geçti.


 


29 Ekim 2013 tarihinde tüm TV kanalları ve haber siteleri "Asya ile Avrupa yakası, Boğaz’ın altından Marmaray ile birleşti. Sultan Abdülmecit’in hayal ettiği, Sultan Abdülhamit’in çizimlerini yaptırdığı 150 yıllık ‘rüya proje’ ile iki yaka Boğaz’ın 62 metre altından batırma tünelleriyle birbirine bağlandı." Biçimindeki içerik ve temalı haberleri paylaştı. Aynı günlerde başta Siverek'in yerel haber siteleri olmak üzere bazı yayınlarda  "Cumhuriyet bayramının 90. yılı münasebeti ile düzenlenen 3 etaplık bisiklet turunun son etabı doğal güzellikleri ile ünlü Takoran (Baki) köyüne yapıldı. İlçeye 40 kilometre uzaklıktaki Baki köyüne pedal çeviren sporcular, köy muhtarı ve köylüler tarafından karşılandı." haberleri tozlu topraklı yollardan geçen bisikletçilerin fotoğrafları eşliğinde okuyucularıyla paylaşıldı.


 


Fotoğrafları görünce içim acıdı. O an, Almanya'dan gelenler neler düşündüler bilemiyorum. Doğrusu orda bulunan bir acar muhabir olsam şu soruyu sormadan kendimi alamazdım. "90.Yıl dönümünde Cumhuriyet'in "büyütemediği bu Baki" köyüne gelirken pedal çevirdiğiniz tozlu topraklı yollar hakkında ne düşündünüz?" Alman Çocuk Adalet Sisteminin işleyişini yerinde görmek vesilesiyle bir proje kapsamında 2011 yılında yaptığım Almanya ziyaretinde benim şahit olduğum, oldukça gelişmiş kara, demir ve su taşımacılığından kurulu yaygın ulaşım ağını, akıllarına getirmişlerse bisikletçilerin cevaplarının da olumlu hisler barındırmayacağına eminim. Konuyla ilgili sitelerdeki haber metinlerinde cevabı açıkça olmasa da tıpkı manzara hakkında olduğu gibi yollardan da övgüyle bahsedilmediği düşünüldüğünde bu sorunun cevabını zımnen de olsa siz de bulabilirsiniz.


 


Amacımız bağcı dövmek değil elbet. İlçe Kaymakamlığının görev yaptığı ilçenin tanıtımına katkı sunacak bu ve benzeri projeleri yapmasından daha tabi bir şey de olamaz. Ama ortada garip ve ironik bir durum var. Cumhuriyetin 90.yılında, Asya ile Avrupa yakası, Boğaz’ın yani denizin 62 metre altından Marmaray ile birbirine bağlanırken, asfaltı olmayan onlarca köyün dizildiği, neredeyse Türkiye'nin herhangi bir bölgesinde yaşayan ve güncel gelişmeleri izleyen bireyin, bir şekilde anımsayacağı bu Siverek köylerinin 90 yıl sonra bile asfalta halen hasret kalması sizce de normal mi? Kaldı ki son zamanlarda asfaltlanan veya betonla kaplanan köy yolları hariç Siverek'in diğer kırsal bölgelerinde de durum farklı değil. Çocukluk yıllarımdaki anılarımda yer alan haliyle kamyonların yazları ancak geçebildiği, kış olunca yolların kapandığı, hastaların insan gücüyle iki ağaç arasına gerilmiş battaniyelere konulmak suretiyle omuzlarda şehre ulaştırılmaya çalışılırken yolda can verdiği Siverek köylerine bir can damarı gibi hayat taşımak, yol yapmak 21. Yüzyıla mı bırakılmalıydı. Buna evet diyecek bir vicdan sahibinin çıkacağını sanmıyorum.


 


Peki ama neden asfalt yol yok?  Sorumlu aranırsa ittihatçı anlayış tarafından hazırlanan ve devletin resmi arşivlerinde saklı raporlar doğrultusunda Cumhuriyetin ilk yıllarında Kürtlerin bulunduğu bölgelerde yol yapmama anlayışına kadar uzanacağı aşikâr. Ama gerçekçi olmak gerekirse o günler en az 40 yıl geride kaldı. Daha sonra yol yapılmamasının altında şehrin ileri gelenlerinin tıpkı ittihatçılar gibi ulaşım iktidar ilişkisini keşfetmesi yatar. Gundilerin/devıjlerin kente inmesi iyi bir durum olarak algılanmadı. Mümkün olduğunca kendi köylerinde izole edilerek yaşamalarının kurulu egemen düzeni muhkem kılmaya yaradığının farkındaydılar. Böylece köylerimiz seçim zamanında oy deposu olarak şehrin “beyaz adamlarına” artı değer sağlarken buralarda yaşayan aşiretler kan davalarıyla nice delikanlıları toprağa vermekte, hastalıklarla kırıma uğrayan çocuklarını çaresizce seyreden analar ise sorunu teşhis etmekte zorlanıyorlardı. Siverek kendisiyle yüzleşmek istiyorsa, kendi dinamiklerini gözden geçirmek zorunda. Bu yüzleşme yaparken de kendi kültürünü, değerlerini kökten reddeden Fransız tarzı seçkinci bir anlayışla değil, aksine öze dönüşü sağlayacak akılcı bir restorasyona ve kararlı duruşa ihtiyacımız olacak.


 


O hayati soruyu tekrar soralım: Peki ama neden köylerimizde asfalt yol yok? Bu basit sorunun cevabı; Neden iyi yönetilmiyoruz? Neden eğitim kalitemiz iyi değil? Neden işsizlik sorunumuz ciddi boyutlarda? Neden daha insancıl ve daha sosyal bir çevreye sahip değiliz? Neden birbirimizi öldürmeye devam ediyoruz? Neden sivil toplum alanında güçlü değiliz? Neden özgürlük açığımız var? Neden kadın hakları, çocuk hakları, engelli hakları gibi insan hakları sorunlarımızı çözemiyoruz? gibi çözüm bekleyen siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel gerçeklikler gibi bir dizi olguyla yüzleşmemiz, onlarla karşı karşıya kalmamıza neden olabilir. Zaten çözüm yolu da sorunu doğru teşhis edip onunla cesaretle karşılaşmaktan geçmiyor mu? Şüphesiz öğreten ve hatırlatan tarih tebessümlü yüzüyle buna şahittir ve Adl-i İlahi, haklı ile haksız olanı mizanda tartmak suretiyle bizlere gösterecektir.30.10.2013


 


Sözü bu durumu en iyi anlatan bir şaire bırakalım:


 


Yazlar bilirim memleketime özgü
Yiğit köy delikanlılarının
İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
Diğeri kan ter içinde yayla yollarında
Mavzerinin demirini alnına dayamış
Yüreği susuzluktan bunalan
İçinden mahpushane çeşmeleri akan
Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
Apansız silahına davranan
Nice delikanlıların figüranlık yaptığı
Yazlar bilirim memleketime özgü.


 


ERDEM BEYAZIT


Bu haber 3835 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Siverek'te feci kaza 3 ölü, 6 yaralı
Siverek'te feci kaza 3 ölü, 6 yaralı
Siverek Hür Gençlik Gazze için yürüdü
Siverek Hür Gençlik Gazze için yürüdü