ÇOKLU BARO FİKRİ NEDEN ORTAYA ATILDI

01 Temmuz 2020 - 08:20

Baro konusunun teknik anlamda işin ehline bırakmak daha iyi olacaktır, ancak toplumsal yansıması konusunda kendi fikrimi buraya aktarmak istiyorum. Bugüne kadar yapılan gözlemlerimizden birçok kurumun eksen kaymasını yaşadığını şahit olduk. “Zaten insanoğlu çoğu da nankördür.” Bunu söyleyen tüm insanların Rabbi olan Allah diyor. O zaman bize düşen görev kendimizi sürekli muhasebe etmeliyiz. Doğru yoldan sapmamamız için sürekli kendimizi güncellemeliyiz. Bizi yaratan yüce Allah’ın istediği doğrultuda yaşamamızı sürdürmemiz için sürekli Allah’ın mesajlarını okuyup kendimize ona göre düzeltmek zorundayız. Bu kişisel olarak Allah’a layık bir kul olmak için yapmamız gereken kişisel yenilemedir. Diğer taraftan Kurumlarda böyledir. Hangi amaçla kurulmuşsa o amacın gereğini yapmak zorunda ve bu konuda kendilerini sürekli yenilenmelidirler.


Bu formatı Baro ’ya uyguladığımız zaman Baronun her platformda hukukun üstünlüğünü savunması gerekirken, ancak eksende kayma meydana geldiğinde, gerçek amaç yerine ideolojik eksene kaymış olması hukukun üstünlüğü savunma yerine kendi ideolojisinin hukukunu savunmaya başlamıştır. Kendi ideolojisine yakın bir ihlal olduğu zaman hemen atağa geçerek hakkını savunmaya çalışır. Ancak ideolojisinde olmayan bir ihlale de sesiz kalarak yok mesabesinde olurlar. Bu gidişatla halkın gözünde Barolarında bir sendikadan, bir siyasi partiden çok farklı kalmadığını düşünüyorum. Bu durum Türkiye’de hem hukuk açısında hem de demokrasi adına iyi olmadığını söyleyelim. Baroların görevi: Türkiye’de meydana gelecek kanun ihlallerine ve hukuksuzluklara aynı mesabede tepki göstermek olmalıdır. Yanı Tüm Türkiye’de hukukun iyileştirilmesi ve her alanda etkin kılması mücadelesinin yanında hukuksuzluğa uğrayan her vatandaşın hukukuna sahip çıkmak üzere yanında yer almalıdır. Yeni avukatlara gerekli kurs, seminer ve eğitimler verilerek eksikliklerini tamamlamak ve bu yolda onlara destek çıkmaktır. Baro: Bu önemli görevlerini yaptığı takdirde, yanı Türkiye’de bir şemsiye görevini hakkıyla yerine getirdiği zaman, baronun çokluğuna hiçte gerek yoktur. Çünkü güçleri bölünür, etkinliği azalır. Ancak bugüne kadar Türkiye’de daha doğrusu eski ve ya yeni Türkiye’de olsun, baronun ideolojisi dışında meydana gelen hukuk ihlallerine karşı hassas olmadığı gibi göz yumarak o hukuk ihlallerine bir nevi desteklemiştir. Yanı bir nevi sendikacılık rolüne bürünmüştür. Hukuk insanların inancına, kültürüne ve iyi geleneklerine karşı değil de karar verirken bunlara da dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum. Yakın Zamanda Diyanet Başkanın Allah’ın emirlerini topluma tebliğ ederken, herkes saygı gösterirken, Baroların tüm avukatları temsil edemeyeceği bir ideolojik eksenden Allah’ın emirlerine karşı çıkışı, bütün Müslümanların hukukunu çiğnerken, diğer taraftan Allah’ın hukukunu çiğneyenleri savunması toplumda barolara bakış açısı değişerek alternatif baro arayışı gözlenmiş oldu. Kamuoyu; baroları hukukun savunucusu değil de bir ideolojinin savunucusu olarak görmeye başlaması, siyaset kurumu da halkın bu isteğine karşı sesiz kalmayarak, çözümü yönünde harekete geçerek, çoklu baro fikrini ortaya attı. Çünkü hukukçu, hukuku çiğnerse, onu düzeltecek yine hukukçudur. İlgili konuda uzman başka hukukçu o hukuku savunacak ve doğrusunu söyleyecektir. Gönül isterdi ki Barolarda eksen kayması yaşamamış olsaydı da çoklu baro fikri de ortaya atılmasaydı.


                                     

Bu yazı 1435 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum