Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

KARA ZAMBAK EDEBİYAT DERGİSİ İLE RÖPORTAJ - 5. BÖLÜM

12 Eylül 2016 - 20:43

Kara Zambak Edebiyat Dergisiyle Röportaj


5.BÖLÜM


 


Ali Şerik: Şair ve yazar olarak, hayatınızda sizin yazılarınızı etkileyen bir konu ve dönüm noktası var mı? Şiirinizde hangi konuların izini bulmak mümkün? Hangi acıları, hüzünler, özlemleri şiirlerinizin içine sindi ve çıkmıyor?


 


Kadir Büyükkaya: Dünyada ve coğrafyamızda yaşanan yakın ve eski bütün toplumsal sıkıntılar ruh halimi yakından etkilemiş ve bunlar yazdıklarıma direkt olarak yansımıştır. Özgür bir ülke ve onurlu bir gelecek uğruna yollara düşen Deniz Gezmişlerin darağacında sallandırılmaları, çocukluğumuzda büyüklerimizden dinlediğimiz toplumsal hikâyeler körpe yüreğime atılan ilk çizikler olmuştur. Bu çizikler bana yaşadığımız coğrafyada bir takım şeylerin yolunda gitmediğini göstermiştir. Yaşadıklarım ve duyduklarım yüreğime gidişata itiraz etmenin ilk tohumlarını ekmiştir. O dönemlerden başlayarak çevremde yaşanan bütün toplumsal olaylar düşüncelerime yön vermiş ve iç dünyamı dizayn etmiştir.


 


Benim doğup büyüdüğüm topraklarda insanın insana reva gördüğü bütün adaletsizliğe tanık oldum. Açlık, sefalet, yoksulluk, gözyaşı ve isyan hayatımızın doğal bir parçasıymış gibi önümüze sürüldü. İnsanımızın yaşamını Cehenneme çeviren, canımızı yakan kor ateşlerin yakıcılığı azalacağına zamanla daha da arttı. Bozuk düzenden kaynaklanan toplumsal hadiselerin yüreklerimizde açtığı yaraların birisi kapanmadan bir diğeriyle yüz yüze kaldık. Hayatımdan 12 Mart darbesi ve 12 Eylül karasabanı geçti. Onar yıl arayla gelen bu iki darbe topluma büyük acılar yaşattı. Toplumsal değerler ve birikimler hallaç pamuğu gibi dağıtıldı. Bu iki darbeden en ağır bedelini toplumun en duyarlı kesimi olan aydınlar ve gençler ödemiştir. Bu dönemde insanların başına getirilenleri tek tek sıralamaya gerek var mıdır? On binlerce insan cezaevlerine tıkıldı. Şair, yazar ve sanatçılar da vardı aralarında. Bana göre toplumun can damarı olan sanatçıların canına en çok bu iki dönemde okundu. Bu her iki dönemin sıkıntılarını fazlasıyla yaşadım. Bu sıkıntılı dönemlerin olumsuz etkilerini halen üzerimde taşıyorum. Bu iki dönem dışında kişiliğime ve düşüncelerime yön veren bir-iki başka dönem ve felaket vardır ki bunlardan söz etmemek olmaz.


 


Saddam Hüsseyin ve Humeyni gericiliğinin Kürtlerin başına getirdiği korkunç felaketlerin yol açtığı acılar ruhumda büyük yaralar açmıştır. Saddam’ın Halepçe’de kimyasal gazlarla katlettiği altı bin insanın çığlığını halen duyar gibiyim. Humeyni gericiliğinin yaralı halde hastahanelerden  topladığı ve duvar diplerinde kurşuna dizdiği suçsuz Kürtlerin çaresizliğini halen unutmuş değilim. Bütün bu olup bitenler kişiliğimin ve düşüncerimin şekil almasında önemli roller oynadılar.


 


Toplumların göndemine zorla sokulan olağanüstü dönemlerin insanlığa çok şeyler kaybettiğine inanıyorum. İnsanlığın özgür iradesine müdahale etmek topluma kan ve gözyaşından başka hiçbir şey getirmez. Böylesi dönemlerin bize getirdiği de bu olmuştur. Bu dönemlerin getirisi götürüsü insanlarımıza pahalıya mal olmuştur.


 


Herşeyin üstünde tuttuğum yakın dost ve akrabalarımı bu dönemde toprağa verdim. Havasına, suyuna ve huyuna yabancı olduğum, dilini kültürünü bilmediğim bu uzak diyarlarda yaşamak zorunda kalmışsam bu insanlığın özgür iradesine saygı göstermeyen bir avuç zorba yüzünden olmuştur. Anadan, babadan, bacı, kardeşten, eş ve dosttan uzak yaşamanın ne olduğunu ancak yaşayanlar bilir. Hayatımızın en güzel ve en verimli yıllarını doğup büyüdüğümüz topraklardan uzak yerlerde heder ettik. Sevdiğimiz insanların ölüm haberleri bir hançer gibi yüreklerimize sokulurken biz onların mezarına bir avuç toprak bile bırakamadık. Kendilerini dünyanın merkezine koyanlar bize bunu bile çok gördüler. Bir insana verilecek en ağır ceza onun sevdiklerinden uzak yerlere sürgün edilmesidir ve ülkemin düşünen ve yaratan insanı böylesine ağır bir ceza ile cezalandırıldı.


 


Yüz yüze kaldığımız bu ağır ve sancılı yaşamın etkileriyle bilincimiz ve düşüncelerimiz biçim aldı. Olup bitenlerin bize kazandırdıklarıyla neye itiraz edeceğimizi, neyin karşısına dikileceğimizi ve en önemlisi şiirlerimizi nasıl yazacağımızı öğrendik. Yazdığım şiirlerin, kaleme aldığım öykülerin ve müziğe döktüğüm bestelerin her mısrasında geçmişin izlerini rahatlıkla yakalayabilirsiniz.


 


Bu yüzden öykülerimin tümünde hüzün ve özlem vardır. Uzaklara savrulan sahipsiz bir insanın her gün batımında yüreğine oturan özlemle debeleşirken neler yaşadığını en iyi ben bilirim. Müziğe döktüğüm bestelerim ninni kokar. Bu ninnilerde büyüklerimizin acılarını dile getirmede bile ne kadar çaresiz kaldıklarını görürüz. Yaptığım bu bestelerle ben bu sessiz ninnileri bir anlamda dillendiriyorum. Yazdığım şiirlerde hayatımın ve yaşadıklarımın bir özeti vardır. Şiirlerime ayrılığın dayanılmaz özlemi sinmiştir. Her satırı acı ve gözyaşıyla yoğrulmuştur. Şiirlerimin dizelerinde vefa karşısında eğilmek, nankörlüğe karşı bayrak açmak vardır. Bu nedenle şiirlerimde umut ve isyan at başı yürür. Şiirlerimde aşkın ve sevdanın en katıksız olanını işliyorum. Bu nedenle şiirlerimde bana biçilen ve giydirilmek istenen kefene kesin itirazım vardır.


 


Ali Şerik: Sevgili Kadir dostum bu uzun ve kapsamlı söyleşi içi size teşekkür ediyorum. Eklemek istediğiniz bir şey yoksa röportaja burada nokta koymak isterim.


 


Kadir Büyükkaya: Asıl ben size teşekkür ederim. Çıkardığınız edebiyat dergisi Zwarte Zambak için ilk röportajı benimle yapmanıza büyük değer biçiyorum. Edebiyat dünyasına kazandırdığınız bu nitelikli derginin geniş kesimlere ulaşmasını ve uzun ömürlü olmasını diliyorum ayrıca.


 


BİTTİ..


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]


 


 

Bu yazı 1130 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum