Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK-28.BÖLÜM

28 Ekim 2018 - 08:03

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK


28. BÖLÜM


 


Kısacası gençlik dönemimde yaşam ve geleceğe nasıl yaklaşılacağı konusunda birbirinden farklı iki çizgi arasında sıkışıp kalmıştım. Bu çizgilerden birisi bireyi ileriye taşıyan, ufkunu açan, uzun vaadede insana kazandıran, diğeri ise kişiye sadece yerinde saydıran, hayatın her alanında kişiye hep kaybettiren, ömrünü tamamlamış ilkel bir çizgiydi. Birbirine ters bu iki farklı çizgiden birisini seçmekle yüzyüzeydim. Bunlardan biri Necmettin abinin temsil ettiği çağdaş çizgi, diğeri toplumsal geriliğin babama, babamın da bana dayatığı miyadı dolmuş, şurasından burasından dökülen, çatırdayan köhne bir çizgiydi. Bu çizgilerden birisi ileriye, diğeri geriye taşıyacaktı beni, bu kesindi. Bilimsel öğretiden yoksun eskimiş ölçülerle güzel, rahat yarınlara ulaşmanın mümkün olmadığını Necmettin abinin yaşam felsefesinden ve dünyanın farklı kıtalarında yaşanmış zengin deneyimlerden apaçık görebiliyordum.


 


Babam, Necmettin abinin bana kazandırdıklarıyla yaşamın her alanında, her şart altında yolumu nasıl bulacağımı, kendimi nasıl koruyacağımı bir türlü göremiyordu. Bunu görebilmesi için anlaşılan aradan uzun yılların geçmesi gerekecekti.


 


Babamın bana güveni olmadığından geldiğim Hollanda’da yolumu kaybetmemek, sağa sola savrulmamak, dahası adam olmak için beni değerli arkadaşım Apo’ya emanet etmeyi duyarlı bir baba olarak görevden saymıştı. Babamın kişisel kanaatine göre savrulduğum bu diyarlarda yönümü tayin edemiyecek kadar güçsüz, neyin nasıl yapılacağını bilmeyecek kadar bihaberdim bu dünyadan. Onun deyimiyle hidayete ermem için sütü bozuk olmayan, dini bütün birisi tarafından mutlaka sahiplenmem gerekiyordu. Doğru yoldan sapmamam için aklı başında birilerinin desteğine mutlaka ihtiyacım vardı. Ayaklarım üzerinde durabilmemin yolu ancak bir başkasının himayesiyle mümkündü ve bunu da, olsa olsa değerli arkadaşım Apo sağlayabilirdi bana.


 


Babamın beni gönül rahatlığıyla Apo’ya emanet etmesinin en güçlü gerekçesi Apo’nun eşi Şürkran’dı. Çünkü Şükran Siverek’teki evimize doğal haliyle, yani babamın taktirini kazanacak bir kıyafetle gitmişti. En büyük etken ise başındaki örtüsüydü. Onun doğal hali babam tarafından referans olarak kabul görmüş, beğenilmiş ve tam not almıştı. Babam beni Apo’ya emanet ederken güven konusunda esas aldığı şey Şükran’ın üstündeki elbiseler ve başındaki başörtüydü. Necmettin abinin yıllar yılı anlatıp durduğu yalın gerçekler babama referans olamazken Şükran kardeşimizin başındaki başörtü, münasip giyimi referans olmaya yetmiş, artmıştı bile. Böyle olunca da çocukluğundan beri kafasını olur olmaz meselelerle meşgul eden ben hayırsız oğlunu, evine ilk kez misafir olan Apo’ya gönül rahatlığıyla emanet edebilmiş ve kendince rahatlamıştı.


 


İnsanın çocuklarına güvenememesi, onlara güven ve cesaret telkin edememesi, kendi ayakları üzerinde durmaları için bir iki güzel sözle ödüllendirememesi böyle bir şeydi işte! Büyüklerimizin kendi büyüklerinden görmedikleri, almadıkları özgüveni kendi çocuklarına verememeleri, aşılamamaları ve bu talihsiz geleneği ısrarla sürdürmeleri anlaşılacak bir durum değildi.


 


Apolarla olan sohbetimiz gecenin geç saatlerine kadar devam etti. Sohbetimizin bir yerinde Şükran kardeşim önemli bir şey hatırlamış gibi ani bir hareketle yerinden kalkarak yan odaya geçti ve bir iki dakika sonra elinde büyükçe bir poşet geri döndü. Poşetin içinde bizimkiler tarafından bana gönderilen hediyeler olduğunu anlamakta gecikmedim. Şükran az önce kalktığı koltuğa oturduktan sonra elinde ki poşeti masaya bıraktı ve içindeki eşyaları bir bir çıkararak masanın üstüne dizdi. İşi bitince elindeki poşeti silkeleyerek “İşte Kadir abi bunlar da sizinkilerin sana gönderdikleri hediyeler.” dedi.


 


Masaya bırakılanlara bakıp durdum. Gözlerim bizimkilerin bana gönderdikleri fotoğraf ve kasetleri aradı. Ayrı zarflara konulan fotoğraf ve kasetleri bulmak zor olmadı benim için. Zarflardan birisini açıp içindeki fotoğrafları çıkardım. Elime aldığım fotoğrafları bir bir inceledim. Annemin yüz ifadesi karşısında buz kesildim. Annemin her fotoğraf çektirdiğinde mutlu görünsün diye yüzüne misafir ettiği o tatlı gülüşten eser kalmamıştı. Yüzündeki derin çizgilerin her birisinin arasına farklı bir hikayenin özeti yerleşmişti. Annemin yüzündeki hüzün yüklü çizgiler onun Necmettin abinin yakalanmasından ne kadar etkilendiğini, ne kadar üzüldüğünü açıkça ortaya koyuyordu. Babam ve kardeşlerimin yüz ifadeleri de anneminkinden farklı değildi. Büyüklerimizin tabiriyle herkesin üzerine ölü toprağı serpiştirilmişti. Bizimkiler Necmettin abinin yakalanmasından bu kadar etkilenmiş, bu hallere düşmüş ise kim bilir onun yaşlı anne - babası, kardeşleri, eşi, ve çocukları bundan ne kadar etkilenmiş ve nasıl üzülmüşlerdir diye aklımdan geçirdim. Fotoğraflara bakıp bunları düşündüm ve kendimi çok kötü hissettim.


 


Devam edecek...


 


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]

Bu yazı 2193 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum