Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK - 7. BÖLÜM

03 Mayıs 2018 - 19:35

UZAK DİYARLARI YURT EYLEDİK


7. BÖLÜM


 


Ramazan amcanın çocuklarıyla yaşadığı problemlerin temelinde zaman ve mekandan kaynaklı çetrefilli sorunlar yatıyordu.  Saygı duyduğum Ramazan amcanın bunları görmesi ve anlaması için doğup büyüdüğü Siverek coğrafyasından bir anlığına sıyrılması,  geldiği Hollanda’dan farklı bir açıdan dünyaya bakması gerekiyordu ki bunu başarması pek kolay değildi. Konumu gereği onun böyle bir şansı yoktu. Bunu başarması eşyanın ruhuna, tabiatın mantığına aykırı olurdu.


 


Ramazan amcanın kafasında çocukların mükemmeliğiyle ilgili bazı somut klişeler vardı. Ona göre, çocukların hayırlı bir evlat, yararlı bir vatandaş olması için her şeyi bir tarafa bırakıp sabahtan akşama kadar durmadan dinlenmeden çicek seralarında ölesiye çalışması gerekirdi. Bu yetmez, işten arta kalan zamanlarını camilerde geçirmeli, namazını kılmalı, elinde tespih, ağzında dualar kapı kapı dolaşan bildik amcalardan dini nasihatlar almalı, sonra da dişinden tırnağından artırdığı parayla Siverek’te iyi mühitlerde bir iki güzel ev, gelecekte değer kazanacak birkaç parsel toprak ve birkaç da bağ satın almalıydı. Onun anlayışına göre hayırlı evlat olmanın yolu sadece ve sadece burdan geçerdi. Geleceği teminat altına almanın başka bir yolu yoktu ona göre.


 


Ramazan amcanın kendine göre haklı olduğu noktalar tabi ki  vardı. Onun geldiği Siverek coğrafafyasında insanlar dünya malına adeta tapıyordu. Değer verilen tek şey mal, mülktü. Para ve pulun her şeyin üstünde tutulduğu bir toplumda Ramazan amca gibi bir insanın kendini bu anlayışın dışında tutması pek kolay değildi.


 


Onun geldiği toplumda insan değeri ölçülürken dikkate alınan tek şey sahip olduğu mal ve mülk miktarıdır. Eğitimdir, kültürdür, kişiliktir bunlar sonradan ele alınan hususlardı ve pek fazla önemsenmezdi.


 


Ramazan amcanın üstünde büyüdüğü, içinde şekilendiği toplumun geri kültüründen etkilenmemesi mümkün değildi. Onun dünyaya ve yaşama olan bakış açısını belirleyen, rengini aldığı geri toplumsal kültürdü. Onun çocuklarıyla ilişkilerde çağdaş bir ölçü tutturamamasının nedeni onun etkisi altında kaldığı toplumsal kültürün gereğiydi. Gel gelelim ki çocukların dünyaya bakış açıları onunkinden çok farklıydı. Çocuklardan yüz yıl öncesinin kültürüyle oturup kalkmalarını istemek ve beklemek onlara yapılacak büyük bir haksızlıktı. Büyüklerin görmedikleri, görmekte zorlandığı temel husus da ne yazık ki buydu.


 


Yurt dışında büyüyen çocukların büyüklerinden tamamen farklı çok değişik bir dünyaları vardı. Onlar gittikleri okullarda ana babalarından daha ileri şeyler öğreniyordu.  Oyun oynadıkları arkadaşlarından bilmedikleri, duymadıkları şeyleri öğreniyor, izledikleri televiziyonlardan yaşamın farklı boyutlarıyla tanışıyor ve yeni yeni şeyler keşfediyordu. Gördükleri, öğrendikleri yeni şeyler büyüklerin onlara anlattığı eski zaman hikayelerinden daha mantıklı ve daha anlamlı geliyordu onlara.


 


Kısacası bilenlerin kuşak çatışması dediği sorunlar Hollanda da yaşayan birçok yabancı gibi Ramazan amcanın da başını ağrıtıyordu. Birçok ana baba gibi onun da çocuklarıyla ciddi sorunlari vardı.  Sorunların giderilmesi konusunda görevin büyüğü hiç şüphesiz baba olarak Ramazan amcaya düşüyordu. Ne var ki o bunların üstesinden gelecek durumda değildi. Yetiştiği toplumun geri özellikleri ve geldiği ortamın özgün koşulları onun doğru bir yol izlemesini engeliyordu. Böyle olduğu için de ondan sorunlara doğru yaklaşmasını beklemek temeniden öteye geçmezdi.


 


Belirtiğim gibi Ramazan amca ancak kendi penceresinden  meselelere bakabiliyordu. Çocukların dünyasından ve beklentilerinden haberi yoktu. Böyle olduğu içinde ona göre çocuklar, çocuklara göre ise o haksızdı.


 


Babalarıyla sorun yaşasa da aslında Ramazan amcanın çocukları hiçte fena insanlar değildi. Kimseye verdikleri en ufak bir zararları yoktu. Sahipsiz büyüdükleri ve doğru dürüst bir eğitim almadıkları halde kimseye yük olmamak için elinden geleni yapıyordu çocuklar. Onların tek kusurları vardı;  Siverek ortasına birkaç katlı binalar dikememeleri! Değerli bir iki arsa alamamaları! İşte bunu bir türlü beceremiyorlardı. Bunu beceremedikleri için ağızlarıyla kuş tutsalar bile babanın gözünde bir kıymeti harbiyesi olmuyordu ve dolayısıyla onunla devamlı sorun yaşıyorlardı. Oysa şu mal mülk konusunda  biraz olsun başarılı olsalardı dünyada onlardan daha iyisi olmazdı.


 


Ramazan amca Rotterdam’da bulunan Hollanda’nın en büyük  tütün fabrikasındaki işine gidip gelmeye devam etti.  Van Nelle tütün fabrikası Ramazan amcanın evine yakın bir yerdeydi. Yaz kış demeden işine düzenli olarak gidip geldi. Büyük oğlu Eyyüp işini ve ailesini önemsediği için babadan taktir üstüne taktir alıyordu. Diğer çocukları bazen çalıştı bazen de kimseye zararı dokunmayan masum hayaller peşinde koştu. Uzun lafın kısası, Hollanda toplumu kendi bildiğini okudu pusulasız çocuklara, Siverek toplumu da kendi bildiğini okudu donanımsız Ramazan amcaya ve böylece hayat devam etti Rotterdam kaldırımlarında.


 


Yıl 1996. Sonbahar ömrünü tüketmiş yerini kışa bırakmıştı. Ağaçlardan sağa sola savrulan sararmış yapraklar ayaklar altında çiğneyeli epey zaman olmuştu... Rotterdam şehrinde yaşayan Kosanlardan Mehmet Tüysüz amcamız telefon açarak bana Ramazan amcanın ciddi anlamda rahatsız olduğunu ve birkaç günden beri hastanede yatığını söylediğinde ciddi anlamda üzüntüye kapıldım... Haberi aldıktan bir iki gün sonra yanıma babamı alarak Rotterdama gittim. Erasmus Üniversitesine bağlı olan Daniel den Hoed hastahenesi Rotterdam şehrinin en büyük kanser araştırma hastanelerinden biriydi. Hastanenin park yeri ana baba günüydü. Park yeri bulana kadar epey dolaştık. Hastanenin ana kapısından içeri girdik. Az ilerde bulunan bilgilendirme masasından Ramazan amcanın kaldığı bölümü sordum. Görevli kadın çıkmamız gereken katı bize tarif etti.


 


Devam edecek…


 


 


 


Kadir Büyükkaya / Hollanda


[email protected]

Bu yazı 2208 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum