ARKADAŞIM HALİT
29.BÖLÜM
Tilolı Mustafa Amcanın tam karşı tarafında, ana caddenin öte yakasında ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmeyen eski bir çeşme vardı. Halk arasında Kışla Çeşmesi olarak bilinen bu çeşmenin kaba borudan yapılmış bir oluğu vardı. Suyu ılık ve biraz da tuzluydu. Böyle olmasına rağmen çocuklar susuzluğunu gidermek için bu çeşmeye koşardı. Çeşmeye hafif bir eğilimden aşağıya iniliyordu. Çeşmenin önünde bulunan kurnaya dolan su incecik bir ark yardımıyla bir tarlanın içine akardı. Peki bu eski çeşmeye insanlar neden Kışla Çeşmesi diyordu ? Anlatılanlara göre zamanında bu mühitte askeri bir karargah varmış ve bu yüzden de burda oturanlar çeşmeye bu ismi vermişler.
Açılır kapanır vanası olmadığından ötürü çeşmenin suyu boşa akardı. Suyun ziyan olmasına gönlü razı olmayan Bekiré Weli isimli bir şahıs kendine ait şirin bir bahçe oluşturmuştu,bu suyun kıyısında. Çeşmenin artık suyu ile sulanan bu bahçede marul, soğan, maydanoz ve benzer şeyler yetiştiriyordu. Su ve bakir toprakla buluşan çeşitlı sebze tohumları beklenenin üstünde verim verirdi. Marul ve domatesler büyür, kocaman olurdu. Biber ve patlicanlar görenleri hayrete düşürürdü. Sebzeler doğal koşullarda yetiştirildiğinden gereğinden fazla lezzetli olurdu. Böyle olduğu için mahalle sakinleri çarşıya-pazara gideceklerine sebzeyi taze taze Bekir Amcadan alırdı.
Yaptığı işin faydasını gören Bekir Amca daha sonra çeşmenin üst tarafına tahtadan yapılma bir baraka kondurarak bahçesinde yetiştirdiği ürünleri burada satmaya başladı. Çocukları Nihat ve Fuat elden geldiğince ona yardımcı olurdu. Eşi Heviş Abla sessiz, hayırsever bir kadındı.Kapıya gelen fakir fukarayi eli boş göndermez, bahçeden topladığı zerzevatan az çok ellerine bir şeyler tutuştururdu.
Uzun boylu, zayıf biri olan Bekir é Weli küçük bahçesine gözü gibi bakıyordu. Elinde kazma kürek günün büyük bir bölümünü bahçenin içinde durmadan çalışarak geçirirdi.
Bahçesinde yetişin iri marullar mahalledeki çocukların iştahını fazlasıyla kabartırdı. Nefsine hâkim olamayan kimi çocuklar fırsat kollar gecenin sessizliğinde bahçeye dalar, kopardıkları marulları tenha bir köşede afiyetle midelerine indirirlerdi.
Bahçesinde yetişen bütün sebzenin yerini ve miktarını iyi bilen Bekir Amca gün ağarır ağarmaz birkaç marulunun çalındığını fark eder ve hırsından küplere binerdi. Emeğine kastedenleri az çok tahmin eden Bekir Amca s inirlerine hâkim olamaz, caddeye fırlar bu işi yapan yaramaz çocuklara ana avrat küfür eder, rahatlayınca da söylene söylene işinin başına dönerdi.
Suça karışan haylaz çocuklar mesele unutulsun diye birkaç gün ortalıkta görünmezdi.Daha sonra ortaya çıkıp yaramazlıklarına kaldıkları yerden devam ederdi. Bekir amca da yakası açılmamış küfürlerine tabii
Tiloli Mustafa amcanın batı tarafında bulunan Şair İbrahim Rafet İlkokulunun ana kapısının sağ tarafında küçük bir alan vardı. Teneffüslerde burası panayır yerine dönerdi. Bu küçük alanda çocukların en çok rağbet gösterdikleri şeyler, hedik (haşlanmış nohut) , tatlı, macunlu şeker, elmalı şeker vs şeyler satılırdı.
Hadi isminde genç biri halka tatlısı satardı. Yaşlı bir amca eski gazete kağıdından yaptığı külahın içine doldurduğu ve üstüne bol bol kırmızı biber serpiştirdiği haşlanmış nohut satardı. Buharı üstünde tüten bol biberli hedik biz çocukların aklını başından alırdı. Aile bütçelerine katkı sağlamak zorunda olan ve bu yüzden okula gidemeyen çocuklar ise macunlu şeker, susamlı macun ve elmalı şeker satardı. Bu işi yapanların ortak gayesi akşam evlerine döndüklerinde sofraya sıcak bir ekmek koyabilmekti
Şair İbrahim Rafet İlkokulunun kapısında bir de bici bici satılırdı. Bu işle orta yaşlarda bir amca ilgileniyordu. Üstüne gül suyu dökülen bici bici Siverekte yaşayan çocuklar için yeni bir şeydi. Başında şapkası, ayağında şalvarı olan bu amca sanırım bici bici yapmasını pamuk toplamak için gittiği Çukurova da, Adanada öğrenmişti. Çocuklar için bici bici yeni ve farklı bir şey olsa da hiçbir zaman fırıncı Cımonın yavan ekmeğine alternatif olamadı yine de.
Okulun kapısında para karşılığında bisikletlerini kiraya veren iki kardeş vardı. Birisinin ismi Adnandı.Onların pek yeni olmayan dört beş bisikleti vardı. Bisikletlerden biri üç tekerlekliydi. Çocuklar bisiklet sürmesini bu üç tekerlekli bisiklete binerek öğrenirdi.
Tenefüs sırasında çocuklar on kuruş vererek okulun etrafında bir tur atarak çok mutlu olurdu. Bisiklet sürerken çocukların bir gözü devamlı etrafı kolaçan ederdi. Tanıdık birisiyle ve özellikle anne veya baba ile karşılaşmak akşamı sopadan geçirilmek anlamına gelirdi ki bu çocukların en büyük korkusuydu. Babalar nedenini ve sebebini kendilerine izah etmede zorlansa da onlar için çocuğunun bisiklete binmesi büyük bir suçtu ve felaketlere delaletti. Böyle olduğu için bisiklete bindi diye babasından dayak yemeyen çocuk hemen hemen yoktur bizim Siverek coğrafyasında.
Devam edecek
Kadir Büyükkaya / Hollanda
FACEBOOK YORUMLAR