Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

ARKADAŞIM HALİT-29.BÖLÜM

30 Eylül 2017 - 10:11

ARKADAŞIM HALİT


29.BÖLÜM


 


 


Tilolı Mustafa Amcanın tam karşı tarafında, ana caddenin öte yakasında ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmeyen eski bir çeşme vardı. Halk arasında ” Kışla Çeşmesi “ olarak bilinen bu çeşmenin kaba borudan yapılmış bir oluğu vardı. Suyu ılık ve biraz da tuzluydu. Böyle olmasına rağmen  çocuklar susuzluğunu gidermek için bu çeşmeye koşardı. Çeşmeye  hafif bir eğilimden aşağıya iniliyordu.  Çeşmenin önünde bulunan kurnaya dolan su incecik bir ark yardımıyla bir tarlanın içine akardı. Peki bu eski çeşmeye insanlar  neden “  Kışla Çeşmesi “  diyordu ? Anlatılanlara göre zamanında bu mühitte  askeri  bir karargah varmış ve bu yüzden de burda oturanlar  çeşmeye bu ismi vermişler.


 


Açılır kapanır vanası olmadığından ötürü çeşmenin suyu boşa  akardı. Suyun ziyan olmasına gönlü razı olmayan Bekir’é Weli isimli bir şahıs  kendine ait  şirin bir bahçe oluşturmuştu,bu suyun kıyısında. Çeşmenin artık suyu ile sulanan bu bahçede marul, soğan, maydanoz ve benzer şeyler yetiştiriyordu.  Su ve bakir toprakla buluşan çeşitlı sebze tohumları beklenenin üstünde verim verirdi. Marul ve domatesler büyür, kocaman olurdu. Biber ve patlicanlar görenleri hayrete düşürürdü. Sebzeler doğal koşullarda yetiştirildiğinden gereğinden fazla lezzetli olurdu. Böyle olduğu için mahalle sakinleri çarşıya-pazara gideceklerine sebzeyi taze taze Bekir Amcadan alırdı.


Yaptığı işin faydasını gören Bekir Amca daha sonra çeşmenin üst tarafına tahtadan yapılma bir baraka kondurarak bahçesinde yetiştirdiği ürünleri burada satmaya başladı. Çocukları Nihat ve Fuat elden geldiğince ona yardımcı olurdu. Eşi Heviş Abla sessiz, hayırsever bir kadındı.Kapıya gelen fakir fukarayi eli boş göndermez, bahçeden topladığı zerzevatan az çok ellerine bir şeyler tutuştururdu.


 


Uzun boylu, zayıf biri olan Bekir ’é Weli küçük bahçesine gözü gibi bakıyordu. Elinde kazma kürek  günün büyük bir bölümünü bahçenin içinde  durmadan çalışarak geçirirdi.


 


Bahçesinde yetişin  iri marullar mahalledeki çocukların iştahını fazlasıyla kabartırdı.  Nefsine  hâkim olamayan kimi çocuklar fırsat kollar  gecenin sessizliğinde bahçeye dalar, kopardıkları marulları  tenha bir köşede afiyetle midelerine indirirlerdi.


 


Bahçesinde  yetişen bütün sebzenin yerini ve miktarını iyi bilen Bekir Amca gün ağarır ağarmaz birkaç marulunun çalındığını fark eder ve  hırsından küplere binerdi. Emeğine kastedenleri  az çok tahmin eden Bekir Amca  s inirlerine hâkim olamaz,  caddeye fırlar bu işi yapan yaramaz çocuklara ana avrat  küfür  eder, rahatlayınca da söylene söylene işinin başına dönerdi.


 


Suça karışan haylaz çocuklar mesele unutulsun diye birkaç gün ortalıkta görünmezdi.Daha sonra ortaya çıkıp yaramazlıklarına kaldıkları  yerden devam ederdi. Bekir amca da yakası açılmamış küfürlerine tabii…


 


Tiloli Mustafa amcanın batı tarafında bulunan Şair İbrahim Rafet İlkokulu’nun ana kapısının sağ tarafında küçük bir alan vardı. Teneffüslerde burası panayır yerine dönerdi. Bu küçük alanda  çocukların  en çok rağbet gösterdikleri şeyler, hedik (haşlanmış nohut) , tatlı, macunlu şeker, elmalı şeker vs şeyler satılırdı.


 


Hadi isminde genç biri   halka tatlısı satardı. Yaşlı bir amca  eski gazete kağıdından yaptığı  külahın içine doldurduğu   ve üstüne bol bol kırmızı biber serpiştirdiği   haşlanmış nohut satardı. Buharı üstünde tüten bol biberli hedik biz çocukların aklını başından alırdı. Aile bütçelerine katkı sağlamak zorunda olan ve bu yüzden okula gidemeyen çocuklar ise macunlu şeker, susamlı macun ve elmalı şeker satardı. Bu işi yapanların ortak gayesi akşam evlerine döndüklerinde sofraya sıcak bir ekmek koyabilmekti…


 


 


Şair İbrahim Rafet İlkokulu’nun kapısında bir de bici bici satılırdı. Bu işle orta yaşlarda bir amca ilgileniyordu. Üstüne gül suyu dökülen bici bici Siverek’te yaşayan  çocuklar için yeni bir şeydi. Başında şapkası, ayağında şalvarı olan bu amca sanırım bici bici yapmasını pamuk toplamak için gittiği Çukurova da, Adana’da öğrenmişti. Çocuklar için bici bici yeni ve farklı bir şey olsa da hiçbir zaman fırıncı Cımo’nın yavan ekmeğine alternatif olamadı yine de.


 


Okulun kapısında para karşılığında bisikletlerini kiraya veren iki kardeş vardı. Birisinin ismi Adnan’dı.Onların pek yeni olmayan dört beş bisikleti vardı. Bisikletlerden biri üç tekerlekliydi. Çocuklar bisiklet sürmesini bu üç tekerlekli bisiklete binerek öğrenirdi.


 


Tenefüs sırasında çocuklar on kuruş vererek okulun etrafında bir tur atarak çok mutlu olurdu. Bisiklet sürerken çocukların bir gözü devamlı etrafı kolaçan ederdi. Tanıdık birisiyle ve özellikle anne veya baba ile karşılaşmak akşamı sopadan geçirilmek anlamına gelirdi ki bu çocukların en büyük korkusuydu. Babalar nedenini ve sebebini kendilerine izah etmede zorlansa da onlar için çocuğunun bisiklete binmesi büyük bir suçtu ve felaketlere delaletti. Böyle olduğu için “bisiklete bindi” diye babasından dayak yemeyen çocuk hemen hemen yoktur bizim Siverek coğrafyasında.


 


Devam edecek…


 


 


 


Kadir Büyükkaya /  Hollanda


[email protected]


 


 


 

Bu yazı 1684 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum