Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

SIVEREK EKREM KARAHAN'A AGLIYOR

17 Haziran 2011 - 21:00

SIVEREK EKREM KARAHAN’A AGLIYOR

Dostları, arkadaşları, yakınları ve bütün Siverek Ekrem Karahan’a ağlıyor. 31 Mayıs’ta Siverek asri mezarlığında yapılan cenaze töreninde bir araya gelen binlerce insan, onun insanlar tarafından ne kadar sevildiğini fazlasıyla ortaya koyuyordu. Üç gün süren taziyesine Siverek’in doğusundan batısından, kuzeyinden güneyinden binlerce insan dalga dalga Siverek’e akın etti. İşin en güzel, en ilginç ve sevindirici yanı Ekrem’e karşı yerine getirilen bu son göreve sadece onun dünya görüşünü benimseyen belirli çevreler koşmuyordu. Son görev için bütün Siverek halkı ayakta idi. Yediden yetmişe herkes tarafından fazlasıyla sevilen Ekrem Karahan, yaşam biçimi ve mütevazi kişiliğiyle herkesin saygısını, sevgisini fazlasıyla kazanmasını bilmişti. O bunu başarırken ne belindeki silaha ve ne de büyük ekonomik olanaklara dayanmıştı. O, bunu kocaman yüreğinde büyüttüğü insan sevgisi sayesinde başarmıştı.

Cenaze töreni için Gülabibey camiisinde biraraya gelenler arasında kimler yoktu ki. Herkesten önce Karahanlıların tümü orda idi. Şehirlisi, köylüsü, zengini, yoksulu ve Karahanlılar tek yürek Ekrem için göreve koşmuştu. Fikir ayrılığı, düşünce farklılığı demeden bütün siyasi parti temsilcileri, Siverek ve çevresinde bulunan bütün aşiretlerin ileri gelenleri, halkın manevi değerlerini temsil eden şeyhler, hocalar, mollalar ve tabii ki Ekrem gibi ömrünü halkına adayan devrimci çevreler.

Ekrem Karahan, benimsediği insani çizgi sayesinde, kendisinden farklı düşünen insanların bile hayranlığını kazanmıştı. Ekrem Karahan ölümü ile başta Siverek’te yaşayan insanlar olmak üzere, herkese nasıl yaşanılması konusunda anlamlı bir ders vermiştir.
Ekrem Apo’nun ölüm haberini yaşadığım Hollanda’da aldım. Ekrem Apo’dan bir gün önce vefat eden eski bir dostumun cenaze törenine katılmak için Amsterdam’a gidiyordum. Amsterdam’a on kilometre kala telefonum çalıyor. Direksiyon başında telefona bakma gibi bir adetim olmadığı halde ani bir refleksle elim telefona gidiyor. Telefon ekranında bizim Seyithan Abi’nin ismini görünce yüreğimin bir yerinden birşeylerin koptuğunu hissediyorum. Önce, aklıma yüz yaşına merdiven dayayan Amcam Mustafa geliyor. Telefonu açar açmaz Seyithan Abi’ye direk “Mustafa Amcam öldü mü?” diye soruyorum.

Seyithan Abi Mustafa Amcamın vefat haberini bana vereceğine Ekrem Apo’nun kara haberini bana iletiyor. Seyithan Abi’den aldığım haber beni felç ediyor. Telefonu kapatıyorum. O an sağımdan solumdan hızla geçen arabaların korna seslerini duymuyorum bile. Otobandın sol şeridine ne zaman ve niçin geçtiğimi ben de bilmiyordum. Birkaç dakika sonra kendimi toparlayarak arabayı yol kenarında bulunan bir parka çekiyorum. Bir iki dakika içinde ne yapmam gerektiği konusunda kendimi sorguluyorum. Sonunda kardeşim Sait’i arayarak akşam için bir uçak bileti ayarlamasını söylüyorum. Bilet işini Sait’e bırakarak Amsterdam’a doğru yola koyuluyorum. Amsterdam’ın sayılı hastahanelerinden olan V. U. Hastanesi’nin önünde toplanan birçok dost ve arkadaşla birlikte birgün önce vefat eden ozan Zınar arkadaşımıza karşı son görevimizi yerine getirerek bulunduğum şehre geri dönüyorum. Sait, Ekrem Apo’nun cenazesine yetişmem için elinden geleni yaparak gece saat on ikide kalkacak bir uçakta bana yer ayırtmış. Çocuklar beni havaalanına bırakıyor. Uçakta Ekrem Apo ile geçirdiğim günlere ait bütün anılar birbir gözümün önünde canlanıyor.

Onu, 2004 Nisanı’nda Hollanda’ya davet etmiştim. 30 Nisan tarihinde Hollanda’ya gelen Ekrem Apo’yu karşılamak için büyük bir akraba grubu olarak Amsterdam havaalanına gitmiştik. Ekrem Apo’yu adeta resmi bir merasim ile karşılamıştık. Ekrem Apo gibi değerli bir akrabamızı Hollanda’da ağırlamak herkesi büyük bir sevince boğmuştu. İlk günün akşamında sohbetler sabaha kadar kesintisiz devam etmişti.
Ekrem Apo Hollanda’da yaşayan birçok akrabasını ilk kez görüyordu. Ekrem Apo’yu ilk kez gören kimi akrabaları onu şimdiye kadar tanımadıkları için geçmişe hayıflanıyordu.

Ekrem Apo Hollanda’da beş hafta kalıyor. Kendisiyle dolu dolu beş hafta geçiriyoruz. Hollanda’nın önemli şehirlerini dolaşmakla kalmıyoruz. Arabaya atlayarak Almanya, Belçika ve Fransa’ya uzanıyoruz. Bu ülkelerde yaşamlarını sürdüren bir sürü dost ve arkadaşımıza uğruyoruz. Ekrem Apo Paris’e hayran kalıyor. Yılmaz Güney’in ve hemşerimiz rahmetli Ahmet Karlı’nın mezarını ziyaret ettiğimizde büyük bir hüzünle her ikisiyle olan anılarından bahsediyor. Almanya’da, Köln şehrinde görmeye gittiğimiz DOM kilisesi karşısında hayranlığını gizleyemiyor. Frankfurt, Rotterdam, Amsterdam ve Brüksel’deki muhteşem gelişmeler onu heyecanlandırıyor. O, muhteşem bulduğu, hayran olduğu herşeyi hemen o an Siverek meydanına kondurmak istiyordu.

Yoğun ve yorucu geçen bes haftanin sonunda Ekrem Apo’in Hollanda gunleri bitmek uzere idi. Ekrem Abimizin Hollanda ziyaretine onem kazandirmak icin, Hollanda’da yasayan bircok dost, akraba ve arkadaşlarımızla birlikte Ekrem Apo’ icin bir veda programı organize ediyoruz. Bir-iki gun oncesinden baslayan hazirliklarimizi tamamlayarak bulunduğumuz şehre 5 kilometre uzaklıkta olan bir mesire yerinde bir araya geliyoruz. Sabah erkenden başlayan eğlence programımız akşama kadar devam ediyor. Çoluk-çocuk, dost–akraba ve birçok arkadaş Ekrem Apo ile birlikte geçirdiği bu güzel anın sevincini yaşıyordu. Ekrem Apo en az bizim kadar sevinçliydi. Kendisini seven bunca insanın gözlerindeki memnuniyet pırıltısını görünce bana dönerek “Kadir Apo, iyi ki Hollanda’ya gelmişim yoksa bu güzel insanları nasıl tanıyacaktim” diyor. Ben de kendisine, “bana ve bu insanlara bu güzelikleri yaşattığın için asıl biz sana teşekkür ediyoruz”, diyorum.

Gölgeliklere serilen ince döşekler üzerinde Ekrem Apo’dan birbirinden güzel şiirler dinliyoruz. Nataşa şiirini okurken adeta kendinden geçiyor. Şiirin sonunda Nataşa’nın yazarı Necati Abi’den söz ediyoruz. Şiirden sonra üç dilden türküler yankılanıyor Hollanda semalarında. “Xum xume tore vana” türküsüne grup halinda iştirak ediyoruz. Siverek Zazalari’nin ilk ve tek Zazaca parçası olan Xum xum türküsü hepimizi Siverek’e götürüyor. Xum xum türküsü bittiğinde Apo Ekrem bana dönerek, “yahu Kadir Apo, bu Siverekliler Allah’ın belasıdır. Siverek nere Hollanda nere, kalkıp elalemin memleketinde Xum xum türküsünü söylüyoruz”, diyor. Türkülü, şiirli muhabetimiz öğle sıcağına kadar devam ediyor. Bu arada gençler kömür mangalını kurarak önceden özenle hazırlanan etleri ateşe bırakıyorlar. Ekrem Apo için özel olarak getirilen acı biberler ve patlıcanlar ateşte kıvamında közleniyor. Ekrem Apo’nun sofrada ki nezaketi, inceliği ve beyefendiliği, sofra kültürü konusunda ki eksikliklerimizi gidermede bizlere önemli katkılarda bulunuyor.

Yemekten sonra sohbet koyulaşıyor. Anılar tazeleniyor. Geleceğe dair temenniler yenileniyor. Başta Keko Necmettin olmak üzere eski kuşaktan birçok cesur insanın güzellikleri ile ilgili hatıralar aktarılıyor. Başta bizden genç olanlar olmak üzere orada bulunan herkes Ekrem Apo’yu büyük bir hayranlıkla dinliyor. İkindi serinliğinde iki ayrı gruba ayrılarak futbol oynamaya karar veriyoruz. Oluşturulan iki gruptan birisinde ben, diğerinde Apo Ekrem var.

Maç başlıyor. Apo Ekrem’in eski bir futbolcu olduğunu biliyordum. Gençliğinde yaşıtlarıyla birlikte Siverek Sporda bir süre top koşturmuştu. Dolayısıyla topa hakimiyeti vardı. Gençler Apo’nun futbol ile olan bu eski akrabalığını bilmedikleri için onun oyunda gösterdiği performansa fazlasıyla şaşırıyorlardı. Apo Ekrem sayesinde iyi bir oyun çıkaran karşı takıma yenilecek durumda iken, atılan golleri inkar edip bir nevi oyun bozanlık ederek oyuna son vermiştik.

Futboldan sonra Ekrem Apo ile yürüyüşe çıkıyoruz. Piknik yaptığımız parkın içinde kocaman bir su göleti vardı. Bu göletin etrafında dolanan yolda Ekrem Apo ile birkaç tur atıyoruz. Yürüyüş boyunca doyumsuz bir sohbetimiz oluyor. Ekrem Apo’nun birçok projesi vardı. Gelecekten umutluydu. İnsanları karşılıksız seviyordu. İnsana güvenmeyi esas alıyordu. Ne var ki ben onun kadar iyimser değildim. İyi niyetin ve her türden dürüstlüğün bir tas çorbaya takaz edildiği bir coğrafyadan geliyorduk. İyimser olmak için çok az nedenlerimiz vardı. Ne var ki Ekrem Apo benim gibi düşünmüyordu. Ona göre insanlarımıza el uzatılıp doğrular gösterildiğinde, insanlarımız vefada kusur etmezdi. Ekrem Apo geçmişte yüzyüze kaldığı birçok sıkıntıya rağmen Siverek’ten ayrılıp batıya göç etmediği için mutluydu. Ekrem Apo dostlarını, arkadaşlarını ve akrabalarını oldukça önemsiyordu.

Ekrem Apo’nun cenazesine yetişmek için İstanbul’dan Urfa’ya giden uçağa bindiğimde içimdeki sıkıntı daha da büyüyor. Ekrem Apo ile olan anılar kafamda uçuşmaya devam ediyor. Düşüncelerin biri gidiyor, biri geliyor.

Yıllar sonra Karahan da yapılan bir taziye sırasında karşılaşmamız, beni evine davet etmesi, Siverek, Urfa ve Diyarbakır’da Ekrem Apo’nun da içinde bulunduğu birbirinden değerli dostlarla paylaştığımız sohbetlerimiz, Mersin’de Şeyhmus Apolar’da geçirdiğimiz tatil günlerimiz, Amcamiz Ali Karahan’ın hastalık günlerinde Ankara’da birlikte olduğumuz günler, Avrupa’dan İstanbul’a geldiğim bir gün kendisiyle İstanbul’da buluşmamız ve daha birçok anı gözlerimin önünden gidip geliyor.

Ne var ki Ekrem Apo artık yaşamıyordu ve herşey artık anılarda kalmıştı. Ekrem Karahan ölmüş ve ben onun taziyesine gidiyordum.
Sabah serinliğinde uçak Hilvan havaalanına iniyor. Bu havaalanına ilk kez iniyordum. Haziran olmasına rağmen insanı bunaltan sıcaklar yoktu henüz. Uçaktan inip terminale giriyorum. Herhangi bir aksilik olmasa Seyithan Abi beni almaya gelecek. Terminal kapısından dışarı çıkacağım sırada telefonum çalıyor. Büyük kızım, Siverek’e varıp varmadığımı soruyor. Kızıma havaalanından yeni çıktığımı söylüyorum. Kızım Gezal çok üzgün bir sesle bana “Baba biliyor musun, dün gece seni havaalanına bıraktıktan sonra eve döndük. Yol boyunca Ekrem Amca’nın Hollanda günlerini konuştuk. En fazla da kendisi için organize ettiğimiz o veda şenliğini konuştuk. Eve varınca uykumuz kaçtı ve kalkıp Ekrem Apo için organize ettiğimiz o veda şenliğinin kayıtlı olduğu bir video kasedini izledik” diyor. Kızım Gezal konuşmasının burasında duruyor. Anlatmak istedikleri boğazında düğümleniyor. Daha sonra kendisini toparlayarak “Baba, biliyor musun kaseti videoya bırakınca inanmayacağın birşeyle karşılaştık”, diyor. Gezal’ın telefonda söylemek istediği şeylerle nereye geleceğini doğrusu ben de merak etmeye başlıyorum. Dolayısıyla kızıma’ “evet ne oldu ? Ne ile karşılaştınız?”, diye soruyorum. Kızım Gezal ağlamaklı bir sesle “Baba biliyor musun, Ekrem Apo için düzenlediğimiz o piknik tam dün, yani Ekrem Apo’nun öldüğü tarihte gerçekleşmiş. Dün gece kaseti izlerken ve sizler tam da Ekrem Apo ile top oynarken birden ekrana tarih düştü ve bir de baktık ki 30 Mayıs 2004 tarihi yazılı. Yani anlayacağın Apo Ekrem’in Hollanda’daki veda partisiyle ölüm tarihi aynı” diyor.

Kızım telefonu kapattıktan sonra hüznüm bir kat daha artıyor. Tesadüf olur olmasına ama tesadüfün bu kadarına da pes doğrusu diyorum. Yıl 2004. Mayıs ayının 30 u. Hollanda’da bulunan bizler çok sevdiğimiz Ekrem Abimiz için kalkıp bir veda şenliği organize ediyoruz. Bütün sevenleri toplanıp eğleniyoruz. Ve hiçbirimizin tam yedi yıl sonrasından haberi yok. Oysa kader, hain ağını ilmik ilmik örüyordu.

Bizler Ekrem Apo’nun hareketli türkülerine alkış tutarken, tam yedi yıl sonra ve belki de aynı saatlerde Ekrem Karahan’ın öleceğini nasıl tahmin edebilirdik? Ve yine kim nasıl tahmin edebilirdi ki, Ekrem Karahan’ın toprağa verileceği gün sevgili Şeyhmus Abimizin ilk torunu, sevgili yeğenim Sidar’ın ilk çocuğu dünyaya merhaba diyecekti.

Ekrem Apo’nun ölüm acısı bir kurşun gibi yüreğime oturmuş. Kafam karmakarışık. Ölüme kafa tutacak bir baba yiğidin dünyaya henüz gelmediğini iyi biliyorum. Sözün kar etmediği tek şeyin ölüm olduğunu tecrübelerimle biliyorum artık. Siverek Devlet Hastanesi’nin morguna geldiğimde Ekrem Karahan’ın bana hayal ve rüya gibi gelen ölümü bütün acımasızlığıyla yüzüme çarpıyor. Ekrem Karahan’ın morgtan alınan upuzun cansız bedeni tabuta zor sığıyor. Tabut kapağı hiçbir itiraza aldırmadan Ekrem Apo’nun yüzüne kapanıyor.

Ölüm adın KALLEŞ olsun…

Kadir Büyükkaya
[email protected]

Bu yazı 3415 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum