Abdurahman Deniz Uğurlu

Abdurahman Deniz Uğurlu

[email protected]

Arazi anlaşmazlıkları daha kaç can alacak?

25 Mayıs 2021 - 14:34

Siverek'te son zamanlarda artış gösteren kavga ve ölüm olayları yüreğimizi derinden yakıyor.

İnsanlar, çok basit sebeplerden dolayı silahına sarılarak ocaklar yakmakta;  anneleri gözyaşlı, çocukları yetim, eşleri dul bırakabilmektedir.

Taşlı (Taşlîyaelîyêmiho) kırsal Mahallesi'nde yaşanan 4 kişinin öldüğü olay halen hafızalardaki tazeliğini koruyor.

Şanlıurfa Valisi Abdullah Erin, Siverek Taşlı kırsal Mahallesi'ndeki olayla ilgili olarak, "Üç vatandaşımızı çok gereksiz meseleden dolayı kaybettik" açıklaması herşeyi özetlemektedir.

Bugüne kadar kentimizde yaşanan ölümlü kavgalarla ilgili bir araştırma yapılsa kavga sebeplerinin "incir çekirdiğini doldurmayan önemsiz meseleler" olduğu görülecektir.

"Kim bir canı, başka bir cana ya da yeryüzünde fesat çıkarmasına karşılık olmaksızın öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur." (Maide -32)

İnsanlar, bu ilahi ikazı neden dikkate almazlar anlamak mümkün değil.İslam dini, yoldaki bir karıncayı bile ezmeyi yasaklamışken insan nasıl ebedi cehennemi göze alarak bir cana kıyabilir?

Allah'u Teala insanları imtihan etmek amacıyla bazı dünyevi nimetleri insana çekici kılmıştır. Bu nimetlerden yararlanmayı da belli şartlara bağlamıştır. İnsanlar haddi aşmamak ve başka kimselerin hakkına tecavüz etmemek şartıyla bu nimetlerden faydalanabilir. Bu nimetlerden biri de toprağı, araziyi temsil eden "ekin" dir.

"Nefsânî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici kılınmıştır. İşte bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır." (Âl-i İmrân Suresi -14)

Siverek'te yaşanan ölümlü olayların başında hiç şüphesiz "arazi kavgaları" gelmektedir.

Arazi kavgalarının temelinde Cumhuriyet'in ilan edilmesiyle birlikte uygulanan yanlış politikalar vardır.

Şeyh Said olayı ile birlikte kıyamı bastırmak amacıyla feodal güçlerden destek alan rejim, 1926 medeni kanun öncesindeki "arazi kanunu ve intikal uygulamaları" ile bu arazilerin büyük bir kısmını belli aile ve aşiretler arasında paylaştırdı. Yine o dönemde birçok kişi hazineden çok ucuza aldığı arazilerle arazi sahibi oldu. Devlet hazineleri bu aile ve aşiretler arasında bölüştürüldü.

Yine arazi anlaşmazlıklarının temelinde "arazi toplulaştırma" uygulaması gelmektedir. Arazi toplulaştırması ile parça parça olan araziler birleştirildi. Birçok arazi kavgası bu birleştirmeden kaynaklı anlaşmazlıklardan dolayı çıktı. Ecevit döneminde "Tarım Reformu Yasası" çıkarıldı ama bölgede kaosa neden olabileceği gerekçesiyle sağlıklı bir şekilde uygulanamadı.

Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan ve sınır köylerin kullanımına açık olan "mera"lar da arazi anlaşmazlıklarının temelini oluşturdu. Komşu olan köyler arasında "Bu mera benim" kavgaları yaşandı. Bugün de mera meselesi patlamaya hazır bir bomba gibi orta yerde durmaktadır.

Siverek Hükumet Konağında çıkan yangında arazi tapuları yanarak yok oldu. Bu durumda arazilerin kime ait olduğunun tespiti noktasında sorunlar yaşanmasına neden oldu.

Eskiden arazi anlaşmazlıklarında sözleri dinlenen ve kendilerine başvurulan alim, şeyh ve ağalar ise sorunun çözümü noktasında etkisiz bırakıldı. Cumhuriyet'in ilanı ile birlikte alim ve şeyhler, itibarsızlaştırıldı. Ağalarda sisteme adapte edildi.

Devlet bu konuda devletliliğini göstererek sorunun çözümü noktasında elini taşın altını koymalıdır.

Araziler ve mera alanları ile ilgili geniş katılımlı konsensüs sağlanmalıdır. Bu yapılırken en önemli esas "adalet" olmalıdır.

Tarafların arasını bulmak elbette kolay olmayacatır. 50-100 yıldır süren anlaşmazlıklar elbet birkaç günde çözülecek değildir. Mihenk taşımız "adalet" olduktan sonra çözüm için ilk adım atılmış olacaktır.

Sivil toplum kuruluşları, alimler, şeyhler ve ağalar da bu konuda inisiyatif alarak hiçbir karşılık beklemeden sorunun çözümüne katkı sunmalıdır. Bu konuda en büyük görev hiç şüphesiz "Diyanet" kurumuna düşmektedir. Müftülüğün görevi sadece namaz kıldırmak ve kıble yönü tespiti olmamalıdır. İnsanlar arasında sulhu sağlamakta görev telakki edilmelidir. 

Gerekirse köy köy, mahalle mahalle, kapı kapı dolaşılmalıdır. Sorunların tespiti yapılmalıdır. Sorunların çözümü için istişareler yapılmalıdır.

Bu memlet hepimizindir, memleketimize sahip çıkmak ise hepimizin görevidir.

Bu yazı 1577 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Abdulkadir
    2 yıl önce
    Neden kimse bu soruna ilgilenmiyor. Ölen insanlar bu ülkenin insanları değil mi ! ÇÖZÜMÜ var olan birşey neden çözülmüyor? Ben bir vatandaş olarak çözüm önerim arazi anlaşmazlık komisyonu kurulsun her İL, İLÇE, BELDE, KASABADA...