Cuma Özusan

Cuma Özusan

[email protected]

MABEDLERİN RUHANİLİĞİ

29 Ağustos 2013 - 11:35

 


Bakın size bir düşüncemi anlatayım. İster inanırsınız, ister inanmazsınız. Ben mabedlerin ve türbelerin ne kadar eski olursa ruhaniyetlerinin o kadar fazla olacağına inanırım ve otantikliğine zarar verecek her şeye şiddetle karşı çıkarım. Bu ruhaniyetin de oraya girip çıkan müminlerin eseri olduğuna, onların gözlerinden çıkan şuaların duvarlara sindiğine ve orada izler bıraktığına inanırım.


Cehaletine rağmen kendini Mimar Sinan sanan taşra kasabalarındaki cami dernek yöneticileri canının istediği gibi eski eserlerle oynuyor. Bunun adı da tamir etmek ve korumak oluyor. Ne büyük cinayet işlediklerinin kimse farkında değil. Kendileri ise hiç farkında olmayıp bilakis çok iyi bir şey yaptıklarını sanıyorlar.


Çocukluğumda evimizin yakınında Koçali Baba diye bir türbe vardı. Cuma geceleri onun civarından geçenler içeriden Kuran sesleri duyarlardı. Başı örtülü kadınların eğilerek içeri girdiklerini, yansıttıkları derin dindarlığın orada sizi de sardığını hemen fark ederdiniz. Huşu ile oraya girer çıkarlardı. İçerisine ürpererek bakardınız.


Sonra ne oldu, estetikten ve zevkten yoksun kaba saba adamlar yerle bir etti onu ve yerine gerçekten bir ucube ve betondan bir çirkinlik abidesi dikti. Yine şehrimizin on, on beş kilometre yakınında Diyarbakır yolunda bir Kafur Dede mezarı veya türbeye benzer bir çevirmesi vardı, orada da duyduğum huzur ve sükuneti hiç unutmadım. Şimdi ne halde bilmiyorum. Çocukluğumda hala birkaç duvarı ayakta kalmış bir İbram Paşa Tekkesi vardı, siz sağ ben selamet şimdi yerinde yeller esiyor.


Urfa merkezde basık kemerli dikdörtgen sahnlı, sanki yedinci yüzyıldan kalma bir cami vardı. Belki de gerçekten öyleydi. Belki de kiliseden dönme bir yapıydı ama çok güzeldi. Mütevazı ve rahat ve gönül okşayıcı bir yerdi. İçiniz ısınıyordu oraya. Sizi alıp götürüyordu bir başka âleme. Orada namaz kıldığımda kendimi zamanda yolculuk yapmış gibi, bin üç yüz sene önceye gitmiş gibi görürdüm.


Hocası yıktı o güzelim yeri ve sanki beyaz saray gibi ruhsuz ve kof bir yapı kondurdu oraya. Ne kadar hayıflandım bilemezsiniz. Ey Mustafa hoca, iyi bir şey mi yaptın sanıyorsun! Ülkemizde hala ulu camilerin varlığı biraz olsun bu kötülükleri önlüyor ve beni ferahlandırıyor. Ulu camilere fazla dokunamıyorlar. Ulu camiler her şehirde hakikaten dindarca hislerin en çok duyulduğu yerlerdir. Hazreti Nuh’un türbesi varmış Şırnak’ta, edebilseydim orayı görmeye giderdim.


Televizyonlardan Haremi Şerifin civarındaki mermer kemerlere, sütunlara ve zemine bakıyorum da ne kadar ruhsuz, neşesiz, zevksiz ve neşvesiz olduğunu görerek hayıflanıyorum. En ruhani yerde ruh yok olmuş, en uhrevi yerde dünyevilik boy göstermiş. Büyük Nebinin o yaşadığı yerleri hissedemiyorsunuz. Her yerde, her adımda tekniğin şaşaasına, gücüne ve kudretine boğuluyorsunuz.


Dindarlık bu değil, din bu değil, ruhaniyet bu değil. Gökdelenlerin şehri bu, tanrının şehri değil. Böyle bir şehirden peygamber çıkmaz, veliler çıkmaz. Biz ruhumuzu ayakta tutan dayanaklardan vazgeçersek kim bizi ayakta tutacak. Tamamen cismaniyetten ibaret hale geldik.Vesselam.


 

Bu yazı 1420 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum