Kadir BÜYÜKKAYA

Kadir BÜYÜKKAYA

[email protected]

ARKADAŞIM HALİT - 7. BÖLÜM

28 Şubat 2017 - 20:59

ARKADAŞIM HALİT



YEDİNCİ BÖLÜM


 


Halit’in babası Mahmut Amca, evinde güvercin besleyen nadir insanlardandı. Her gün ikindi vakti işinden eve döner, ilk işi güvercinlerini uçurmak olurdu. Birbirinden değerli ve bir o kadar güzel, sayısız güvercini vardı. Onları çocukları gibi sever ve ilgi gösterir ve onları isimleriyle tanırdı. Hangi güvercin nereden, ne zaman getirilmiş, kaç yaşındadır, cinsi nedir, annesi ve babası kimdir… bilirdi. Toprak damlı evinin üstüne çıkıp güvercinleri bir bir havaya savurduğunda,  ben ve oğlu Halit,  damda oturur, ağzımız bir karış açık, onu büyük keyif ve hayranlıkla izlerdik. Aldığı hazzı yüzünden anlayabiliyorduk. Gökyüzünün maviliğinde kanat çırpan güvercinlerin uçuşu Mahmut amcayı hayalden hayale sürükler, hele hele güvercinlerin çok yükseklere çıkıp birbiriyle yarışmaları, takla üstüne takla atmaları Mahmut Amca’ya dünyayı bağışlardı sanki. Elini gözlerine siper eder ve gökyüzünün derinliklerinde kaybolana kadar güvercinlerini izlemeye devam eden Mahmut Amca, ara sıra ikimize dönerek güvercinlerle ilgili ilginç hikâyeler anlatırdı. Siverek semalarında bir süreliğine gezinen güvercinler söz birliği etmişçesine bir müddet sonra büyük bir gürültüyle hep birlikte Mahmut Amcaların “köşk” dedikleri evlerinin toprak damına konardı. Mahmut Amca’nın güvercin sevgisi ve sevdası her akşam yeniden tekrarlanırdı. Ve ben Halit’le tanıklık ederdim.


 


O günlerden kalma çocukça sevincimi ve özlemimi yıllar sonra misafir olduğum Siverek’te bir gece yarısı bir evin balkonuna oturarak şöyle mısralara dökmüştüm.


 


“Yüreğimde
geçmişin dayanılmaz hasreti
ve
gözlerim kapalı
Siverek’i aradım
dün gece
saat ikide üçte dörtte...



Her ikindi vakti
toprak damlı evlerden
gök yüzüne
güvercinler uçuran
güler yüzlü çocukların
göz bebeklerinde
ışıldayan yaşamı                                                                                                         
sevinci,inancı, umudu aradım
bulamadım
dün gece
saat ikide üçte...


 



Yorgun bir cengaver
ve
bıtkın bir savaşçı gibi
şehrin orta yerine
diz çökmüş
Gıré Sor Kalesi’nden
havalanan
delucan kuşlarının
kırık kanadında
kaybettiğim gençliğimi
geleceğimi aradım
bulamadım dün gece
saat üçte dörtte...


 


 


Mahmut Amca, iyi ve de fedakâr bir babaydı. Çocuklarını sevindirmek için elinden geleni yapardı. Onun yaptığı rengârenk uçurtmalar dillere destandı. Siverek’te ondan daha iyi uçurtma yapan hemen hemen yok gibiydi. Her yıl sonbaharda Siverek Kalesi’nden ve damlardan uçurtmalar havalanmaya başladığında, ben ve Halit bize uçurtma yapsın, diye hemen Mahmut Amca’ya koşardık. Bizi kırmaz, yapardı.


 


Uçurtma yapmak meşakkatli bir uğraştı. Ama Mahmut Amca hiç üşenmezdi. Önce gerekli malzemeleri bir araya getirirdi. Bunların başında düzgün ve kaliteli kamış gelirdi. Mahmut Amca uçurtma yapmaya başlayınca, Halit’le birlikte yanına oturur kendisine yardımcı olurduk. O, önüne koyduğu uzun kamışları elindeki çakıyla dikkatlice tam ortasından ikiye ayırır, sonra itinayla düzeltirdi. Fazlalıklardan ayıklanan iki kamış parçası x şeklinde üst üste konulurdu. Üçüncü kamış parçası üst üste konulan iki kamışın ortasına oturtulurdu. Böylece uçurtmanın iskeleti ortaya çıkardı. Kamışların ortasından sağlam bir iple sıkı sıkıya ve göbekten bağlanan kamışlar üstten başlanarak biraz daha ince bir iple çepeçevre birbirine bağlanırdı. Bu işlem sanıldığı gibi kolay bir iş değildi. Mahmut Amca ortaya düzgün bir uçurtma çıksın diye kılı kırk yarardı. En ufak bir yanlışlık olmasın diye ölçüleri tekrar tekrar gözden geçirirdi.


 


Uçurtmanın iskeleti tamamlandıktan sonra sıra iskelete elbise giydirmeye gelirdi. Mahmut Amca’nın bir kenarda hazır beklettiği renkli kâğıtları yere sererek ölçüsünü alır ve onları bir makas yardımıyla dikkatlice keserdi. Nedenini bilmiyorum ama Mahmut Amca her nedense her defasında aynı renkten kâğıt kullanıyordu. Ortaokulda okuyan varlıklı öğrencilerin kitap kaplamakta kullandığı mavi ve kırmızı renkli kâğıtlar vazgeçemediği renklerdi ve bunlar aynı zamanda bizim de tercihimizdi.


 


Mahmut Amca, ölçüsüne göre kâğıtları keser ve onları deneyimli bir terzi edasıyla dikkatlice uçurtmanın üstüne çekerdi. Bu işlem sırasında başkaları hamur kullansa da, o, hep tutkal veya zamk kullanırdı. Yapıştırıcı yardımıyla uçurtmayı çevreleyen ipe tutturulan kâğıtlar kurusun diye bir köşeye bırakılırdı. Uçurtmanın ana gövdesi kurumaya bırakılırken sıra uçurtmanın kuyruğuna gelirdi. Kuyruk için daha çok kullanılmış gazete parçalarından yararlanılırdı. Ustalık isteyen bir teknikle gazete parçaları usulca kesilir ve düzgün bir şekilde ipe geçirilirdi. Başından düğümlenen gazete parçaları bir- bir buçuk metre uzunluğunda uzunca bir kuyruğa dönüşünce, bir iple uçurtmanın altına bağlanılırdı. Kuyruğu bağlandıktan sonra sıra uçurtmanın terazisini ayarlamaya gelirdi. Uçurtmanın üst kısmından kamış uçlarına bağlanan iki ayrı ip, göbeğe bağlanan başka bir iple buluşturulur ve terazi ayarı bu şekilde yapılırdı. Uçurtmanın terazi ayarı çok önemliydi. Bu işi herkes yapamazdı. Ustalık isterdi. Ölçüye dikkat edilmezse uçurtmanın sağlıklı uçması mümkün olmazdı sonra. Terazi ayarı yanlış hesaplanan uçurtma birkaç metre havalanır havalanmaz başlardı kendi etrafında dönmeye ve takla atmaya. Bunun önüne geçmek için teraziyi iyi ayarlamak gerekiyordu.


 


Mahmut Amca, her yıl aynı renk ve aynı büyüklükte iki uçurtma yapardı. Birini oğlu Halit’e diğerini bana hediye ederdi. Onun elinden çıkan uçurtmalar diğer uçurtmalardan çok daha yükseklere çıkardı. Bizim uçurtmalarımız gökyüzüne doğru dikine yükselirken yerinden bir milim oynamazken, bir aceminin elinden çıkmış, sıradan bir uçurtma birkaç metre yükseğe çıkınca başlardı sarhoşlar gibi sağa sola yalpalamaya. Biz uçurtmalarımızı gökyüzünün maviliğine salarken, Mahmut Amca yanı başımızda durarak sevincimize ortak olurdu.


 


 


Devam edecek...


 


 


 


Kadir Büyükkaya / Holland


[email protected]


 


 


 


 


 

Bu yazı 1243 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum